- 806 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TÜRKİYE'DE KAÇ CASUS VAR?
Casusluk devletlerin sırlarını çalma işlemidir. Bu çalma işlemi için illa ki, hasım veya muhalif devlet olmak gerekmez. Çok iyi yetişmiş elemanların kullanıldığı, çok büyük paraların harcandığı casusluk faaliyetleri devletlerin kendi güvenlik ve üstünlüğünün sağlanması için elzemdir.
Ülkelerde ya gideceği ülkenin bütün özelliklerini çok iyi öğrenmiş, özel yetiştirilmiş elemanlar kullanılır, ya da vatanına ihanete meyilli kişiler ülke içinden seçilerek casusluk yapması sağlanır. Ülke içinden seçilen kişiler kullanılırken şantaj, kadın, para, tehdit gibi yöntemlere de başvurulur.
Bir ülkeye casus yerleştirmek ve varlığını gizlemek son derece zor bir iştir.
Söz konusu Türkiye olunca casusluğun zorluğu filan kalmıyor. Büyük paralar harcamaya da gerek yok. Nitelikli eleman olması yeterli.
Nasıl mı?
İran sınırımız yolgeçen hanı. Kaçakçılar sürüler halinde giriş çıkış yapmakta. Hatta sınır hattına petrol boru hattı bile döşeyebilmekte. Kuzey Irak sınırımız tamamen kontrolsüz. PKK teröristleri stadyumda futbol maçına gidercesine giriş çıkışlarını rahatlıkla yapmaktalar.
Son birkaç yıldan beri Suriye sınırımız tümüyle kaldırıldı. Suriye ile aramızda sınır çizgisi ve korunan bir sınır yok. Harita üzerinde olması sınırın varlığını ispata yeterli değildir. Sizler televizyon kanallarında binlerce kaçakçının güvenlik güçlerince engellendiği haberlerine itibar etmeyiniz. Üç beş bin kaçakçının toplu halde ülkeye giriş çıkış yapmasına mevcut iktidar değil, sınırdaki güvenlik güçlerimiz gurur meselesi yaparak müdahale etmekteler.
Sınırdan ülkeye girişlerin yalnızca gece karanlığında ve gizlice yapıldığını düşünenler yanlış düşünüyor. Günün her saatinde geçişler serbesttir. Doğum yerim olan Kilis’in Yavuzlu beldesi sınıra bir kilometre mesafede. Beldeye gittiğimde gündüz vakti sınırdan geçişlere şahit olmaktayım.
Sınır geçişleri tek yönlü değil. Çift yönlüdür.
Sınır geçişleri Türkiye’yi terk eden bir kısım PKK teröristlerinin Suriye’de PYD güçlerine katılmalarını sağlamak için kolaylaştırıldı.
İran Ortadoğu’ya dini rejimini ihraç etme çabasında. Alevi kadroların yönetimde olduğu Suriye İran’dan bu nedenle destek almakta. AKP iktidarı da dini temellere dayalı bir iktidar olduğundan Suriye’ye Sünni ağırlıklı bir rejimin gelmesi için savaşı göze alacak davranışlar içinde.
Hal böyle olunca İran ile Suriye Türkiye’deki casusluk faaliyetlerine azami özeni göstermezler mi? Casusluk faaliyetlerinde birinci hedef Türkiye olmaz mı? Tabi ki olur. Casusluk faaliyetleri sadece sınır bölgelerimizle ilgili kalsa ne ala diyeceğiz. Ancak kazın ayağı öyle değil.
Bugün için bütün askeri sırlarımızın başta İran olmak üzere Rusya, Suriye ve Çinin elinde olduğundan kesinlikle eminim. Avrupa ülkelerinden ve ABD’den söz etmeme gerek yok. Onlar zaten TSK nin savunma mutfağı gibiler. Sattıkları silahların, bu silahları kaç kişinin nasıl kullanacağının, kara, hava ve deniz kuvvetlerimizde silah envanterinin listesi onlarda mevcuttur. İsrail ise bizim kozmik odamızın kopyasına sahiptir.
Beş bin İranlı kadının Türkiye’de olduğunu basından okumuştum. Bu kadınlardan kaç tanesi casusluk faaliyetlerinde kullanılmakta?
Suriye sınırımızdan yalnızca Suriyeliler mi ülkeye giriş yapmaktalar? Bunlar arasında Rus, İran, Barzani, Suriye, İsrail, Çin ajanları yok diyenler başını kuma gömenlerdir.
Üstte yazdıklarıma deniz sahillerimizi ve İstanbul Boğazı’nı da eklemek gerekir.
Doğu ve Güneydoğuda kendi polis gücünü kuran PKK’lılar, Diyarbakır’da resmi levhaları Ermenice ve Kürtçe levhalarla değiştirenler, karakol yapımlarına ve karakollarda asker bulunmasına karşı çıkanlar bütün bunları sadece kendi akıl ve cesaretleri ile mi yapıyorlar? Yoksa yanlarında onları yönlendiren, dış bağlantılar sağlayan ve onlara garanti veren bir takım yabancı kişiler mi var?..
Ülke elden gidiyor, devlet sarsılmakta, depreme uğramakta dediğimiz zaman ‘’Amma da abarttın ha’’ diyenler çıkmakta. TSK nin üst düzey komutanlarının cezaevinde olduğu, bebek katilinin devlete yol haritası çizdiği, birçok kurum ve kuruluştan TC ibaresinin kaldırıldığı bir zamanı yaşıyoruz.
Kerkük’te, Musul’da, Doğu Türkistan’da Türklere katliamlar yapılırken Türk sözünü ağzına almaktan kaçınan ama Suriye ve Mısır’da ölen Araplara ağlayan bir iktidarla yönetilmekteyiz.
Suriye sınırımızdan ülkeye girişlerde El Kaide militanlarının, PKK teröristlerinin, El Muhaberat ajanlarının, Mossad ve CIA ajanlarının giriş yapmadıklarını kim iddia edebilir. Terör gruplarının ilkemizde kimyasal ve konvansiyel silahlar, roketatarlar, bombalama eylemlerinde kullanılmak üzere çeşitli patlayıcılar depolamadıkları nasıl garantilenir? Üstelik dünya yüzünde dostumuz olan tek bir devlet bile yokken. İşler yolundayken bile ortaya çıkan Hizbullah silah depolarını hatırlamamızda yarar vardır.
Devleti tehlikeye atarken milyarlarca dolar harcayarak Suriyelileri beslediğimiz de işin kaymağı olsa gerek.
Mehmet NACAR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.