4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1187
Okunma
Yaşamdan kopuş, bu denli kısa oluyordu demek! İki sene önce, işyerimizdeki kavurucu sıcaklığı önlesin diye dikdirtiğimiz akasya ağacı, görevini bu yıl tam anlamıyla yapmaya başlamıştı.
Saat, dokuzu beş geçiyordu. Her günkü gibi masamı hazırlayıp işe başlamıştım ki, pat diye bir ses duydum. Bu pat selerine kulağım hiç yabancı değildi.
Bu sesler beni muhakkak yerimden kaldırırdı.İnşallah önemli bir şey yoktur temennisiyle
pencerenin önüne gittiysem de, ne yazık ki ağzını açıp-yuman sırtüstü yatmış bir küçük kuşla karşılaştım.Karnının altı sarıydı, kanatlarının rengi de dişi serçeninkine benziyordu.
Penceremin bir kanadını açmış,başım kolumun üstüne düşmüş, birkaç damla su içirebilsem kurtulur mu diye düşünüyordum ki, çocukluğumun geçtiği köyümüzde hastalıktan ölen tavuk civcivlerinin son halleri gözümün önünden geldi, geçti!Aynı cama çarpan kuşçağızın ölümüne benziyordu ölümleri! Son anlarının geldiğini,ağızlarının birkaç kez açılıp-kapandığını gördüğümüzde anlardık!
Şimdi kaldırımın üzerinde, sırtüstü duruyordu! Yanından iri bir karınca geçti,hafifçe esen rüzgâr kuşu yerinden birazcık oynattı.
Yüreğim çarpıntıda, ben de donup kalmıştım. Bir ağıtın sözlerini hatırlıyordum sanki..
Yakınındaki çiçeklerini ayni savmış akasyanın dallarından birinde, bir kuş ötmeye başlamıştı bile!
Pencere camlarının bu denli geniş olması, kuşları aldatıyor ve çarpmalarına neden oluyordu. Kaç tane kuş bu şekilde ölmüştü..
Ve ben üzünçlerimle baş başa kalmıştım.
09.06.2000