- 533 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yaşam
Yaşam
Yaşam, bir trajedi olmadığı gibi bir komedi de değildir. Yaşam, tüm evrensel evrelerini içerir. Kimi hüzne dalar, takılı kalır; kimi aşka düşer, tıkılı kalır; kimi hayret içinde, şaşa kalır; kimi aval aval, baka kalır; kimi de hayatın her aşamasını gerektiği şekilde yaşar! Kimi aptal olduğundan neşelidir, deliye her gün bayram! Kimi şuurlu neşelidir, arifte gam olmaz! Kimi akışa bırakır, kimi yokuşa çeker! Sonuçta ; “Su akar yolunu bulur!”
“Ne ekersen onu biçersin!” Bu güzel sözün bir de tersinden bakalım olaya. Yani ne biçersen onu ekmişsin! Şunu diyorum; şimdi yaşananlar önceki ekilenler olduğuna göre şimdi ekilenler de bir sonraki aşamanın mahsulü olacak! Hani “Dünya ahretin tarlası” denir! Madem Dünya ahrete tarla Dünya’nın tarlası nerede? “Elest” denen olayda saklı Dünya’nın evveliyatı, ruhlar alemindeki soyut tercihte saklı . Yani “Elest” Dünya’nın tarlasıdır! Ruhlara Rab sorar hani, ruhların Rabbini tasdik edip etmediğini sembolize eden bir olay olarak kutsal metinlerde anlatılır “Elest”! Zaman ve mekan boyutunun izafiyetini kaldırıp bir levhada tüm durumu görmeye çalışalım. Yani “Elest” devam ediyor! Zaman kalkınca böyle ama Dünya’da zaman ve mekan izafiyeti var. O halde “Elest” olmuş bitmiş, yansıması ise Dünya’da şu an yaşananlar denir! Hakikatte nasıldır? Hakikatte ikisi eş zamanlıdır yani levhada gören için hepsi “An” dadır. Şu an olanlar ve sonradan olacaklar, öncekiler hepsi bir levhada “An” dan bakınca! Her ne olmuşsa; o şey bu boyutta oluyor, başka boyutta henüz başlamamış, bir başka boyutta çoktan bitmiş olacaktır. Zaman ve mekan boyutlarının izafiyetinden çıkın “An” kalır elde. O halde şu “An” tüm geçmiş ve geleceğe hakimdir! Geçmiş ve gelecek “An” dan yayılır. Bu bir örnek ister değil mi? “An” da işlenen bir cinayeti düşünelim; durduk yere olmuş zannı vardır! Oysa ucu taa “Eletse” dayanır! Olanların tamamı önceden tercih edilmiş olarak düşünülür değil mi? Oysa olanların tamamı eş zamanlı tercih edilir! “Elest” tercihi öyle iç içe işler ki uygun durumlar bu tercihlere giydirilir. Aynen çıplak düşüncelerin öğreti ve insanların algılama şekillerine göre giyinmesine benzer! Yani cinayetin tüm elemanlarının soyut tercihleri oynadıkları role uygundur ki soyuta öyle yansımış. Bakın kadercilik de ortadan kalkar böyle bakınca; kadercilikte yazılanı oynamak var, bu bakışta ise tercihi yaşamak var. Kadercilik edilgen, bu bakış ise etken! Yani kişi tercihini yaşar, ne ekmişse onu biçer! Anda tercih edilen hem geleceği şekillendirir hem de geçmişi oluşturur. Yani cinayet tercihini an olarak düşünün. O cinayetten bakın iki tarafa işte tüm geçmiş ve gelecek an da bu olaya göreceli oldu. An öyle üretken ki. Her an farklı bir durum üretilir! Bunu araçların yön bulma cihazının çalışma prensibiyle de örneklemek mümkün. Araç her an yön belirler diye düşünelim ve araç ilerlediği için her durum belirlediğinde geçmiş ve gelecek değişir. Mesela varış mesafesi azalır, uyduya göre konum değişir, kat edilen mesafe çoğalır. Yolculuğun tamamını bir levhada gören için yani zaman ve mekandan münezzeh olan için tüm seyir ortadadır. Bilinir! Yolculuğun her aşamasındaki anlar da bilinir! Milyonlarca durum bir seyir tablosu oluşturur gibi düşünelim “An”ları!
Gelelim gençliğinde istikamette olanın yaşlılığında rahat yaşamasına!
Hayat aşamaları mevsimler gibidir! İlk bahar, yaz, son bahar, kış. İlk bahar, bebeklik; yaz, gençlik; son bahar, olgunluk; kış, yaşlılık. Yazın çalışan karınca ve saz çalan ağustos böceği misali doğru bir misal olmasa da işe yarar! Misale takılmazsak işe yarar. İşte gençliğini istikametli yaşayanlar yaşlandıklarında bunun faydasını görecek! Gençliğinde hem malını hem canını israf edip çar çur edenlerin yaşlılıklarındaki düştükleri durum içler acısı değil mi? Gençlik hevesine hem sağlık hem de servet harcanınca yaşlılığa kalmamış! Bu örneği tüm toplumsal alana da yayabiliriz hatta tüm toplumlara da yayabiliriz. Atalar savaşır, toprak elde eder; torun, satıp savurur mesela. Ya da atalar, sanayi devrimi yapar; torun, zengin yaşar. Hatta ata, dinsel ya da ideolojik fikirle insanları kendi soyuna hizmet etmeye kapı açar; torun, keyfini çatar! Yani biçilen, zaman izafiyetinde önceden ekilendir. Zaman izafiyeti kalkarsa eş zamanlı elbet! Şu “An” ekilen de bir sonraki yansıma olacaktır! O halde neden kısır döngü devam eder! Sebebi gayet basittir hep aynı şeyler öğretilerle verilir ve hep aynı şeyler ekilir durur. Yenilik o kadar kolay olmaz! Yeniliği başaranlar da zaten egemen olur, başarılı olur!
"Kader ilim nevindendir. İlim maluma tabidir." (Yirmi Altıncı Sözden)
Demek ki olanı bilmek var. Yani kaderi bilmek malumu bilmek aslında.
Soyutta, ilmen varlığı kader; somuta çıkması ise kaza...
Son tahlilde; suyun hakkı suya gider! Eski zamanda süt satarak biriktirdiği para ile hacca gitmek için gemiye binen bir adamın başına gelen olay şöyle; gemide bir maymun adamın para kesesini alıp gemi direğine çıkıvermiş. Sonra da keseyi açıp altınlardan birini denize diğerini adama atıyormuş. Tabi ki herkes bu durumda sütçünün durumuna üzülmüş, şaşkınlar! Maymunun yaptığının zulüm olduğunu düşünürlerken orada bulunan bir veli zat şöyle seslenir; “Suyun hakkı suya, sütün hakkı sana! Maymun adalet eder!” Meğer sütçü suya yarı yarıya su katarmış! Bu nedenle olayları değerlendirirken tercihleri ve ekilenleri de hesaba katarsak vicdanımız yanılmaz ve gereksiz duygusallıkla beyhude üzülüp tahrip olmaz!
Selametle
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.