Güneşin Kabuğundan Sıyrılması
Uyandık...
Ben ve eminim O’ da uyanmıştı!...
"Sen mışıldarken, ben güneşin kabuğundan sıyrılma anını beklerim." Demişti. Bir gün bana.
Güneşin kabuğundan s ı y r ı l m a s ı. Vâtha nine bunu söylerken bile evimizin bulunduğu çıkmaz sokağın titreğini hissetmiştim.
Oysa ki, sadece yerinden kıpırdayıp, önce bana, sonra kendisine yandan çarklı bardağına kırklama bir şeker almak için uzanmıştı. O koca yaşına rağmen ağzındaki çoğu dişler yerindeydi. Aldığı şekerden küçük bir ısırık sesi geldi. Kalanını kibarca tabağının kenarına koyup, çayından bir fırt çekmişti. Gözlerini, gözbebeklerimin içine kondurmuştu.
İçtiğimiz çay bugünkü gibi sıcaktı...
-İyi demlenmiş mi?
-Ben hala güneşteyim Vâtha nine
-onun üstündeki kırk yamalı bir giysi evlât. Düşünsene bize gelene kadar kaç yerde giyinip soyunuyordur kim bilir? Kaç ışık olmuştur bugün, kaç defa karanlık, kim bilir. Kaç tebessüm, kaç yorgun bir tas çorba olmuştur, kaç yanmayan ıslak odun, kaç karda okula gitmeye çalışan küçük bir kaç çocuk, kaç kışta açmaya savaşan erik çiçeği kim bilir evlât... Kim bilir?
Yine küçük bir ısırık sesi gelmişti. Ama bu defa ki ısırık sesi, bütün odayı doldurmuştu. Çünkü oda öyle sessizdi ki...
-üşüdüm.
-neden evlât?
-kabuğu sıyrılmamış güneşten Vâtha nine...
-bekle.
Az kaldı.
Davidoff/Eylül.2013