- 932 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Oğlumla, geleceği için oy kullandık.
Bugün oğlumun doğum günü. Amcaları oğlum bugün dört yaşını tamamladı ve beş yaşına adım attı. Onun doğumu ile ilgili yazdığım bir yazımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Üçüncü kızım Burcu’dan on sekiz yıl sonra Rabbim bizlere bir erkek evladı verdi. Allah’ıma şükürler olsun. Torun sevmem gerekirken, üç kızdan sonra dalya dediğim bir yaşta bir oğul sahibi olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Oğlumun, vatanına milletine hayırlı bir evlat olması için de her namazda , her niyazda ve her gözüne baktığımda Yaradanıma dua ediyorum.
"Allahım her isteyen kuluna hayırlı evlatlar versin."
İlk çocuğum kız olmuştu. Adını Elif Bilge koymuştum. İkinci çocuğum erkek olursa adı hazırdı:Bilgehan. Rabbim ikincisini de kız olarak verdi. Onun adını annesi Büşra koydu.
Gönlümüzde herkesin olduğu gibi bir erkek evlat olması geçiyordu. İstemek bizdendi , vermek Rabbimdendi. Üçüncü de kız olunca eşime " Rabbimin bizi sevdiğini biliyor musun Gönül " dedim. "Bak Yaradanımız bize nur topu gibi üç kız verdi. Bunları ahlaklı bir şekilde yetiştirirsek Cennete gidebiliriz. Allah’ın takdiri buymuş. Bir oğlumuzun olmasını istedik ama Yüce Rabbim bizlere üç kız verdi. Oğlumuz olmasa da bu yavrularımız bize yeter " dedik, on sekiz yıl önce başka bir çocuğumuz olmasın diye biz noktayı koymuştuk.
Kırk iki yaşındaki eşimle, elli iki yaşındaki şahsım, üç kızdan sonra bir evladımızın daha olmasını hiçbir zaman düşünmemiştik. Adam olana üç çocuk yeter demiştik.
Biz noktayı koymuştuk ama davetsiz misafirimiz oğlum İsmail Bora 19 Eylül 2009 yılının Ramazan ayının son günü yani ARİFE günü saat 14 ’ de dünyaya teşrif ettiler. Erken doğum olduğundan oğlum yoğun bakım odasındaki kuvözde yattığından kucağıma alamadım.
Yalnız yoğun bakım odasının camından o küçük bedenini annesiyle hüzünlü bakışlarımızla seyrettik.
İlk yavrumuz Elif Bilge’de doğduktan bir hafta sonra sarılık geçirdiğinden hastaneye yatırmıştık. Sarılık çok ileri gittiğinden kanı iki kere değişmişti. İlk kanı da yavruma ben vermiştim. Bu yavrum, bir ay sonrada havale geçirdi. Acil hastaneye tekrar yatırdık. On beş gün kuvözde yaşam mücadelesi verdi. Sonunda yavrumu hastaneden çıkardık ama yavrum spastik engelli olmuştu. Şu anda yirmi dört yaşında yürüyemiyor, tekerlekli sandalyeye bağımlı olarak yaşıyor;ilk göz ağrımız kızımız Elif Bilge.
Oğlumuzun da kuvözde mışıl mışıl yatışını seyrederken yirmi dört yıl önce kızımız Elif Bilge’nin kuvözde yatışını hatırladık. Eşim bir kuvözdeki oğlumuza bakıyordu bir de benim gözlerime. Gözlerinden şunu okuyordum eşimin "Acaba oğlumuzun kaderi de aynı ablası gibi mi?" olacak.
Ben eşimi teselli ettim. "Gönül, metanetli ol. Allah’ın takdiri ne ise o olur. Zaten oğlana hamile kaldığını ilk öğrendiğimizde her ikimizde neye karar vermiştik hatırla " dedim. Eşim "Evet Şükrü hatırladım." dedi.
Eşimin ilk hamile olduğunu öğrendiğimizde doktor bize şunu söylemişti. "Her ikinizde yaşlı sayılırsınız. Eşiniz aynı zamanda Guatr hastası. Guatr hasların hamile kalması çok zor ve hamile kalırlarsa da çocuk çok riskli doğar;engelli olma şansı fazla. İyi düşünün taşının."
Doktorun sözlerini dikkatlice ve endişeyle dinleyen eşim ve ben şuna karar verdik. " Bu yavrumuz on sekiz yıl sonra geldi. Bizim aklımızda yoktu. Rabbim bunu bize belkide imtihan için gönderdi. Kız da olsa erkek te olsa , engelli de olsa biz kaderimize razıyız. Bu yavruyu her ne olursa olsun yaşatağız ."
Bu sözlerin arkasından sekiz ay sonra oğlumuz doğdu ve şu anda karşımızdaki kuvözde yatıyordu. Vücudunda benekler ve sarılıklar vardı. Uzun bir süre içimizden ağlayarak yavrumuzu camdan süzdük.
Akşam ezanına doğru üzerimize giydirdikleri mavi elbiselerle odaya girip, oğlumuza dokuna bildik. Eşimin ve benim ağzımda mikrop yayılmasın diye bandaj vardı. Eşim bana baktı ben ona baktım. Görüntümüz gülünçtü. Halimize bakıp acımızdan dolayı gülemedik .
