Belki Zaman
Yusuf’un yırtılan gömleğiydi hani. Hani yırtılmıştı şu taş duvar. Şu ak bağır. Narı öyle güzeldi belki. Yıllar var ki ne böyle bir acıya. Ne böyle bir yıllanmış kahıra sürdüm dudaklarımı.
Ki artık masumluğum bile yok
Sıyrıldığında makyajı ruhumun.
Ne fahişe ruhlara büründüm ben bile unuttum adımı. Yırtılan ne ak bağırdı belki, ne taş duvardı. Belki bir serçenin kanadıydım, Kırıldım ve yırttılar sonra o ince zar’ı. Sonrasında kalan kırıtık birkaç gülüş içinde aradığım zavallı umut kırıntıları.
Her seven sevdiğini alamıyor hani biliyorum da, bu sürtüklerin ve düşkünlerin aslında pür-i pak olduğu zamanda benim payıma düşen daha engin bir kavga olmalıydı. Soğukluk yürürken ayaklarımdan göğsüme, alnıma vurulan engin bir sevdanın yazgısı olmalıydı.
Hiçbir bahanesi yok biliyorum. Hiçbir bahanesi yok seni sevişimin. Ben bir hayale vurgun idim, “yarılan ekmeğin buğusu” olamadığımız bir tuvali resm ettiyse Rabb, boynumu eğemedim. Belki sırf bu yüzden. Belki bu yüzden döküldüm anamın avuçlarından. Belki bu yüzden kovuldum Tanrının ekmek sofrasından.
Sırf,
yüzün’den.
Hepsi bu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.