- 1186 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Oku!.......
“Yeni Eğitim ve Öğretim Yılı”na kimileri sevinçle kimileri de hüzünle başlayacak. Gerek sevinçle gerekse de hüzünle başlayacak çocuklarımızın Eğitim ve Öğretim Yıllarını kutlar, vatana ve millete faydalı bir nesil olarak yetişmelerini canı gönülden arzu ediyorum.
Her türlü ihtiyaçları giderilmiş;”bir eli yağda bir eli balda” çocuklarımız tabii ki sevinçle başlayacaklar yeni eğitim ve öğretim yılına... Ama önlüğü, ceketi, pantolonu, ayakkabısı, kitabı, defteri, kalemi,silgisi kısacası okul ile ilgili ihtiyaçlarının bir kısmı ya da hiç biri karşılanmamış fakir çocuklarımızın da tabii ki boyunları bükük olacak yeni eğitim ve öğretim yılında...
Aslında eğitim ile ilgili ihtiyaçlarını karşılamayan çocuklarımız fazla üzülmesinler, zamanla bu ihtiyaçları az-çok giderilebilinir. Çok şükür uzun bir süredir kitaplar devlet eliyle dağıtılmaya başlandı. Sosyal Yardım Sandıklarından fakir öğrencilere eğitim yardımları yapılıyor. Bu senede aynı uygulamaya devam edilecek herhalde.
Esas üzülmesi gereken ve evlere mahkum edilen bir nesil var.
Bunlardan haberiniz var mı?
Kim bunlar? Cevabını ben vereyim :
“Engelli çocuklarımız;bedensel engelli, işitme engelli, görme engelli ve zihinsel engelliler....”
İşte bu engelli çocuklarımızın büyük bir çoğunluğu zengin de olsalar fakir de olsalar engellerinden dolayı normal okullara gidemeyeceklerinden sağlıklı çocuklar kadar şanslı değiller. Bu yüzden engelli çocuklarımızın sadece boyunları değil, belleri, ayakları, bükük, gönülleri ve zihinleri de buruk olacak.....
Engelli çocuklarımız ve onların velileri de fazla üzülmesinler. Ankara’mızın Altındağ Semti Örnek Mahallesi’nin Samsun yolunun hemen yakınlarında Görme Engelliler , İşitme Engelliler ve Bedensel Engelliler için devletimiz tarafından yapılmış çok güzel yatılı okullar var. İlkokul birden liseye kadar engelli çocuklar bu okullarda parasız yatılı okuyorlar. Babaları da beş kuruş para ödemiyor. Dünyaya engelli gelen engelli çocuklarımıza hiç olmazsa eğitim ve öğretimlerine veliler olarak da bizler engel koymayalım. Özürlü çocuklarımızın da “okuma hakkı-yaşama hakkı olduğu için” İlçemizde bu özür grubunda çocuklarımız var ise velilerin zaman geçirmeden kayıtlarını bu okullara yaptırmalarını tavsiye ederim. Bu konuda her zaman sizlere yardım etmeye hazırım. Beni 0 532 542 15 15 no lu telefonumla her zaman arayabilirsiniz.
Geleceğin Türkiye’sini yetiştiren öğretmenlerimizi unutmuş değilim; onların da “Yeni Eğitim ve Öğretim Yılları”nı candan kutlar, aydınlık fikirlerini, bilgilerini, kültürlerini çocuklarımızla paylaşmalarını diliyorum.
Büyük zatlardan biri “Ya öğreten ol, ya öğrenen ol, ama üçüncüsü yani cahil olma “ demiş. Bu yüzden öğretmenlik kutsal bir meslektir. “Bana bir harf öğretenin kulu ve kölesi olurum” veciz sözü ile Hazreti Ali Efendimiz de, öğretmenliğin bu kutsîliğini ne güzel ifade etmiş.
Devletimizin kurucusu Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Ataratürk’te “Mualimler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” veciz sözü ile “Geleceğin Aydınlık Türkiye”sinin mimarlarının öğretmenler olacağını işaret etmiş. Bu veciz sözü ilk defa Artvin Erkek Öğretmen Okulu’nun bahçesindeki Atatürk Anıtı’nın üzerinde okuduğumda, öğretmen olacağımdan dolayı çok gururlanmıştım. Böyle ulvî bir mesleği seçtiğimden dolayı da çok sevinçliydim.
Evet öğretmenlerimizin omuzun da büyük bir yük var.Bu yükün idrakindeler mi acaba? Bu yük ağır, her insan bu yükü kaldıramaz; bir insanı eğitmek, ona bilgisini kültürünü aşılamak;onu topluma faydalı biri olarak yetiştirmek o kadar da kolay bir iş değil. Çok sabır isteyen meşâkkatli uzun ve ince bir yoldur öğretmenlik...Ben bu yolun yedinci yılında ayrıldım. Bazı geceleri rüyalarımda tekrar öğretmen olduğumu görüyorum, ilk anda seviniyorum, daha sonra işin maddî boyutunu düşününce pişmanlık duyuyorum “Niçin tekrar öğretmen oldum “ diye kendi kendime kızıyorum, gözlerimi açtığımda ise bunun bir rüya olduğunu görünce tekrar seviniyorum.
