ALBÜME DOĞRU
ALBÜME DOĞRU...
1973 veya 1974 yılı idi.Gül Ahmet İskenderun Ticaret lisesinde ben de hemen yanıbaşındaki Cumhuriyet Ortaokulunda okuyordum.Bizim köyde Mustafa Cesur diye bir öğretmen vardı.Köyden ,Ortaokul ve Lisede okuyan gençlerle de takviye ettiği bir piyes hazırlamıştı.Piyeste folklor ekibi içerisinde benim de küçük bir rolüm vardı.
Çok aktif biri olan Mustafa Cesur öğretmen perde arasında çalıp söylemesi için Gül Ahmet’i de çağırmıştı.Lisede okuyan Gül Ahmet sazıyla,sesiyle beğeni toplamıştı.Geleceğin sanatçılarından olacağı izlenimi hemen herkeste uyanmıştı.Gül Ahmet’in sazıyla bir türkü de ben okumuştum.Benim için de aynı izlenimler oluştuğunu biliyordum.
Çok geçmeden Gül Ahmet ilk kasetini çıkardı.Açılın Ozanlar Ben de Geliyom türküsü bu piyasada iz bırakacağı ve özgüven açısından piyasaya kendisini kabul ettireceği sinyalini veriyordu.
Sonraları Gül Ahmet yeni türküler ,yeni kasetlerle her geçen gün daha da benimsenen bir sanatçı oldu.Düğünler,konserler,yarışmalar,televizyon proğramları birbirini kovaladı.
Ben de müzik ilgime devam ettim.O yıllarda yaptığım besteler vardı.İçinde bulunduğum dost çevrelerinde söyler ve beğeni alırdım.Belki zamanında o bestelerimi piyasaya sunabilseydim çok kabul görecekti.Aşık tarzını pek benimsemiyordum.Bir bağlamaya bağlı söyleyiş bana cazip gelmiyordu.Dolayesiyle bağlama çalıp söylemeyi geliştirmeyi pek düşünmedim.Bağlamaya yoğunlaşamadım.
Hoca olan babamın doğal çevresinden dini musiki alıyorduk düzenli olmasa da.Babamın çok güzel sesi vardı.Sesi güzel hoca olarak tanınmıştı görev yaptığı merkez mahallede.Köye dönünce ses güzelliği ,köylüye hitap eden bir daralma gösterdi.Abilerim ve kardeşlerimin de çok güzel sesleri vardı.Küçük yaşlarda,ezan,Kur’an,ilahi,kaside,mevlit okuyorduk ve okuyordum .Eğer köye hapsolmasaydık belki de Türkiye’de en çok beğenilen,kardeşlerden oluşan bir mevlit gurubumuz olabilirdi.Babamın ünvanı ile anılan en büyülk abim de Osmaniyede Hocaydı.1974 yılında Ceyhan nehri "Sesi güzel hoca olarak bilinen, sesi güzel hocanın oğlu en büyük abim 27 yaşındaki Mehmet Mustafa Yaldız’ın sesini yutmuştu.
5 yaşında annemi kaybederek başlayan öksüzlüğümün üstünden 10 yıl sonra ikinci bir öksüzlük dönemi başlamıştı. Söylediğimiz türkülere,okuduğumuz ilahilere en büyük destek kadın gözyaşlarından geliyordu.Ama bu destek bizim önümüzü açmıyor adeta daha da hapsediyordu küçük dünyamıza bizi.
Hayatın akışı içerisinde,sıkıntılarla,yokluklarla hem okul hayatı hem de kendi çapımızda müzik hayatı devam ediyordu.Bulunulan ortamın müzik beğenisine göre şekilleniyordu repertuar.Köyde uzunhavalar,arkadaş ortamlarında arabeskler,dini çevrelerde dini musiki beklentisine sadece renk katma amaçlı cevap veriyorduk.Allahın bize bahşettiği bir nimeti para karşılığında satmak tuhaf ,yanlış bir durum gibi geliyordu bana.Takdir görmek en büyük mükafat olmalıydı,öyle olunca da bunun hazzı yetiyordu.
