- 392 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Esat'ın Yemini
Bu millet sizi ezbere biliyor, siz hâlâ kendinizi tanımadınız mı?
İnsanların yarasını deşip, kanatıp yeni yaralara sebep olmaya çalışırken kime hizmet ettiğiniz artık gün gibi ortada.
Hatay halkı Suriye’nin durumunu biliyor.
Savaş öncesi buradan Suriye’ye her gün tur ve özel araçlarla gidilip geliniyordu.
Hatay’dan, Halep’e bir saat gibi bir zamanda gidilebilir. Buranın yerlisi olan halkın hemen hepsinin o tarafta akrabaları vardır.
Onların yaşantısını bizden iyi bilmeniz imkansız.
Cilvegözü sınır kapısını geçersiniz, daha Suriye sınır kapısı Babil Hava’da, kendinizi bir zaman tünelinden, yüz yıl geriye geçmiş zannedersiniz.
Fakirlik, pislik diz boyudur. En yüksek maaş alan memuru, Türk parasıyla yüz /yüz elli lira alır. Suriye sınırını bekleyen Beşar Esat’ın askerlerine, asker demeye bin şahit gerekir. Yalnız görüntü itibari ile değil.
Askerler, muavinimizin etrafında ellerini ovuşturarak beklerler. Muavin onların eline beşer lira sıkıştırır ve yolunuza devam edersiniz.
En çarpıcı görüntü petrolü ucuz ve oldukça bol olan bir ülkenin benzin istasyonlarıdır. Öyle ilkel bir durumda ki, petrol böyle değerli iken ona bolca sahip olan bu ülkenin sefaleti ve pisliğine ne dersiniz? Belediye diye bir şeyden insanların haberi bile yok.
(Gerçi bu hükumetten önce bizimde yoktu)
Fakirlik ve pisliğin dışında ilk dikkatinizi çeken şey, her köşede Beşar Esat’ın posterlerini görmek olur. Bayrak sayılı görürsünüz ama Beşar posterini her yüz metrede bir görürsünüz.
Sonra köyleri ve kasabaları yavaş yavaş geçerken pislik ve bakımsızlığın hat safada olduğunu daha iyi anlarsınız.
Fakat Halep’e yaklaştıkça ara ara saraya benzeyen etrafı kale gibi çevrilmiş evler görürsünüz.
Halep, şimdi nasıl farklı gurupların elinde ise, savaş öncesinde de, farklı gurupların elinde olduğu belli oluyor.
Bir yeni Halep vardır. Burada Dubai’dekilerin benzeri lüks yapılar vardır ve temizdi.
Burada kendinizi çok zengin bir ülkede gibi hissedersiniz. Burada devlet erkanı oturur.
Bir de, Şeyhmahsut Mahallesi vardır Halepte. Burada kendinizi Filistin kamplarında zannedersiniz.
Buradaki bakımsızlık ve yoksulluk sizi hayrete düşürür.
Burada ne hastane, ne devletin getirdiği başka bir hizmeti bulabilirsiniz.
Halk otobüslerini, nereden nasıl almışlar tahmin edemiyorum, o kadar eskilerini belgesellerde bile gördüğümü hatırlamıyorum. Öyle küçük ve eski otobüsler ki, kapısından içeri girerken iki büklüm olursunuz.
Akrabalarımızla Halep meydanında gezerken bir olaya şahit olduk. Bir kavga olmuştu, iki polis on altı yaşlarında bir genci kolundan yakalamış adeta sürükler gibi götürüyordu. Kavga esnasında toplanan gurup, sessizce gencin götürülmesini seyrediyorlardı.
Akrabam onların yanına gitti, neler olduğunu öğrendi ve gelip bize anlattı.
O genç yevmiye ile bir adamın yanında uzun süre çalışmış. Fakat adam parasını vermiyormuş. Genç parasını almak istediğini ısrarla söyleyince, adam onu çok fena dövmüş ve sonra polisi çağırıp şikayetçi olduğunu söylemiş.
Akrabam ’bu çocuk birkaç günde içerde dayak yer deyince, hayretle nedenini sorduk.
Adamın polise verecek parası varmış.
Suriye de farklı ırklara mensup insanlar var, Türkmenler, Kürtler, Fransızlar ve Araplar.
Orada da, bu ırklara mensup insanların hepsi, oğlunu askere gönderiyor.
Savaş öncesi, Suriye’nin askeri kanunu şöyleydi ; bir kışlada, her yüz askerden doksanın ölmesi normal ancak yüzde doksandan fazlası ölürse bu kışlalara soruşturma açılabilir.
Suriye’de, ezilebilecek halk, yüzde doksanı oluşturuyor, yüzde onu Esat yanlısı ve bunlar ezici üstünlüğe sahip, askeriye dahil her yerde, memuriyetler, rütbeler onların elinde.
Bir ailenin, oğlunu (savaş öncesinde) askerden eve sağ döndürebilmesi için, sık sık devlete para ödemesi gerekiyordu. Yani ezilen yüzde doksan, çocuklarını askeriyedeki her rütbeden Esat komutanlarından rüşvet ödeyerek kurtarmaya çalışıyordu.
Ailesi rüşvet ödeyemeyen birçok genç, ya intihar ediyor, ya tecavüze, işkenceye maruz kalıp çıldırıyor.
Suriye’de şimdi değil, birkaç yıl önce değil, baba Esat döneminden bu yana halka yapılan zulüm var.
Suriye halkının çoğu bu savaştan öncede yurt dışına kaçıyordu.
Ben resmi istatistik bilgi vermiyorum, yaşadıklarımızı yazıyorum. Halkı Filistin sefaletine benzer bir hayat yaşayan. Üstelik liderleri Karun gibi zengin olan bir ülke ne ile yönetiliyor dersiniz.