Ama şunu itiraf etmeliyim ki Kızıllı köyünde yedi yılın ilk dört yılını saymazsam, son üç yılında öğretmenlik mesleğinden çok zevk aldım. İnsan tecrübe sahibi oldukça mesleğini daha iyi icra ediyor ve emeğinin karşılığını gördükçe de çok mutlu oluyor. Beni en çok mutlu eden hiç okuma-yazma bilmeyen çocuklara okuma-yazma öğrettiğim yıl idi. Çocuklar sene sonuna doğru mısır patlağı gibi birer birer okumaya-yazmaya başlayınca çok mutlu olmuştum. Bu mutluluğa benzer bir mutluluğu bugüne kadar hala tatmış değilim.
“Yaratan, Rabbinin adıyla oku.” ayeti, din alimlerince Sevgili Peygamberimize inen ilk ayet olduğu belirtiliyor. Bu ayetle Peygamberimizin şahsında Yüce Yaradan bizlere ilâhî bir mesaj gönderiyor ve ”Rab binin adıyla oku.” diyor.
Bizler bu mesajı almış bir toplum muyuz?
Önce kendimizi sorgulayalım, sonra da çevremizi. Günde bir veya bir kaç tane gazete okuyabiliyor muyuz? Haftada ya da ayda bir kitabı büyük bir zevkle bitirebiliyor muyuz? Ayda bir veya birkaç tane gerek ilmî, gerek tarihi, gerek dinî, gerek meslekî gerekse edebî bir derginin sayfaları ile haşır neşir olabiliyor muyuz?
Ne gezer!...
Okumak bizim için sanki büyük bir zül, bir eziyet. Aydınımızda okumuyor cahilimizde... İşte bu yüzden dünyada geri kalmış ülkelerin safında yerimizi alıyoruz. Bizler ise o güzel zamanlarımızı kahve köşelerinde pis sigara dumanları altında laklakla luklakla veya okey taşlarının şakırtıları arasında heba ediyoruz. İsterseniz Alacamızdaki kahveleri bir gezin. Bu acıklı manzarayı çok iyi göreceksiniz. Kütüphanemizde tek tük insan var iken otuz mu elli mi tam saymadığım kahvelerde ise birçok insan kafa kafaya vermişler boş laflarla memleket kurtarıyorlar, ömürlerini tüketiyorlar.
Gelişmiş ülkelerin filmlerini izlediğinizde insanlarına bir bakın; nerede olurlarsa olsunlar, otobüste, dolmuşta, plajda, park da fırsat bulduklarında yanlarında taşıdıkları kitaplarını, dergilerini veya gazetelerini açıp, okuyorlar.
“OKU” İLAHİ MESAJI HERHALDE BİZE DEĞİLDE ONLARA GELDİ....
Sevgili Peygamberimize inen “Yaratan, Rabbinin adıyla oku.” ilk ayetinden sonra gelen şu dört ayeti de dikkatlice okuyalım:“O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku, Rab bin, nihayetsiz kerem sahibidir. Ki O, kalemle (yazı yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediğini O öğretti.”
Bu ayetleri okuduktan sonra hâlâ okumamakta ısrarlı olacak mıyız?
Eğer ısrarlı olacaksak bu ayetlerin arkasından gelen “(Okumamaktan) sakın!Çünkü insan muhakkak azar” ayetini de okuyup, beynimizin en güzel köşesine yazalım. Yazalım da zaman zaman beynimiz bizi uyarsın “Ey insan oğlu azmamak için okumalısın!....” diye.
Bu kadar uyarı herhalde bize yeter sanırım.
Azmamak için okumak ve okutmak mecburiyetindeyiz...Geri kalmış toplumların arasından kurtulmak istiyorsak yukarıdaki ilâhî mesajı iyi algılayalım; “oku” emrinin gereğini yerine getirelim...
Kısacası hem kendimiz çok okumalıyız, hem de çocuklarımızı okutmalıyız.
Bunu başarabilirsek işte o zaman muasır medeniyetler seviyesine ulaşabiliriz.
Yoksa yerimizde sayar dururuz....
Emreden değil emir alan, borç veren değil borç alan bir ülke durumundan kurtulmak istiyorsak recetemiz “okumak” olmalı...
Lütfen her gün bir gazete okuyalım..Gazete okuyamazsak ayda bir kitap veya bir dergi okuyalım.... Çünkü Yaradanımız bizlere Yüce Kitabı Kur’an-ı Keriminde “ Oku, Rabbin, nihayetsiz kerem sahibidir. “ diyor......
Bu yüzden lütfen elimize ne geçerse yeterki okuyalım...
Selam ve sevgilerimle.
Nice okumalar...