- 483 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SIFIR SORUN
Elde Var Sıfır
“Kutsal Yalnızlık”
Türkiye yönetimi yaklaşık 2,5 yıldır Esat ile yatıyor, Esat ile kalkıyor. Esat yöne-timine ömür biçiliyor. Ha gitti, ha gidiyor. Bir haftaya varmaz gider, on beş güne kalmaz kaçar… O bir zalim! O bir diktatör! O halkına salin gazı atacak kadar canavar. Halkını kimyasal silahla katleden bir zalimi devirmek dinen caizdir!
Beşar Esat, ABD patentli “Arap Baharı” projesiyle bir anda kanlı bıçaklı düşmanımız oldu. Beşar Esat ne diye haykırıyor! “Ülkemi ABD emperyalizmine yem etmeyeceğim, ben halkıma kimyasal silah atacak kadar aklımı kaçırmadım. Bunları ÖSO yapıyor, üzerime atıyor. Dünyaca tanınmış din alimimiz Dr. Buti’yi camide namaz kılarken katledenler ÖSO militanlarıydı. ABD’nin ve batılıların amacı İslam coğrafyalarında ve Suriye’de etnik ve mezhep çatışmaları çıkarmaktır; ancak Suriye bu tuzağa düşmedi…”
2.5 yıl öncesine kadar Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Esat, Başbakan Tayyip Erdoğan ile iki kardeş idi. ABD Emperyalizmi, iki can dostu bir anda düşman etti. ABD Emperyalizmi (BOP) Türkiye yönetiminin önüne bir yem attı; ‘Neo Osmanlıcılık’ Dış işleri Bakanı Davut oğlu (Derin Adam) Bu yeme aldan-dı ve Türkiye’nin artık Osmanlı gibi haşmetli olacağını, sınırlarını genişletece-ğini zannetti. Zavallı adam! Komşumuz Irak’tan, İran’dan, Suriye’den koparılan Kürt Bölgeleri Türkiye sınırlarına dahil edilecek ve Türkiye’nin sınırları geniş-leyecek! Başbakan, bu projenin büyüsüne kapılmış olacak ki, rüyalarında kendi-sini bir Osmanlı sultanı gibi görmeye başladı.
Bu büyülü rüyanın gerçekleşeceğini ümit eden Başbakan; Libya Lideri Muam-mer Kaddafi’nin ülkesini Batılı-Haçlı Emperyalist devletlere her türlü desteği vererek; Saddam Hüseyin’in ülkesi Irak’ı da verdiği destekleriyle ve Batılı-Haçlı Emperyalist devletlerin savaş gücü ile viraneye döndürdü. Saddam, ABD’li cel-latlar tarafından hunharca idam edildi ve bu idam sahnesi tüm dünyaya naklen seyrettirildi. Kaddafi’nin öldürülme anı da tüm dünyaya naklen seyrettirildi. Saddam gitti, ülkesinin kuzeyinde bir ‘Kürt Devleti’ kuruldu. Saddam gitti, Kaddafi gitti ancak; gerek Kaddafi’nin, gerek Saddam’ın ve bu savaş vahşeti ortamında ırzları kirletilen kızların-kadınların, öldürülen genç-yaşlı tüm insan-ların AH’ları kaldı geriye. Mümin insanlar bilir ki; mazlumların AH’ı asla yerde kalmaz!
Ne oldu Neo Osmanlı Projesi’ne? Hani Türkiye’ye bağlanacaktı? O bölgede Yahudi olduğu dillendirilen Barzani neden Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yöneti-mi’nin başına getirildi? Neden Türkiye’den bir yetkili Kürt Bölgesi’nin başına getirilmedi? Baştan söyledik, bu bir oyun idi. Bu koca bir yalan idi. BOP’un mimarları o kadar aptal mı? Dümenin başında duracak, figüran ülkelerle proje-sini hayata geçirecek; ayrıca trilyonlarca masraf yapacak, sonra da Türkiye’den birini bulup Kürdistan’ın başına başkan yapacak, öyle mi? Şunu unutmayalım ki; proje sahibi kim ise söz sahibi de o dur. Yöneticilerimiz, sanki BOP’un dü-meninde kendileri varmış gibi ham hayallere kapıldı ve böylece derin bir BOP çukuruna yuvarlandı! Sağımıza bakıyoruz düşman, solumuza bakıyoruz düşman! Eyvah! Yalnız kalmışız! Türkiye’nin yalnız kalacağını yıllar öncesinden yazanlar çizenler vardı da onlara gülüp alay ediyorlardı. ‘Bizim Avrupalı Dostlarımız Var” diyorlardı. Hani nerede o dostlar?Nerede bizim Müslüman dostlarımız? Hani sıfır sorun parolasıyla yola çıkmıştınız da mevcut sorunları tamamen çöze-cektiniz? Şimdi gördünüz mü, Türkiye’yi ne hale getirdiğinizi? Başta İslam dün-yası olmak üzere batılı ülkeler bile Türk Dış Siyasetini ve özellikle de Derin Dı-şişleri Bakanı Davutoğlu’nu sıfırla çarpıyorlar, haberi var mı acaba?
