- 1179 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GAZİANTEP 2. İSTANBUL’DUR.
GAZİANTEP 2. İSTANBUL’DUR.
Gaziantep 2. İstanbul’dur makalesi
Nafi Çağlar Mihmadlı
GAZİANTEP 2. İSTANBUL’DUR.
Gaziantep’i sözüm ona övmek için “Güneydoğunun Paris’i ” diyenleri çok
duymuşsunuzdur. Hatta coğrafyayı biraz daha genişleterek “Doğunun Paris’i “
diyenlerin de sayısı az değil.Ayıntap 17.yy.da Osmanlı Cihan Devleti’nin Şam
eyaletine bağlı Halep Sancağı’nın önemli bir kazasıdır. İpek yolu üzerindedir.
Bu nedenle önemli ticaret merkezi durumundadır. Bununla birlikte kültür,
sanat alanlarında, geleneksel el sanatlarında oldukça ilerlemiştir.
Hatta Ayıntap’a Küçük Buhara yakıştırması yapılmaya başlanmıştır.
19.yy. ve günümüze kadar da bu özelliklerini korumuştur. Paris ise
moda ile koku imalatıyla ve batının bazı sanat alanlarıyla kendisini tanıtmış
bir şehirdir.Bu koku olayını da ayrıca araştırmanızı öneririm.
Ayıntap ile Paris’in uzaktan yakından bir ilgisinin olduğunu söylemek
mümkün değildir.Bir benzerliğini söylemek te…
Zaten mesafe olarak ta çok uzak
Peki buna rağmen niye Ayıntap’a Paris benzetmesi yapılmıştır.
Bunu şu şekilde açıklamak gerekir. 19.yy. da Osmanlı artık kendine
özgüvenini yitirmiş ve aşağılık duygusuna kapılmaya başlamış
insanlarla dolmuştur.Özellikle 19.yüzyılın ikinci
yarısında Osmanlı sözde kendini yenilemek için; Avrupa ülkelerine
– Fransa başta olmak üzere – öğrenciler göndermiştir. Bu öğrencilerin
büyük çoğunluğu, bütün masrafları Osmanlı tarafından karşılanırken,
onlar orada Fransızlar’ın hizmetine derecede Fransız hayranlığı ile
uğraşmışlardır. Kafalarını da bu yönde yormuşlardır.
Bu insanlar İstanbul’a dönünce, sözüm ona kimisi şair, kimisi yazar,
kimisi yönetici olmuşlar ve hayran oldukları Fransız kültürünü
Türkler arasında yaymaya başlamışlardır.
Bunlara Paris’i hiç görmemiş gönüllü hizmetçilerde katılmışlardır.
Yani yozlaşmanın öncülüğünü yapmışlar ve Türk Kültürü’ne ihanet
etmişlerdir.Bunlar bir dönem yani yüzyıllarca Avrupalı’ya karşı
Fransa’yı Türklerin koruma altında tuttuklarını unutacak
kadar kendilerini kaybetmişler ve zavallı duruma düşmüşlerdir.
Ne acıdır ki -bu Türk Kültürüne zarar veren- bu şair ve yazar dedikleri
insanların birçok yazıları, şiirleri Günümüzde öğretmenler tarafından
öğrencilere ders olarak okutulmaktadır.
Elbette ki, Bu işte birinci sorumlu tepedeki yönetim anlayışıdır.
Bunların sonucu olarak 19.yüzyılda çok Türkler çok yoğun olarak
Fransız Kültürünün etkisi altına girmişlerdir. Bunun sonucu olarak
Fransız modası başlamıştır. (Moda kelimesi de Fransızca) Bu hayranlık
halka kadar inmiştir. Paris’i ziyaret etmekte, onlar için önemli olmuştur.
Paris’i görüp, daha sonra Türkiye’ye gelince, Ayıntap’a yolu düşenler veya
ününü duyanlar Ayıntap’ı Paris’e benzetmiş olmalılar diye düşünüyorum.
Bu deyim ise daha sonra yaygınlaşmış olmalı. Bunu söyleyip yaygınlaştıranlar,
doğuda bir yerde olduğu içindir ki, Ayıntap’ın gelişmiş olmasını şaşkınlıkla
karşılamış olmalılar. Günümüzde bile bu ön yargı böyle değil mi ki ?
O günün insanlarını şaşırtan Ayıntap’ı gözlerinde büyüttükleri Paris’e
benzetmeyi bir şey yaptıklarını zannetmiş olmalılar.
