ISKARPİN AYAKKABILARIM.
İSKARPİN AYAKKABILARIM
Hasip amcanın dükkanında yine ağır misafirleri olacak ki..
O gür sesi ile caminin önündeki park kahvesinin çaycısına sesleniyor.
“Mahmuuuut iki orta kahve çabuk tarafından”
Çarşının içinde bir otorite sesi. Bu ses onu tanıyanların, eğer ayak üst üste oturuyorsa toplanmasına, yoldan geçen varsa ceketinin önünü iliklemesine sebepti.
Çocukluğumun geçtiği yıllarda bu seslere ve bu seslerin yüzlerine aşina olmuştuk.
Babamız esnaf olduğu için ve onların saygı gösterdiği ve saygınlık gösterisi olan“Bey emi” tabiri ile karşılanan bu zatların mekânlarının önlerinden geçerken hep edep ve terbiye içinde geçmek zorunda idik.
Kemah ‘ta bey emi öyle her insana söylenen bir tabir değildi. Özünden yansıyan, danışılan, birleştirici rolü olan kişilerdi bunlar. Zaireci Tüccar veya manifaturacı yada kuru kahveci hiç fark etmez hak edene bu sıfatla seslenilinirdi.
Ortaokula yeni başlamışlığın hevesi ile babamın yeni aldığı, Trabzon lastiği ve mandallı naylon ayakkabılardan ayaklarıma transfer ettiği, krem rengi iskarpinlerimin durmadan tozunu siliyordum.
Büyüklerimin davranış ve tavırlarını olduğu gibi öğrenmeye çalışıp ayaklarındaki arkaları basılmış Eğin yemenilerine özenip bende iskarpinlerimin arkalarına basmaya başlamıştım. Cumaları en ücra yerlere saklar akşamları pırıl pırıl yapar bir saklı kenara koyuyordum.
Piyasaya kasap çırağı olarak çalıştığımda yevmiye on kuruş bir anda cerci den alışveriş yapacak kadar zengin oluvermiştim. ,
Babam kasap esnafı olduğu için günlük kesimler den arta kalan etleri kalenin altındaki taş oyuntusuna götürür bozulmasın diye soğuk yerde bir gün bekletirdik. İkinci gün mecburen kalabalık olan ailelere birer bud keserek bu şekilde tüketme mecburiyetinde kalırdık. En çok et yiyen aileler en kalabalık olanlardı.
Hasip amca bunlardan biriydi ..
Hep arka buttan et yer budun altında meşhur boş kaburgasını isterdi. Babam böyle durumlarda tabi ki teslimatı bu esnaf dostlarına benimle yaptırır. Ehil çırak olmam için adaba çok dikkat etmemi söylerdi ..Önce çekenimizin önünü iliklemeli sonra dükkana girdiğimizde selam vererek paketi bırakmalı hatta eve kadar götür derlerse eve teslim etmemizi söylerdi.
Has ip amcada bir huy vardı her keçinin etini yemez özellikle yayladan yeni gelmiş çepiçlerin etini isterdi. Et tezgâhta kendini çeker çekmez özel yerinden kesilir paket yapılarak sazdan sarı sepete yerleştirilip ardından bana “oğlum bey eminin etini götür “talimatı gelirdi.
O yaşlarda iki elimle bile zor götürürdüm ağır sepeti. Zaire dükkanına girerken aynen dendiğini gibi selamımı verir Hasip Amca okuduğu Arapça tefsir kitabından biraz rötarlı başını kaldırır gözlüklerinin üstünden önce beni şöyle üsten aşağı bir süzer sinirli bir şekilde “ paketi bırak şuraya bırak git “derdi .:
Bu davranışından biraz afallamış birazda korkudan gösterdiği yere paketi bırakıp giderdim. Ama neden kızdığına hiç anlam veremezdim. Her servise çıktığımda oraya gitmemek için bahane uydursam bile neticesinde mecburiyetten götürüp bir güzel azarlanıyordum.
Bir gün babam yine et paketi göndermek istedi. Bütün cesaretimi toplayıp babama “ben götürmem o adam beni azarlıyor dedim. Babam bir saygısızlığını görmüştür muhakkak deyip elime sepeti tutuşturmuştu. Tam dükkândan ayrılmıştım ki beni geri çağırarak “şu ayakkabıların arkasını çek öyle git oraya “diye uyardı. Denileni yapıp çekine, çekine gittiğimde yine o yaşlı adam gölüklerinin altından bana bakıp o zaman kadar hiç görmediğim bir şekilde yüz ifadesi şefkatleşerek.
- “OOOO Küçük Efendi gelmiş ..Küçük tezgahtar gelmiş” diyerek ayağa kalktı “hoş geldin” diyerek büyüklere gösterdiği bir hürmetle beni karşıladı. Şok olmuştum. Söylediği yere oturup ardından vakur bir ve kısa bir yürüyüş ile kapının sövesine çivi ile tutturulmuş ucunda küçük bir çan zil takılı ipi çekip kahveciye doğru seslendi.
“Mahmut ağır misafirim var iki şekerli kahve yanında su”. Kahveci birkaç dakika sonra kahveyi önüme koyarken Hasip dayıya dönerek “ Bey emi misafirinde çok ağır” deyivermişti. Hal hatır sorarken kahvenin her yudumu boğazıma düğümleniyor bu davranışın nedenini anlamaya çalışıyordum. Birden bütün ciddiyeti ile “Bak küçük ağa sana iki sözüm var “dedi.
Adamlık sıfattandır. Yani bu ismine hakim olmaktandır. Şimdi olduğu gibi karşındakine saygı niyetiyle her daim ceketinin önünü kapalı tut.
Ayakkabıların senin vücudunun kabıdır onun içerisine tam manasıyla sığmaya çalış ki kendine hakim olasın dedikten sonra iki buçuk lira bahşiş vererek beni büyük bir nezaketle yolcu etti.
Sahip olduğum en büyük parayı avcumda sıkarak uyumuştum o gece. Ayakkabılarımın arkasına basmamın ne kadar saygısızlık olduğunu böylece öğrenmiş olmuştum.
O gün ki nasihat ile yürürken bile ceketimin önünü insanlara saygısızlık olur diye yürürken bile hiç açmadım.
O günden sonra hiç ayakkabılarımın arkasına basmadım.
Faruk KÜÇÜKTAŞ 2013
YORUMLAR
Muhteşem!...Eski insanların ders verme şekli ne kadar güzel ...Yaşayarak öğrenmek bu olmalı...Yoksa musibetler ile öğrenmek kadar kötü bir şey yok...Severim böyle disiplinli insanları...İşte böyle yetiştik o zamanların gençliği olarak...Umarım çok okuyan gençlerimiz olur bu değerli yazıyı...Kaleminiz daim çağlasın efendim....O yıllar bir film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden...Selam-saygı ve dua ile...
Hocam Eğitim önce ailede başlar.Ve annelerimizin özellikle eğitimli olması çok önemli.Çocuklar en çok anneleriyle zaman geçiriyor çünkü...Ders alınası bir anıydı.Ben de ayakkabısının arkasına basanı hoş karşılamam bir şey demesem de...Babam rahmetli bacak bacak üstüne atan gençlere çok kızardı.İstesem de bu hareketi yapamıyorum...Tabi bu konular tartışmaya açılabilir.Yeni neslin saygıya bakışı farklı..Hocam kaleminiz daim olsun yürek sesiniz susmasın çok saygılar selamlar...