- 1649 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Sevgiler Yaşanırken, Acılar Hissedilmeden Büyür
Derin bir izdi yüzümde bıraktığın. Anlamlı bir hayatın ortalarında unutulmamak dileğiyle atılan bir imza gibi. Güzellikleri yaşarken farkındalığına varamadığımız hüzünlerin imzası. Dokunuşlarında kalan iç sızlamaları, ayrılığın ertesine vuran sancılar gibiydi.
Sevgiler yaşanırken büyüyordu, acılar hissedilmeden. Yürek burkulmaları sevginin ellerinde bertaraf ediliyordu. Dokunuşlar, öpüşler, ten kavuşmaları hayatın acılarını örtüyordu. Bir de senin sinsi sevdanı. Nasılda inanmıştı bu yürek, bu beden senin sözlerine, senin dokunuşlarına. Aşkın gözü kör dedikleri bu olsa gerek. Doruklarda yaşarken duyguları, tepe taklak yuvarlanacağımı hiç düşünmemiştim. Sırtımdan vurulurken yavaş yavaş, ben hala gülen yüzünün mahkûmiyetin de hayatı sen sanmıştım.
Nasılda keyifle anlatırdın aşkı lal rengi dudaklarınla. İhanetini nasılda perdeler din gözlerinde. Ben sana aşkın kolları ile sıkı sıkı sarılmışken sen nasıl da yalanlarına beni mahkûm ettin. Acıları yaşamayalım derken dudakların, yüreğin ihanet planlarının en acımasızını hazırlıyormuş. Göremedim. Masumiyet ve çocuksu duygularımın arasında, acının yavaş yavaş içime çöktüğünü hissedemedim.
Her adımda sana yaklaştığımı düşünürken, senin benden uzaklaştığını fark edemedim. Şarapnel parçasının acısı gibiydin. Çıkartılırsa öleceğim, kalırsa acısı ile yaşayacağım. Sahi; hangisi benim kurtuluşum olurdu?
Hatırlar mısın nasılda üzülmüştüm sen acılarını anlatırken, yanağımdan yol alan yaşları toprağa düşmeden elimin tersi ile silerken sana hissettirmemeye çalışıyordum. Nasılda kahrolmuştum kendini sakladığın zamanlarda sana ulaşamadığımda. Geceler katran karası gibi yüreğime çöktüğün de sensizliğin yorganı altında nöbetler geçirmiştim. Bir avuç nefes olup ruhuna şifa versem duaları ile geçirdiğim gecelerin şafak sökmelerinde bir umut bekledim.
Acın yüreğimde çöreklenmiş köz gibi içten içe yakarken, sessizce ve sinsice kahkahalarla boğulduğunun ayırtına varamadım. Oysa yüzüne astığın sahte acının gölgesinde ben yanıp kavruluyordum. Çaresizliğinin kıskacından seni kurtarmak için.
Riyanın gölgesi kalkınca yüzünden, haya sebeplenmeye başladı. Sen yalanlarını sırtına yükleyip giderken ben sana olan sevgimin nefrete dönüşen alazları ile boğuşuyordum. Zamanın çarkları bedenimde derin çizgiler bırakırken yüreğimde, bir tomar nefret kusmak için derin çukurlar arıyordum.
Dil sus zamanların daydı, yürek haykırdıkça kalem dile gelmeye başladı. Nefretten mi? ihanetten mi? sevgiden mi? Yazdıkça çoğalmaya başladım. Her harf senin için diye başlanıp sensizlikle bittikçe sevdanın nefret ile eş olduğunu gördüm. Yalnızlığın kervanında kendim için bir oturmalık yer bulup çoğalmaya başladım. Akrebin yelkovana yetişmesini beklerken zaman denilen çarkın hızla aktığını gördüm. Oysa sen bende hala gittiğin andaydın.
Öğreniyorum ki yalan gerçeğe dönüşmüş. Yaşıyorum dediklerini yaşamaya başlamışsın. Dökülmüş birer birer beden parçaların. Her birinin dönüşü olmadan ayırmışlar senden. Bende kalan ise aynaya baktığımda hatırladığım yüzümde kalan imzan. Yaşadığım her anın çetelesini tuttum. Senli günlerin bende kalan güzelliklerini her ayrışım da üzerine kapkara ihanetin gölgesi düştü.
Kalabalıklarda yaşadığım yalnızlığımı, kahkahalar ardında ki hüznümü göstermedim hiç. Savaştığım hayatın arenasında ki yalnız kalışlarım da yanımda kimseler yoktu. Atılan her kahkahanın ardında çökmüş bir beden ve parça parça olmuş bir yürek vardı.
Sen acılarını dışarı kusarken hıçkırıklarının sesine teselliye gelenler etrafını sarıyordu. Oysa bende yükselen her kahkahanın ardından gürültü ile duvarlar yıkılıyordu. Dudak titremeleri arasına sıkıştırılan gülümsemeler arasında öğrendim ki hayat yaşadığın kadarmış.
Kentin yorgun yalnızlığında neden hep hüzünler dolanır ıssız sokaklarda. Hayat denen zaman dilimi acımasızlığı ile sarar insanları.
Fatma AVCI
25.08.2013 / Erdek