- 600 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
ŞEHİR IŞIKLARI-3
Savaşta en çok acıyı çekenler kadınlardı. Hangi ırktan olurlarsa olsunlar, tarih boyunca savaşın acımasızlığını kadınlar yaşamışlardı. İzlediği savaş filmlerinde, erkeklerin cinsel saldırılarına uğrayan kadınların yüzlerindeki utancı, aşağılanmayı görmüştü. Savaşın amacı bu çirkin hareketle başka boyuta dönüşüyordu. Savaş, erkeklere göre yeni ufuklara yelken açmakken, kadınlar için yoksulluğa, ayrılığa, acıya açılan yoldu sanki. Ayrılık esnasında umut veren sözler, davranışlarsa aldatmacadan başka bir şey değildi. Yine de tek ortak nokta, “ Vatan, namus ve geleceğe dair umutlar “ olmalıydı. Zaferin ardından, erkekler mağrur, kadınlar hem mağrur, hem de ileride çıkabilecek savaşlara karşı daha bilinçliydiler. Gözlerini kapalı tuttuğu kısa zamanda bütün bunları nasıl düşünmüştü.
Gözleri kapalı, sesleri dinliyordu. Zaman her zamanın aksine çok yavaş ilerliyordu. Kolunda birinin elini hissettiğinde korkuyla gözlerini açtı. Adam, kolundan tuttu ve adeta sürükleyerek az ileride park halindeki araca götürdü ve işaretlerle binmesini istedi. Korktuğu başına şimdilik gelmemişti. Diğerleri de gelince araç hareket etti. Konuştukları dili tam anlamasa da İngilizce konuştuklarını tahmin etti. Sessizce onları incelemeye başladı. Amerikalı askerlerdi. Filmlerde seyrettiği askeri kıyafetlerin aynısıydı çünkü. Döndü arkasına baktı. Az önce su içtiği vaha sanki yok olmuştu. Üstelik suyun içine girdiği halde üzerinde hiç ıslaklık da yoktu. Bütün yaşadıkları gibi bu da mı hayaldi? Biraz rahatladı. En doğrusu beklemek ve görmekti. Amerikalı askerler, kendi aralarında konuşuyorlardı. O zaman kendine kızmadan edemedi. İngilizce öğrenmek için gayret göstermemişti. Sadece basit birkaç kelimeyi anlayabilmişti. Pek de İngilizceyle alakası olmayan değişik bir aksana benziyordu. O zaman düşündüğü de doğruydu. Bunlar kesin Amerikalıydı. Lakayt davranışları askerlik mesleğine uygun değildi. Nerede olduğunu bilmediği bu yerde, yirmi küsur adamın içinde, kara çarşafın içinde bilmediği yöne doğru ilerliyordu. Neler yaşayacaktı onu tahmin bile edemiyordu.
Araç gürültüyle park etti. İçinden çıkan askerler onu tekrar aralarına alarak yürümeye başladılar. İlk defa giydiği giysinin eteklerine ayakları dolanarak yürümeye çalışıyordu. Arada bir gözünü kapatan çarşafı düzeltiyordu. Sonunda bir ofise girdiler. İçeride klimalar bütün gücüyle çalışıyordu. Asık suratlı bir subay oturmuştu. Küçümseyerek baktı. Birkaç soru sordu. Sesini çıkarmadı. Yine soruları yineledi. Anlamadığı için yine sessiz kaldı. Subay durmadan sorularını sormaya devam ediyordu. Sonunda ayağa kalktı . Yanına yaklaştı ve tokatlamaya başladı. Sanki karşısında bir kum torbası vardı ve o gücünü ona kanıtlıyordu. Yüzünden akan kanın sıcaklığını hissediyordu. Bayılma hissi duyduktan sonra yere yığıldı.
Gözlerini açtığında küçük bir odadaydı. Karanlıktı ve kokuyordu. Karanlığa alışan gözleriyle etrafına bakındı. Gözünün biri şişmişti. Akan kanlar kurumuştu. Üşüdüğünü hissetti. Eliyle vücudunu yokladığında, çırılçıplak olduğunu fark etti.