- 675 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SaVaŞÇı
Hepimizin büyük bir heves ve coşkuyla başladığı girişimler olmuştur. Bu girişim bazen yeni bir iştir, yeni bir sportif aktivitedir, bazen de bilimsel veya sanatsal bir faaliyettir. Yogadır, meditasyondur, yeni bir vakıf veya dernek üyeliğidir.
Kimileri bu girişimlerinde ilk günkü heyecanlarını koruyabilirler. Her geçen gün, içlerindeki coşku biraz daha artarken; bazıları içinse her geçen gün yaptıkları şeyler biraz daha anlamsızlaşmaya başlar. Sanki akıp giden zaman, onların heveslerini biraz daha tüketen bir düşman olur.
Kimisi gittikçe anlamsızlaşan hayatın içinde kaybolurken, kimisi de içinde yeni kıpırtılar oluşturan başka bir girişimin ardına düşer, yine büyük bir hevesle. Sonra… Sonra zaman yeniden hevesine düşman olmaya başlar, ta ki kendisini heyecanlandıran yeni bir şeyle karşılaşıncaya kadar. Bu kez aradığını bulduğundan emin onun ardına düşer. Bu ardına düşüşler hep hayatını biraz daha anlamlı kılmak içindir aslında. Belki de hayatını bu anlam arayışı içinde tüketmiştir ya da tüketecektir. Yaşamı coşkulu ve anlamlı kılmak çabası, kimilerimiz için neden hep hüsranla sonuçlanır? Anlamı kendi içimizde değil de, “şeylerde” aramamızın bedeli olabilir mi bu hüsran?
Doğan Cüceloğlu’nun “Savaşçı Coşkulu ve Anlamlı Bir Yaşam İçin” isimli eserinde bu soruların cevabını bulmanız mümkün. Cüceloğlu, bu eserinde, büyük idealler ve hevesle öğretmenlik mesleğine başlayan ancak zamanın heyecanına düşman olduğu ve hayal kırıklıkları getirdiği Arif Öğretmen kimliğinde, tüm anlam arayışı içinde yavaş yavaş tükenen insanlara, doğru stratejiyi sunuyor.
Arif Öğretmen, büyük bir hevesle başlar öğretmenliğe! İdealleri vardır. Mesleğinin kendisine yüklediği sorumlulukların farkındadır. Öğretmenliğin en anlamlı mesleklerden biri olduğunu düşünmektedir. Ancak zamanla hevesi kırılır, yaptığı iş anlamsızlaşmaya başlar, hatta bu mesleği seçtiği için kendisini bir “aptal” gibi hissetmeye başlamıştır artık.
Genç, idealist bir öğretmenin kendini bu denli kötü hissetmesine neden olan, içindeki heyecanı söndüren, ne olabilirdi? Görünür sebepler; devletin okullara ve öğretmenlere sağladığı olanakların yetersizliği ve bu olanaksızlıklardan yılmış insanlar ve o insanların Arif Bey’deki etkileri… Kendilerinin de bir zamanlar idealist olduklarını, hayatın gerçekleri ile karşı karşıya geldiklerinde, hayalcilikten (?) vazgeçtiklerini söyleyen, güya realist, ayakları yere basan insanların; “deneyimli, yaşadıkça olgunlaşmış kişi” edasıyla Arif Bey’e boş hevesler peşinde koşmaması konusunda onun ruhunu zedeleyecek nasihatlerde bulunmalarıdır. Bunlar gerçekten samimi nasihatler mi yoksa ‘kendi başaramadığını başka birinin başarması korkusuyla’ sarf edilmiş sözler mi? Korku…Ancak bu korku, kıskançlık ürünü değil; sadece yıllardır ideallerini gerçekleştirme konusundaki başarısızlıklarının nedenine ilişkin, “bu başarısızlık bana ait değil, sistemin, koşulların yetersizliği” tezlerinin suya düşmesi korkusu. Başarısızlıkla yüzleşme çekincesi... hiçbir şeyin ardına sığınmadan.
