Sürgünle Sonlanan Hayaller
Ayrı nefeslerin hakkını veriyoruz aynı gökyüzü katında ve zamanın sonsuzluğu usulca işliyor yüreklerimize. Sahi nedir bu zaman denen tantana ? “İnsanın ölümü zaman denen saçmalığa inanmakla başlar.” demiş miydi hiçbir şair ? Geleceğe sayılan adımların anın güzelliğine perde olduğunu nasıl fark edemez insan ? Hem şu zaman denilen kısıt ölüm adlı göreceli sonun kendini bilmez parçalarından değil midir ? Kaldırmalı bu zaman saçmalığını mavi küreden gökyüzü gözlü kadın. Artık insanlar yaşamayı geçmiş ve gelecekten ibaret sanıyor. Lakin yaşam başımızın üzerinde biz yürüdükçe bizimle yürüyen gökyüzünde. Gelecek biz istemesek de gelmeyecek mi zaten ? “Bırakın geçmiş gelecek ile siz an ile kucaklaşın” desem şüphe ederler mi zihnimden ? Sahi sen de benim gibi düşünüyorsun değil mi yüreğimin umudu ? Sessizlikler ve sensizlikler içerisinde kaybolan, umudun sözlerini tüketen bir karartı var yüreğimde. Zamanın geçmiş karanlıklarında yazılanın fotoğraf edilmesi Tanrı’nın bir umut lütfu mudur ? Bilmiyorum. Şu sıralar en çok yaptığım gibi yine sadece umuyorum.
Umudun ta kendisidir Galata Kulesi. Belki de hayallerin gerçeğe uzanan sesi. İlk uçuşa umut kapısı misal Hazarfen Ahmet Çelebi’nin. Kimine göre delilik sürgünle sonlanan hayallerin gerçeği. İstanbul’un yüreğinde bir kadının sol omzundan uzanıyor Galata Kulesi. Sağ omzuna ise gökyüzü gözlerine yakışan saçları kuleyi kıskançlık hüzünlerine boğan bir mütevazilikle seriliyor. Gökkuşağı olsa gerek. İstanbul’un yüreğinde bir kule, adamın birinin yüreğinde bir kadın. Ve bir kadın İstanbul’un yüreğinde. Şimdi ise tam bir Hazarfen hissi veriyor bana, kimine göre delilik olan hayallerim. Sahi yüreğimin umudu benim de sonum sürgün müdür ?