Geçen yıl silahsız bir savaş uçağımız, Suriye sınırlarını ihlal ettiği gerekçesiyle düşürülmüştü. TSK teyakkuz durumuna geçmişti. Esat Yönetimi, hatalı oldukla-rını çeşitli gerekçeler öne sürerek kabul etti. Bu hadise üzerine Türkiye yönetimi angajman kurallarını değiştirdi. Angajman kuralları gereği, bir hafta önce bir Suriye savaş helikopteri Türkiye sınırlarını ihlal etmiş ve TSK tarafından vuru-larak düşürülmüştü. Bu noktada hangi ülke olursa olsun, Türkiye’nin sınırlarını asla ihlal edemez ve etmemelidir. Ettiği takdirde de gereği yapılmalıdır; ancak TSK’ya bağlı savaş uçağımız niçin Suriye sınırlarını ihlal etmişti? Yoksa bu bir provokasyon muydu? Türkiye ile Suriye’yi birbirine düşürmek için ince ince dü-şünülmüş bir hile miydi? Diye de sormadan edemiyoruz.
Varsa yoksa salin gazi! Esat, halkına kimyasal bomba yağdırdığı için cezalandı-rılmalıdır! Ülkesini terk etmelidir! Evet, gerçekten bir zulüm ve vahşet var ise gereği yapılmalıdır. Kimyasal silah kullanan ne kadar insanlık suçu işlemiş ise; o kimyasal silahları üretip, bu bölgeye ulaştıranda o kadar insanlık suçu işle-miştir. Bir terör devleti olan İsrail, Gazze’ye yıllarca kimyasal silah atıp, binler-ce Filistinlinin ölümüne sebep olmadı mı?Başbakanımız, o zaman neden BM’i ve NATO’yu göreve çağırmadı? Neden İsrail Devleti’ne karşı bir askeri operas-yonun elzem olduğundan dem vurmadı? Yoksa, orada kimyasal silahlarla katle-dilenler insan değil miydi? Öncelikle, bu silahların üretilmesi kesinlikle yasak-lanmalıdır. Hatta insanların kitlesel ölümlerine neden olan diğer silahlarda ya-saklanmalı ve uluslararası bir anlaşmayla bu sağlanmalıdır. ABD, Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine atom bombası attığında insanlık suçu işleme-miş miydi? Bu niçin sorgulanmıyor? Sorgulanamaz çünkü; “güçlülere hesap sorulamaz” anlayışı maalesef egemen bir anlayış haline geldi veya getirildi.
ÖSO’yu artık herkes yakinen tanıyor! 66 ülkeden transfer edilen vicdansızların oluşturduğu paralı çakallar ordusunun adıdır ÖSO. Müslüman görünümlü bu kan içicilerin yapılarına ve karakterlerine bakıldığında insanlar insan oldukla-rından utanıyor. Namussuzlar, gözü dönmüşler, hırsızlar, ÖSO’nun ‘MÜSLÜ-MAN’ mücahitleri durumundadırlar. Esat askerlerinin başlarını ‘ALLAH-U EKBER’ diyerek kesiyorlar, yine yakaladıkları Esat askerlerinin kalplerini çı-kartıp yine ‘ALLAH-U EKBER’ diyerek yiyorlar. Bu görüntüler dünyada şok etkisi yarattı, vicdanları sızlattı; ak ile karayı birbirinden ayırdı. Bu sahnelerle maskeler düştü, gerçek suratlar ve niyetler ortaya çıktı. Yakalanan ÖSO militan-larının verdiği ifadeler oldukça düşündürücüdür. “Biz camileri ve okulları bombalıyoruz ve Esat rejiminin üzerine atıyoruz” diyorlar.