Yoksa bu 1920-1921 yılları arasında Ayıntap’ı işgale gelen Fransızlar,
teslim olmayan halkın 12000 bin nüfusunun yarısından fazlasını şehit
ederken, Ayıntap’a 70 bin top mermisi atarak iki katlı bina bırakmazken,
böyle harabe ettikleri bir şehri Paris’e benzetecek halleri yoktu elbette.
Bu benzetmeyi yapanlar olsa olsa bizim zavallı hayranlar ( bize hala
günümüzde geçmişin fikir adamları olarak sunulanlar) olabilir.
Zamanla bu deyim ise benimsenmiştir. Oysa bu benzetmeyi yapanlar ; bir
zamanlar Avrupa’nın güçlü devletlerinin elinden kuratması için Fransızlar’ın
Osmanlı Türk Devleti yalvardığını akıl edemyecek kadar akıllarını kaybetmiş
olmamlılar. Osmanlı tebası olanlar sözde bu Türkler kimbilir Jöntürkler’dir.
Zaten Jön kelimesi de Fransızcadan Türkçeye geçmiş “yeni” anlamına gelen bir
kelimedir. Bu, söz de yeni Türkçüler için Yeniliği Fransız hayranlığında ve de
taklitçiliğinde aramışlardır kim bilir. 1800-1900 yılları arasında Fransızca’dan
Türkçe’ye bir çok kelimenin geçmesi ve halen dilimizi kirletiyor olması da bu
hayranlığın ve taklitçiliğin sonucu olsa gerek. Günlük hayatta “sağ ol” yerine
mersi, “af edersiniz, özür dilerim, kusura bakmayın, yanlışlıkla oldu,
bilmeyerek oldu” anlamlarında pardon, hatta; bakar mısınız, bir şey
söyleyebilir miyin, beni dinler misiniz anlamında ve anlamı dışında da
kullanmaktadırlar bu itici kelimeyi. Tuhaf değil mi ? Bu kelimenin günlük
hayatta çoğumuzun şahit olduğu, gülünç şekillerde kullanışlarına deyinmek
lazım. Çekilir misin, ileri gider misin, geri gelir misin, bakar mısın,
dinler misin, susar mısın, konuşur musun, oturur musun ,
kalkar mısın, yatar mısın, güler misin (!) ağlar mısın (!)….
Daha say sayabildiğin kadar. Demiryolu ulaşımındaki “katar” yerine tren,
“durak” yerine istasyon, “hat” yerine ray vb. bir çok kelime…
Diğer alanlardaki “elbiseci” yerine mağaza,
“güncel” yerine magazin, “süs eşyası yerine” butik, “mektep
(bu da Arapça)” okul, “yeni bakış” yerine ekol….Sinema,otomobil,
enjektör, …….gibi daha bir çok kelime…
Bir de akıllarla durgunluk verecek, akıl karı değil diyeceğimiz kelime
kullanımlarına bakalım.Kahvaltılık yiyecek satan yerlere domuz kasabı
anlamına gelen şarküteri ( ne bağlantısı varsa) denmiştir.
Müslüman mahallesinde salyangoz satar gibi. ( Zaten Türkiye’den
salyangoz ihracatının başını Fransa çekmektedir.).
Bu şarküteri adını tekel ürünleri satan yerlerde, hazır yiyecek veya
ayak üstü yiyecek satan yerlerde ve daha bir çok iş yerlerinde
görebilirsiniz. Bir gün bir kenar mahallede yürüyordum.
Küçük bir alış veriş merkezi veya büyük bir bakkal adı şöyle idi.
“Köyüm Şarküteri”. Evimden çok uzakta olduğum ve fazla et yemediğim
halde özellikle içeri girdim ve et sordum. Yoktu!!!.Geçenlerde bir de
ne göreyim İstanbul’da bir ekmek satan yerin üzerinde sadece şu yazıyordu
“şarküteri” yani sadece domuz kasabı.Yani siz ekmeği (somunu) domuz
kasabından alıyorsunuz. Galiba adamlar, ekmeğin içine domuz eti
özümseterek daha çok besin almaları (!) için halka fazladan
hizmet (!) veriyorlardır da (!), biz bunu kıymetini (!) bilemiyoruz.
Bu adı kasaba verseler dersin ki ; müslümana domuz eti haramsa da
sonun da et satıyor. Ben ömrüm boyunca
şarküteri simin et satan yerde sadece bir kere görebildim.!.