Oğlumuzun ağzından burnundan hortumlar takılmıştı. Kolundan da serum veriliyordu. Eşimin oğluma bir bakışı ve bir dokunuşunu vardı sormayın. Bir annenin evladına sevgiyle nasıl baktığını içim cız ederek seyrettim. Eldivenli ellerimizle o küçük bedenine hafifce dokunu verdik. Sessizce mışıl mışıl uyuyordu. Kızımız Elif Bilge gibi buda hayata tutunmaya çalışıyordu o küçücük yuvasında.
Rabbime dua ettim:Allahım yavrumuza ve bize acı. Onu bize bağışla. Onu bu durumdan kurtar.
Dualarımız kabul oldu. Bir hafta sonra oğlumuzu kundağına sarıp evimize getirdik.
Erken doğduğundan hazırlık yapmamıştık. Beşik yerine eşim yatağımızın kenarına yanaştırdığı koltuğun içine güzel bir yatak uydurdu. Bizim tosunu da onun içine koydu.
İlk gecemiz çok iyi idi. Fazla ağlamadı. Eşime "Bak tosun babasını seviyor. Bizi hiç rahatsız etmedi "dedim.
Eşim güldü. "Bugün ilk gecemiz. İlerde şikayetçi olursan karışmam" dedi.
"Gönül gece hiç seni uyandırdı mı oğlan?" dedim.
"Uyandırmaz mı Şükrü. Gece saat kaçtı bilmiyorum. Ağlıyordu. Uyandım. Sağıma baktım koca bir kelle, soluma baktım küçük bir kelle duruyordu. Kellelerin her ikisi de birbirine benziyordu. " dedi.
Ben başladım gülmeye. Eşimde benim arkamdan makaraları koyverdi.
Çünkü benim saçım yoktu ;oğlumda aynı benim gibi kabaktı. Gerçekten de ikimizde yan yan geldiğimizde, eşimin söylediği biri büyük biri küçük olan iki benzer kelle idik.
Zaman bir su gibi akıp gitti. Oğlum yirmi aylık oldu. Yürümeye, koşmaya, konuşmaya başladı. İlk kızım Elif Bilge de tatmadığım duyguları onda tattım. Her tattığım duygu içinde Yüce Yaradanıma elimi açıp dua ettim. Merdivenden kendi başına iniyor. Parkta kendi başına kaykaya çıkıp kaya biliyordu. Yirmi dört yıl önce kızım Elif Bilge’yi parka götürdüğümde yürüyemediği için kaykaydan kaydıramamıştım. Merdivenlerden de kendi kendine inememişti. Hep kucağımızda yıllardır taşıdık, bir gün yürür diye yıllarca umutlandık.......
12 Haziran 2011 sabahı oğlumla birlikte yataktan kalktık. Üç aydır kendi yatağında yatmıyordu kerata. Bir kaç kere annesiyle aramızda yatırdık, ondan sonra bir daha aramızdan ayrılmadı. Bakalım ne zamana kadar oğlumla kucak kucağa yatacağım bilmiyorum.
Dışarıda güzel bir hava vardı. Evimin penceresinden yola baktığımda , elli metre ilerdeki okula insanların oy kullanmak için akın akın gittiğini gördüm.
Bugün Tarihi bir gün idi Türkiye için. Yurdumun kaderi ve oğlumun geleceği bugün sandıktan çıkacak oylara bağlı idi.
Bir aydır yağmurdan bunalan Ankara’da bugün Güneş gök yüzünde altın tepsisi gibi parlıyordu.
"Bugün, Ülkemin aynı güneş gibi yarınları aydınlık olsun Ya rabbim. Elli milyon seçmenimizin vereceği oylar Vatanımıza Milletimize hayırlı ve uğurlu olsun" dedim.
Oğlumun elinden tutup oy kullanacağımız sandığa gittik. Eşim ve kızlarım oylarını sonra kullanacaklardı. Bizim oy kullanacağımız sınıf ikinci katta idi. Sınıfa girdiğimizde Sandık Kurulu Başkanı kızım Burcu’nun ilkokul öğretmeni idi. Beni hemen tanıdı. Burcu’yu sordu. Ben de "Hocam Burcu bu sene sınavlara hazırlanıyor. Geçen sene birçok okul tutuyordu tercih etmedi. " dedim.
Burcu’nun hocası oğlum İsmail Bora’yı görünce güldü. "Oğlun hayırlı ve uğurlu olsun "dedi.
Ben de "Hocam sağ olun. Kızım Elif Bilge biliyorsunuz engelli. İkinci kata çıkması çok zor. Aşağıda oyunu kullanabilir mi?" dedim. "Tabi olabilir "dedi.
Benim elime bir oy pusulası ve mührü verdiler. Oğlumla kapalı mekana girdik. Besmele çekip, oğlumun bakışları altında, gönül rahatlığı ile Onun geleceği ve ÜLKEMİN İSTİKRARI için oyumu kullandım.
Not:Yazının orijinal ve resimlisini (www.kalecikkaya.net) -> Oğlumla, geleceği için oy kullandık. sitesinden okuyabilirsiniz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.