DÜĞÜN
Taptaze oluyordu, yepyeni değil Adil’in eline geçen hayata küsmüş eskimiş ve tozlu ayakkabılar.
Arada bir başını güneşe doğru kaldırıp göğe doğru bakıp, sarı kirpiklerini kırpıştırıp, boyalı ellerinin tersiyle gözlerini kapatmasa, kimse onun boyacı olduğunu anlamazdı. Boya yapan bir insanın üstü başı nasıl bu kadar temiz olabilirdi ki?
Usulca sokuldum yanına. Maksat muhabbet olsun hani.
-Buralarda bir düğün salonu varmış genç, biliyor musun?
-bilmez miyim be ablam. Köye bi gidem, kızı bi alam da sen gör. Ben de o salonda dügün edçem Allah’ıma.
-yapma ya.
-he ya, ne sandın dı.
-o kadar güzel yani, öyle mi?
-üff, bi saçları var ki ablam görme gitsin. Uzun mu uzun, ha senin şurana kadar geliyodur. Dön arkanı, dön dön bakıyım.
-ya ben şeyi soruyordum.
-gözlerini mi?
-yeşil ablam yeşil be. Anasına çekmiş diyo babam. Bizim köyde gözleri yeşil sülale bi onlar zaten ablam. Digerleri ya kayfe rengidir, ya zifir karası. Bi çocuğumuz olsa da ona benzese diyom hep.
-bak seen. İyi de genç, bu soğukta artist gibi giyinmişsin, üşüyeceksin sen.
-üç günlügüne giyindim, bizim ordaki sinemacı bi abiden aldım be ablam. Sonra degişçem. Üç günlügüne İstanbul’a geleceklermiş. Olur da dedim hani önümden geçer. Anlarsın ya işte, üşüsem de hasta olmam.
-e pes yani.
-sen salon sormuştun değil mi? Saga dön, sonra solda çıkmaz sokak var. Onun en sonunda tabelası var düğün salonunun.
-hadi sana kolay gelsin.
*
*
Önce sağa döndüm, sonra sola. Çıkmaz sokağa girdim numaradan...
Arkamı döndüğümde kimsenin bana bakmadığından emindim. Başımı kaldırdığım da, sıradan bir düğün salonunun afişini gördüm. Köşede acılı tost yapan bir büfe vardı. Saate baktım; düğünlerin başlamasına henüz çok zaman vardı. Canımın acılı tost istediğini fark ettim.
-iki tost, biri acılı olsun. ( neden iki taneydi ve biri acısızdı diye düşündüm o an.)
Tostların parasını ödeyip, çıkmaz sokaktan geri döndüm.
Tam "delikanlı, ayakkabımın boyasız olduğunu fark etmemişim, tostlarımızı yerken boyar mısın" diyecektim ki!
Delikanlının sakat biriyle konuştuğunu duydum.
-e e baba, bugün nasılsın? Konuşamadığını biliyorum, sen gözlerimin içine bak, anlarım. Dügün mügün yok. Avrat da neymiş ya. Sarı saçlı o kızı ben hiç sevmedim ki zaten, hele gözlerini, amann sende be baba. Benim tek derdim sana şöylem güzel mi güzel engelli arabası almak. Az kaldı bekle. Paranın yarısını biriktirdim, ev sahibi kiramızı arttırmazsa iki sene sonra seni kucağımda taşımam artık...
Şükredelim, yanımdasın yaşıyorsun ya. Bana en güzel dügün işte.
*
*
Adil’le değil ama babayla göz göze geldim. Tostları kenara bıraktım. Geçen ilk sarı taksiye bindim.
-gözlerini dikmiş nereye bakıyorsun ki baba? Hay Allah, biri unutmuş olmalı. Kısmete bak, tam da yemek vakti.
Acısını ben yerim, diğerini de sana yedirelim tamam mı baba?
Davidoff / Eylül.2013
YORUMLAR
İnsancıklar plan yapar, Allah da gülermiş...Tabi her zaman iyiye delalet değildir bu gülüş ve iflahını keser kulların. Fakat bardağın hep boşunu görmek, isyan etmek de pek çözüm değil galiba. Zira öyle kişilikler var ki gıpta ettiğim, en büüyük müsibetten bile mutluluk çıkartan, hamuru optimistlikle yoğrulmuş.
Bir de mulu etmekten mutluluk duyanlar...
Güzel öykülerin içinde gezinmek zevkli be, çok yaşa sen de e mi...
Hey babam vay, adam işi nerelere getirdi demeyeceksen,Davidoff, zor olduğunu biliyorum ama en sevdiğin öykün hangisidir?
Davidoff
Ben bu sözü çok severim nitem. "İnsanlar plan yapar Tanrı yukardan bakar gülermiş."
Benim bütün yazılarım, aslında birer öykü değil hayat hikayesidir. Aslına bakarsan hiç bir öykümü de sevmem inan. Çünkü hepsinde birer göz yaşı vardır.
Teşekkür ederim.
nitemtran
“— seni yeneceğim İstanbul! Duydun mu beni! yeneceğim seni istanbuuulll ,
...İstanbul’u yenemedim ama seni yeneceğim İzmir! Anlıyor musun? Yeneceğim seni ,
...İzmir beni yenmiş olabilir ama elimden kaçamazsın Ankara! Duydun mu kaçamazsın,
...Ankara’ya acıdım yenmek istemedim ama seni yeneceğim Diyarbakır!
—abi dövelim mi şu salağı?
—odunla! “
Alıntı...
Oo kimler geldi geçti bu tezgâhtan. Kimler çıktı bu ringe, Haydarpaşa garının merdivenlerinden Sarayburnu’na doğru “yeneceğim seni İstanbul” diye içinden sessizce haykırarak. Düğün olsun diye geldiler düğüm düğüm oldular.Badem gözlü körler mezarlığı istiap haddini aştı aşalı artık gömmüyorlar bile, öylece ulu orta bırakıyorlar. Hani görenler ibret alsın da gelmesin artık.
Bilemiyoruz; Adil mi yoksa hasta babası mı? Bence babası ilk vurgunu yiyen koca şehirden. Konuşamadığına göre. Ah bir konuşabilseydi. Ne taktikler verecekti oğlu Adil’e;
—Oğlum kondisyonunu iyi kullan, nefesini son raunda kadar yay
sağına dikkat et sağına,
köşeye sıkışma kaç oradan, kaç,
midesine ve karaciğerine çalış,
hiç durma devamlı hareket halinde ol,
yor onu, yor onu,
yen onu yen onu yen onu yen onu onu onu onu nu nu nu nu uuuuuuu”
Adilciğim, canım benim, Allah yardımcın olsun. Senin için pet şişelerinin mavi kapaklarını biriktireceğim. Babana o engelli arabasını alasın diye Konu komşuya da tembih edeceğim onlarda atmasın. Körün, tuttuğunu gıdıkladığı bu şehirde benden bu kadar.
Davidoff’a da sakın kızma, tostların yanına iki de kutu ayran bırakmadığı için. Esirgediğinden değil unuttuğundandır.
Peşinen, sürçi lisan olduysa affola
Tebrikler, selamlar, saygılar