Sadece ben değil sesleri benim kadar güzel olan diğer aile ferlerinin de bakışı bu doğrultudaydı.Biz sesimizi paraya çevirmeyi düşünmüyorduk.Eğer müzikten para kazanmayı,geçim sağlamayı düşünseydim veya düşünseydik sanırım hem çok para kazanır,hem çok daha üretken olurduk.
ALBÜME DOĞRU...
“ Bedava sirke baldan tatlıdır” demiş atalar da sanki bizim bedava sirke, sirke kadar da tatlı olmuyordu.Belki yeri ve zamanında söyleyemediğimiz için,söylemediğimiz için zaman zaman beleş de dinlenmiyorduk.
Müzikten birşey almıyor hep veriyordum.”Desinler”e gidiyordu bütün çaba.Zaman zaman türkü söyleme taleplerinden bunalıyordum.Bir karşılık beklemediğim için sadece türkü söyleme modunda olmam yetiyordu.Bazan modu falan hesaba katmadan yapılan ısrarlar neticesinde zor anlar yaşıyordum.İnsanları kırmamak ile kendimi tepelemek arasında gidip geliyordum.İstemediğin halde türlkü söylemek en büyük işkencelerden olsa gerekti.Bu benim işim ve geçim yolum da değildi ki ekmek hatırına söylemeye zorlamalıydım kendimi.
Çok küçük yaşlardan beri içten gelen türkü hevesi,iç kaynaması çevrenin de itelemesiyle birşeyler yapma arayışına yöneltiyordu beni.Ortaokul son sınıftan beri bu yolda değişik dönemlerimde arayışlarım oldu.Hepsinde buruk bir hüsranla küstüm müziğe.Kısa süreli küslüklerin uzadığı dönemlerim de oldu.Radyo sınavlarına girdim.Ses yarışmalarına katıldım.Elazığ gibi bir yerde birinci oldum.Stüdyolarla görüştüm,amatör korolarda çalıştım,besteler ürettim.Mahalli televizyonlarda konuk oldum,TGRT’de Hilmi Şahballı’nın proğramına konuk oldum.HRT’de 5-6 proğram yaptım.İskenderun Belgeselinde çalıp söyledim.TRT Ankara radyosunu amatör ses olarak kazandım.Hep hüsran,hep hüsrandı sonuç.15 seneden bu yana “artık eleğimi astım “diyordum. Yetişen gençlere müzik noktasında yardımcı olmayı seçtim kendime.İki yeğenimin Müzik Öğretmeni olmasına vesile olmam en büyük kazancım ve mutluluğum olmuştu.
Yeğenlerimin Müzik Öğretmeni olacak olması, beni, onlarla ilgili yapacağım çalışmalar hayaline iterek yeni umutlara sevketti.Kısa sürede bu umutların da boş çıkıyor oluşuna kendimi hazırlamaya çalıştım.
Emekli olup kendi kendime birşeyler üreteyim belki öldükten sonra birşeyler bırakırım arkamda ,dedim.Emekli oldum.İlk yıl akıllara ziyan sorunlarla karşılaştım.Merhametten marazın doğuşunu,insanlara güvenin ne kadar büyük bir yanılgı olduğunu,birçok insanın aralarına atılan kemik paylaşımında köpeklerden hiç de geri kalmadığını,Hukukun mazlumu nasıl ezdiğini,ezmeye çalıştığını görüp kabuğuma çekildim KAPLUMBAĞALARDAN İLHAM ALARAK.
Allah’ın inayetiyle sorunlar aşıldı.Artık üretmekten haz aldığım edebiyat ve müzik alanında yoğunlaşayım dedim.Reel olarak İskenderun Musiki Cemiyetinde sanal olarak da internet ortamlarında faaliyetlere başladım.Arzu etiğim ,yaratıcılığa açık ortamlar değildi buralar malesef.
Son kabuğa çekilme hamlesini başlatacaktım ki 40 yılın sonunda bir ışık göründü.Bakalım ışık beni tünelin neresinde bırakacak...