İyi ki Rusya varmış! Türk Milleti’nin talihsizliğine bakınız ki, İslam coğrafyası-nın korumasını bir Hıristiyan ülke üstleniyor. Elbette Rusya için Suriye’nin ve İran’ın önemi çok büyük. Bu iki ülkenin düşmesi, Rusya’nın Akdeniz’de elinin kolunun bağlanması anlamına geliyor. Rusya, çıkarları için bu iki ülkenin, Arap Coğrafyası’nın ve dolayısıyla da Türkiye’nin bir savaş ortamına düşmesini milli menfaatlerine uygun görmüyor. İşte bu sebeple; BM’de Çin ile ortak hareket ederek Suriye operasyonuna ‘DUR’ dedi. Savaş gemilerini Akdeniz’e yolladı ve ABD ve NATO’ya da ciddi bir uyarıda bulundu. G20 görüşmeleri devam eder-ken, ABD ve İsrail Şam’a yönelik bir nükleer saldırıda bulunmuştu, Rusya aske-ri istihbaratı atılan bu bombaları havada imha etti ve bu bombaları ABD’nin ve İsrail’in attığını belgeleriyle ortaya koydu. ABD, Batılı ülkeler ve İsrail, Rusya istihbaratının ve savaş gücünün çok yüksek olduğunu gördü. Bu gelişmeler son-rasında ABD, İngiltere ve Fransa yelkenleri indirdi ve Esat’ın kimyasalları tes-lim etmesi halinde savaş açmayacaklarını belirttiler. Rusya ise; Esat’ı bu konu-da ikna edeceği sözünü verdi ve Esat yönetimi de kimyasal silahları BM’e teslim edeceğini açıkladı.
Esat’ın kendi halkına kimyasal silah attığını Başbakan’dan ve Derin Adam Ah-met Davutoğlu’dan başka iddia eden kalmadı. Başbakan ve Davutoğlu; “elimiz-de kesin deliller var” diyor; ama BM inceleme heyeti yaptığı araştırmalarda; “ kimyasalların kullanıldığı doğru ama kim tarafından kullanıldığını tespit et-mek imkansız” diyor. Gerçekten Davutoğlu çok derin bir adammış vesselam! O Rusya’dan da, BM’den de daha iyi biliyor (muş)
Dış politikamızın nasıl bir akıl ile yönetildiği artık iyice sorgulanıyor. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti, nerede terör örgütü var ise onlarla istişare yapı-yor, onları meşru görüyor ve onlarla yol arkadaşlığı yapıyor. PYD lideri Müs-lim’in Türkiye’ye dört kez gelip hükümet yetkilileriyle görüşmesi, ÖSO’ya destek vermesi, ‘apo’ celladını, PKK uzantısı BDP’yi ve Kandil kanlısını, El-Kaide’yi ve El Nusra’yı siyasi muhatap görmesi büyük bir devlete asla yakışmıyor. Siyasi iradenin tüm terör örgütleriyle birebir istişare ederek bir yol haritası çizmesi Türkiye Devleti’nin itibarını yerle bir ediyor. İnsan kanına susamışlarla ortaklık kurulamayacağını maalesef bugünkü yönetim halen anlamış değildir.
İslam kültürüyle yetiştiklerini her fırsatta millete anlatan bugünün siyasileri, şunu neden dikkate almıyorlar? İslam Dini bir barış dinidir. Yüce Allah (c.c); “Müslümanların Müslümanlara kanları, canları, ırzları ve malları haram kı-lınmıştır” buyuruyor. Siyasilerimiz ne acıdır ki, bu ilahi uyarılara kulak tıkıyor; tüm dünya ülkeleri artık barış ekseninde buluşmaya doğru koşarken, Hükümet halen “SAVAŞ” diye haykırmaya devam ediyor. Bu haykırış; Müslümanların kulaklarında derin bir sancıya, yüreklerinde ise kapanması imkansız derin yara-lar açmaya devam ediyor.
Türkiye’nin, İslam ülkeleriyle savaşı gerektirecek hiçbir sebebi yoktur, bu kesin-dir. Sırf batılılar ve İsrail istiyor diye BOP’a eşbaşkan olarak Müslüman kanı-nın dökülmesinde rol almak Türkiye’yi siyasi, iktisadi, bölgesel ve sosyal an-lamda çok ciddi tehlikelere sokacaktır. BOP denilen hile ile Türkiye’nin de sı-nırlarının değiştirilmesi söz konusudur. Bu gerçeği gören Türk Milleti’nin %85’i komşu İslam ülkeleriyle savaş istemediğini açıkca belirmektedir. Milletimize rağmen ille de savaş demek, dinen ve aklen büyük bir öngörüsüzlük alametidir.
Artık savaş olsa da olmasa da bu siyasi iktidarın yaptıkları yıllar boyu bir şarkı gibi veya bir masal gibi nesilden nesile anlatılacak. Eğer bir şarkı olacaksa adı; “Sıfırla Çarptım Seni”, bir masal olacaksa adı; “Kutsal Yalnızlığım” olacak-tır.
15.09.2013
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.