- 1220 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
akla dayanan (c)esaret...
soluğu kesilirken suratını değiştiren dizaynın içinde kalır bazen
heyecan içinde kalıp değiştirme oranında değilken
bulutun güneşe selamını iletti toprak
kendine has ölüler dirilterek güneşe acıldı vazgeçilmez yönleriyle
’eğer yüzünüze güneş açılıp kendinizi çayırda yalnız başınıza gittiğinizi görürseniz ölmüşsünüz demektir.bu hayatta yaptıklarınız sonsuzlukta yankılanır..
derdi’
dirençli yüzeyin öksüz dünyasıdır
, yarım dünyanın içinde saklanan kutusudur ölüm
içinde sırların en büyüğü yatar.
naçizane fikirlerini yayarken ışınlarınla törpülenmiş kaprislerini doyasıya terletmiş
sahi terlendin de mi yağdın üzerine ateşlerin?
vurdumduymaz anımsama taktikleriyle
gaflette kalan pişmanlıklarımı da hafızalarında bırakarak
at gözlüğünü takarken
yüzüstü düştü yere hiçliği doyuran bütünsellik
toprak ufalta ufalta yeşertti düşlerini
sonu bilinerek gerçekleşen dünyada
kirletilmiş beyinlerle
sırıttı güneşe
şiir damlattı sayfalara bir kaçkez
gözleri döndürülürken yaslanır aynı zihniyete
keza torak ölürken güneşin içinde aldığı pozisyonla önünü kısıyordu..
damlar damıtırken siyah karelerini
sessiz kalmasını isteyen çoklukla
şiirce kondurdu öpücüğü suratına cefanın
...
dönüş yok yüreğinden
atış sert
gülüş ölüm kokturan
beden yorulurken saf kalır korkular
hücrelerine taşınan minnet etrafa mış verir
ve zıttıyla tamamlanmalıydı iki insan
iki makam iki derya
iki zilyet
iki tez
iki hüsran
iki asalet_i derya
iki ihanet
ikiliklerin mücadelesinden
hiçliğe karşıt herşeydi her netice
uyku soyunmaktır kurulmuş beyinciklere
uyanmak giyinmektir yeni haritaya
ve bölünmektir şizofrenik bir şekilde
geri çekilen hafızalarla
ilerlerken gerilemek kenetlenmiş esaretiyle
biz ney’i giyinmiştik?
günlerimizden burkulurken
kendi düşünce tarlasını oluşturmaya çalıştırırken doğa
helâktaydı
huzursuz bir yolun
ibretliydi misalleri
ikbali dağılmış hayaller
soyup soğana cevirdiler hû deyiverişleri
ki her gerçeğimizde saklamalıydık rendelenen düşüncelerimizi
oyun bozan kirlilikler yolunu sasırmış bilmecelerle ortak iki arkadaş..
milletin maddi çıkarlarından
uzak bir entrika yutkunan siyahımsı çukurlarla etrafı şekillenen tuzaklar kuran .
gazabına uğradık hayatı öğreten içi dışına çıkmış yanını sorgularken
belli ettirmedik hırkası delik hevesleri
ki karda kula kulluk etmezdi
güneşin balçıklarına buzdan kırıntılar huzuru erteletirken.
unuttu çocuk geçmişini
un/uttu
geçmişte kalan nöbetini sayıklarken
yetinmek
denetlerken düzen kurmak
kendi derisinden yapılan ayakkabı tek bizim ayağımıza dar geldi
evet biz şiire destek verirken
düzensiz duran cümlelerde şiire kendince mana yükleyenleri katmadık
geçmiş doyurucudur alıp verdiğin nefese söktürücü gün yazdırır sana
hamiledir çocuğun olmadığı bir kentte
hatırlatıcıdır vebalini üstlenmeyen asiller söndüren
heybetlidir güle oynaya,hasta düşen karmaya
balı biten arıya muhtaç
burdan başlar şiirin günde yediği kalpazan hûcumları
bizim manevramızda ’akıl akıldan üstündür’
Geçmişini bilmeyen yeni örgülere derinlik kazandırmaz.
toplumun derinlik üzerine kurulacak utopik düşünceleriyle
yönetmeye çalışılan düzen arayışı toplumun kendini bilmediğinin bir göstergesidir.
cesaret akıla bağlı ise cesarettir diyen mevlana’nın burda işte ilahi kudretin içinde saklandığı sırr_ı mukaddes
vurulup kırılan her ne ise kendi kendine doğmuştur
başka devletlere sunduğu olaylar karşısında bahane gösterilerek kendi lehine ya da aleyhine yanılgıya uğrayarak
mükemmeliyetçi br düzen kurmak en alası
çünkü olacak bütün kötülükler bu düşünceyi körükliyenlerden geliyordu
kendi ırksal bütünlüğünü üstün gören bir düzende
baska devletlere temasında sahtekar , ikiyüzlükle hareket etmesini de beraberinde getirir ki
vurdumduymaz tavırlarla değişime ihtiyaç duyduğunu belli ettirir
ve bunun için fedakarlık gerektiriyor bir bakıma taviz vermesi ona bütünlüğünü arz ettiriyor.
biz mutmain sunulan ışığa
kötülere ziyanda olduklarını kafes usulu yaşam sunuyoruz
topluma şekil vermek isteyen önce geceyi ayırt etmesi gerekiyor
emelini kusmadan
atılır kuşanarak kuyuya inerken kalın kaslarıyla girer
aydınlık yolunu gösterenlerin mekanına bırakır kendini sahnesi kirli duran heybenin anılarına
ufku dardır belki de
safını belirlerken çizgilerini de belirler
hançerinde çizgiler defter_i alayı bırakır kundağına
ve şöyle bir sonuçla toz olup bırakır emeğine yargı bulan çiçeğin
neresinden olursam olduğum yeri değiştirmem
zikrini değiştirir zikrin kendisi olur
doğruların şifrelendiği bir durumda korkular yüzüstü tefsirlenir....
ben elime tefsir verenin mekanında
günüme gün katan düşlerin sefasındayım
güzergahım sudur
suyu bulduran budur!
konduğum yüreğin hafızasında gezinirken
tokmağımı yedin ’ne mutlu insanım diyene’ diyerek
hamlığın şarzını pişene verenin
etrafı sondur
bire bir diyenin.
gezgin imgeler...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.