Görünür neden, demiştik. Evet, bütün bunlar görünür nedenler. Arif Öğretmen, Doğan Cüceloğlu ile yaptığı görüşmeler neticesinde anlamıştı bunların görünür neden olduğunu ve Doğan Bey’in yardımı ile başarısızlıkla, bir şeylerin ardına sığınmadan yüzleşerek sorunun asıl kaynağını bulur. Sorun, Arif Öğretmenin bir “Savaşçı” olmamasıdır.
Savaşçı kimdir? Savaşı nedir ve kiminledir? Ortada bir savaş, bir de savaşçı olduğuna göre; bu savaşı kazandıracak stratejilerin de olması gerekir. Bu stratejiler nelerdir?
Savaşçının diğer insanlardan ayrılan en önemli özelliğini, “Duruş içinde olmak” ve “Pozisyon içinde olmak” kavramlarıyla özetleyebiliriz. Savaşçı, duruş içindedir”, diğerleri pozisyon içindedir. Kitapta duruş içinde olmak, bir geleceğe kendini adamak, ‘şimdi’ ve ‘burada’yı bu geleceği geliştirmek için kullanmak olarak tanımlanırken; pozisyon içinde olmak, gösterilen tepkiler ve söylenen sözler içinde kalarak eyleme geçmek şeklinde tanımlanmış. Savaşçı kendisini iyi tanır, sınırlarını ve yeterliliklerini bilir, ulaşmak istediği bir gelecek vardır, her şeyini bu geleceğe ulaşmak için programlar, yani onun içinde heves uyandıran şeyler, hayatını anlamlı kılacak uğraşlar, onu amacına ulaştıracak olanlardır. Neyi, niçin yaptığını bilir. Diğer insanlar anlamı “şeylerde” ararken, Savaşçı “şeyleri” hayata yüklediği anlama göre belirler.
Savaşçının savaşını ve bu savaşının kimlere karşı olduğunu, E.E. Cumming’in şu sözleri ile özetleyebiliriz: “Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle çalışan şu dünyada kendin olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı, artık hiç bitmez!...” Savaş; kişinin tanımladığı yaşam felsefesi, bu felsefe doğrultusunda üstlendiği sorumlukları ve eylemleri ile bir bütün olarak özümseyici bir tavırla, kendisi gibi kalabilme çabasıdır. Savaşı, onu diğerlerinden farksız yapmaya çalışan herkese ve koşula karşıdır. Stratejisi; iradesi dışında gelişen olayların ve diğer insanların söylediklerinin, onun izin verdiği ölçüde, ruhunu zedeleyeceğinin bilincinde olarak, her durumda uygun, duygusal tavrı almaktır.
Arif Öğretmen bir Savaşçı olsaydı, koşulların ve diğerlerinin söylediklerinin kendisini yıldırmasına izin vermezdi. Kendini ideal nesiller yetiştirmeye adardı. Doktor Fatma, Mühendis Ali, Siyasetçi Hasan, Öğrenci A, İşletmeci B, İşçi C… Onlar birer Savaşçı olsaydı, belki de bugün bir şeylerden yakınan, birbirlerine engel olan değil, üreten, düşünen, ideal bir toplum olurduk. Belki de hepimizin hayallerini süsleyen ideal bir dünya oluşturabilirdik. Doğan Cüceloğlu “Anlamlı ve Coşkulu Bir Yaşam İçin Savaşçı” demiş; ben de “İdeal Bir Toplum İdeal Bir Dünya İçin” diyorum.
YORUMLAR
aslıhan öğretmeni süper düşüncelerinden dolayı tebrik ediyorum.. kalemini bir felsefeye bir sosyolojiye bir muhendisliğe bandırmış ve günümüz şartlarını ve olması gerekenleri özetlemeye çalışmış.. başarılı bir çalışma bana göre.. hayata geçirilmesi için de tüm desteklerimi sunuyorum..