İsyanlar başlayınca, Beşar Esat ülke halkına şu çağrıyı yapmış.
BABAM SURİYENİN BAŞINA GEÇTİĞİ ZAMAN NÜFUSUNUZ YEDİ MİLYONDU
ŞİMDİ YİRMİ YEDİ MİLYON
ANT OLSUN Kİ, SİZİ TEKRAR YEDİ MİLYONA İNDİRMEDEN BU ÜLKEYİ TERK ETMEM
Bu adam yalnız diktatör değil, halkına ilahlık taslayan bir paranoyak, o yirmi milyonun canını kendi verdiğini mi sanıyor?
Üstelik bu kimyasal silah meselesi de ilk değil. Farklı kimyasal silahlarda kullanılmış. Şu an Hatay’da bulunan Arap ve Kürt sığınmacılardan sorabilirsiniz.
Katil Rusya, yeni icatlarını bu insanların üzerinde deniyor. Beşar Esat’ın Suudi Kralının hazinesinden daha çok hazinesi olduğunu söylüyorlar.
Bu doğru olmasaydı, Rusya’dan bu kadar silah ve bomba alması mümkün olur muydu? Bu adam halkının düşmanı olmasaydı, onca serveti olmasına rağmen, halkı ülkesi bu kadar fakir olur muydu?
İsyanın ilk günlerinde Halep meydanında beş yüz kişiyi testereyle kesmişler.
Şimdi siz, Bu adama mı hayransınız? Bu adamı mı savunuyorsunuz? Yoksa Sisi’ye yaptığınız ziyaret, size Rusya’dan bir randevu alması için miydi?
Keşke bu kadar alçalmasaydınız da, geçmişte yaptığınız hizmetlerle ve gelecekte yapmak istediğiniz
İşlerle karşımıza çıksaydınız. Fakat anlatacak böyle bir icraatınız yok.
Çünkü böyle bir isteğinizde, projenizde yok!
Beşar Esat’ta Suriye’de ki Kürtleri, sefalete terk ederek, kışkırtarak terör örgütünün kucağına atıyordu. Ne kadar anlamlı bir benzerlik,
Amik ovasıda eskiden yaz aylarında çadır kentlere dönerdi.
Urfa’dan ve çeşitli doğu illerinden gelen sezonluk işçiler sefalet içinde üç kuruşa çalışırdı.
Gap projesinin bitmesi, Halfeti barajının yapılması ile ve daha pek çok hizmetle artık insanlar bu sefil hayattan kurtulmaya başladı.
Şimdi burada sezonluk işçi yok denecek kadar az. Üstelik artık kendi kendilerine yapmaya çalıştıkları uyduruk çadırlarda kalmıyorlar. Devletin temin ettiği sağlıklı prefabrik evlerde kalıyorlar.
Fakat siz kasıtlı olarak o insanları yıllarca ihmal ettiniz, birisi çıkıp buna dur deyince çılgına döndünüz.
Çünkü sizin istediğiniz zaten sefalet ve koos ortamı. Siz insanların kanından besleniyorsunuz.
Ne oldu hani terörist ettiğiniz gençlerin cenazesine gidiyordunuz, şimdi neden, onlara hakkını vermek istemiyorsunuz? Neden barış sürecini baltalamaya çalışıyorsunuz?
Çünkü sizde Beşar Esat gibi, terör başı gibi aynı gücün maşasısınız. Türkiye, Irak ve Suriye’de aynı tezgah! İnsanların bir kısmını terörist, bir kısmını mezhepçi, bir kısmını milliyetçi yapma tezgahı.
Bu bölgede bir Rusya, batı maşası İsrail kurma özlemi.
Yok öyle yağma burası Türkiye!
Biz kendimizi de, Alevileride, Kürtleride size ezdirmeyiz artık. Maskeniz düştü! Görünen köye kılavuz istemez. İğrenç projenizi davranışlarınızla, yaptıklarınızla çok güzel ortaya koydunuz.
Türkiye’de bir şeyler yolunda gidince çıldırıyorsunuz.
Sığınmacılar burada kendi imkanlarıyla en döküntü evi, bazen kullanılmayan sıvasız bir dükkanı kiralayıp, üç/beş aile bir arada kalıyorlar.
Bizim fakirlerimizin beğenmediği işi seve seve yapıyorlar.
Türkiye’nin bolluk içinde olmasına, sokak lambalarıyla her yerin aydınlık olmasına bile hayran oluyorlar.
Fakat insan oğlu çabuk unutur, sizde kendi geçmişinizi unuttunuz, fakat biz unutmadık.
Aslında size her dönem müsaade veriyoruz siz anlamak istemiyorsunuz, anlamak işinize gelmiyor.
Biz güçlüye dayanıp konuşuyoruz öylemi? Ne fark eder bizim dayandığımız güç sizin saçmalıklarınıza da müsaade ediyor.
Acaba, sizin güvende olduğunuzu zannettiğiniz güçler başta olsaydı, sizin yerinizde de biz olsaydık, bu kadar küfürlü muhalefete, bu kadar açık kışkırtmaya kaç gün müsaade ederlerdi. Gördük sebepsiz yere dar ağacını boylayanları.
Birde utanmadan, dinsiz olduğunuzu itiraf ediyorsunuz, biz burada yaşayan alevi kardeşlerimizin, inançlı insanlar olduğunu biliyoruz.
Siz kesinlikle aleviler adına konuşmuyorsunuz, sizin iplerinizin nereden oynatıldığı artık net bir şekilde görülüyor.
Fakat siz size yakışanı yapın, Biz bu filmi görmüştük, millet artık doydu sizin filmlerinize.
Ne diyelim, azıcık imanı olanınıza Allah akıl hidayet versin.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.