Daha ilginçlikler devam ediyor.Hem giysi, hem “ayak yolu” yerine
tuvalet kullanılmıştır. Saçmalığa bakınız. Fransızlar “giyeceğe de”
tuvalet diyorlar.Gidip pisledikleri yerlere de Tuvalet diyorlar. Türk kültüründe
elbise (don) ile ayak yolu arasında bir bağlantı biliyorsanız siz söyleyin.
Galiba Fransızlar ihtiyaç için gittikleri zaman , elbisenin üzerini kullanıp (!),
sonra da o elbiseyi giyiyorlar (!). Mizah bir yana orta çağ ve yeni çağda ,
hatta yakın çağda Frenklerin ( sonra Fransızların) saraylarındaki belli
yerlere dikilmiş kuş tüylerini araştırılarsa, ayak yolu ile bağlantısının
gerçek cevabını bulabilirler. Ayrıca bizlerin kaba olarak kullandığı lan,
ulan kelimesi de Farnsızca da “eşek” demektir.
Yani günlük yaşantımızda herkes herkese eşek diye hitap ediyor..
Severek te , kavga ederek te…Bu nasıl iştir anlayamadım.bu toplumdaki
nasıl mantıktır çözemedim.
Peki siz buna bir mantık bulabiliyor musunuz. İşte, şu anda hayatımızın
gerçeği olan bu durumlar ne kadar saçma ise, Ayıntap’a Paris demek te
o kadar saçmadır. Taklitçiliğin bizi getirdiği boyutları artık siz
düşünün...Günümüzde bu benzetmeyi yapanların mantığını da, alışılagelmiş
deyimi tekrar etmeleri ve genel kültür zayıflığıyla açıklamak mümkündür.
Nedense Ayıntap’ı Paris’e benzetenlerin, dünyaya 500 yıl başkentlik yapmış,
hem de Türk şehri olan , hem de kendi yaşadıkları şehir olan
İstanbul akıllarına gelmemiştir.
Bize göre “ Gaziantep 2. İstanbul’dur.”
1) İstanbul ; Türkiye’nin , Gaziantep ise doğu ve güneydoğunun en
kalabalık ilidir.
2) İstanbul ; Türkiye’nin iş ve ticaret merkezi, Gaziantep ise doğu
ve güneydoğunun iş ve ticaret merkezidir.
3) İstanbul ; Türkiye’nin kültür merkezi , Gaziantep ise doğu ve
güneydoğunun kültür merkezidir.
4)İstanbul ; Türkiye’nin sanayi merkezi, Gaziantep ise
doğu ve güneydoğunun sanayi merkezidir.
5)İstanbul ; Türkiye’nin her yerinden göç alan bir şehir iken, Gaziantep
ise Doğu ve güneydoğunun her yerinden göç alan bir şehirdir.
6) Hatta bu göç ile ilgili olarak Gaziantep’in sizi şaşırtacak birkaç
özelliğini de sıralamak isterim. 1) İstanbul batıdan göç alan
– Gaziantep istisna- tek ildir. Gaziantep batıdan da
göç almaktadır. 2) Gaziantep Akdeniz bölgesi illerinden de göç almaktadır.
Bu iller; Kahramanmaraş, Osmaniye ve Hatay 3) Gaziantep İç
Anadolu’dan bile göç almaktadır.
Örnek ; Sivas 4) Gaziantep son 20 yıldır yurt dışından da göç almaktadır.
Örnek ; Kuzey Irak, Kuzey Suriye, Kuzey İran ve Kuzey Azerbaycan.
Ayrıca Gaziantep’in Türkiye’de ve dünyada kendine has özelliklerini
sadece başlıklar halinde yazsak bir sayfa yer kaplar. Bizim buradaki
önceliğimiz, Gaziantep’in ; Paris’e benzemeyen , İstanbul’a benzeyen
yönlerini ortaya koymaktır.
Şimdi sorarım size sevgili okuyucular ;
Gaziantep doğunun, güneydoğunun Paris’i mi , yoksa İstanbul’u mu ?
Cevap ; elbette “GAZİANTEP DOĞU VE GÜNEYDOĞUNUN İSTANBUL’UDUR.”
Diğer bir deyişimizle “GAZİANEP TÜRKİYE’DE 2. İSTANBUL’DUR”
Nafi Çağlar Mihmadlı
İstanbul / Nisan 2012