AKŞAMINA ÇEYREK KALA
Akşama çeyrek kaldı. Hepi topu yarım saat bilemedin kırk beş dakika daha burada böylece yolunu bekleyeceğim işte. Sokak ortasında gelip geçene bakıp sahibini arayan bir terk ediliş bu. Hiçbir gözde baktığındaki ışık yok. Bakışınla içime akıttığın merhametse hak getire. Öz şehrimin üveyiyim bu akşamda. Bölük bölük etmişler yolları hiç biri sana götürmüyor beni ve hiç biri ne seni ne de hayalini lütfetmiyor egemen yenilgilerime diyet olsun diye. “Özlüyorum” diyorum “ben de” diyorsun. Hâlbuki sen, senden ayrı gayrı olmadın hiç. Omzunda uyumak nedir, kokunla bir düşün içinde kaybolmak nasıl şeydir hiç tatmadın ki.
Seni düşünürken ellerimin elimden çektiğinin hesabını tutmaktan usandım kaç zamandır. İlk gördüğümde “Yusuf demek ki…” deyip sol elimin iki parmağına çalmıştım bıçağın keskin yüzüne. Şimdi yokluğundan usanan yanımın, bir elinde ateş yanığı, diğerinde cam kesiğiyim, gece ağrısı boyumu aşan… Hala yazıyorum uğrundaki yalnızlığa.
Sen bilmiyorsun yokluğunun ne menem bir bela olduğunu. Gün doğuyor uyanıyorsun uzağımdaki günün koynunda, akşam oluyor yürüyorsun bacası tüten otağına. İki adımlık yolunda kaldırımlara vuruyor topukların sayarken hasretin yüzüne baka baka. İsmim geçerdi bir zaman gözlerinden, şimdilerde unutuluyor hatıram biriktiği aklının ince düşüncelerinde. El olmakta varmış diyorum. Bir acı türkü doluyor içime; “gözlerim sensen, galbimin tacı, gözümün nuru derdim ilacı” deyip sürüyor bitimsiz hasretinin acılarına. Yollar… Bitmeyen, öz toprağımda büyüttüğüm hasret.
Bir çocuk gülüyor yüzüme yürürken. Hayal gibi, masal gibi, kıvırcık saçlarına takılıyor acıtan sonuncu umudum, çekilip götürülürken minik ellerinden. Bir kuş çığlık atıyor feryat gibi mübarek. Onca kalabalığın içinde her adımıma adın dolanıyor. Nergis kokusu arıyorum uzaklardan gelip beni bulacak. Kokmuyor hiçbir çiçek. Yaşamıyorum sanki yaşatmıyor varlığını yola saran yalnızlığım.
“O da beni düşünüyor mudur?” diye sorardın ya hani duyanlara. Çekip sökemeyecek kadar sevildiğin bir coğrafyada adın parlıyor, güneşin ve ayın görünen parlak yanında. Nöbet tutuyor günler ve geceler isminle. Uykusuz dolanırsın ya hani gecelerin koynunda, gözlerime batan yıldız kırıklarını ayıklıyorum o zamanlar. Aklıyorum geç zaman sevdalarımı. Bu türkü hiç susmuyor gecelerin kör sessizliklerinden şafak sökene kadar.
Toprak kokuyor ya hani cemrelerin arkasından yağan nisan yağmurlarıyla, bulutlara nazire topluyorum sensiz bahçemin toprağını. Katlayıp kaldırıyorum sana ulaşmayan köklerimi.
Kör düşleri kuruyorum sana dair senden ayrı bir yerlerde. Bildiklerimi derin sularda boğuyorum durmadan. Yeni bir harita buluyorum başka bir dünyanın içinde yol aldıracak. Deli Dumrul olup kesiyorsun önümü. “Ölesim var” diyorum, sevesin tutuyor. Ölmeye yürüyeceksem aşk, doğmaya yürüyeceksem aşk diyorsun başını beklediğin köprünün başında. Dilimde aynı türkü… Zülfüm düşüyor alnımın ortasındaki yazgıya. Görünmüyor güneş, görünmüyor hilal. Kör düşlerim oluyorsun bitimsiz. El yordamı sesine yürüyorum. Vehmimde yaşayan hallerinde sesin saklanıyor ansızın bir dönemeçte. Köklerim ellerimde kuruyan bir ceviz ağacı. Kırılası kabuklarımdan fışkırıyor can, yaşımın harcı olmayan sevdamda ki acımla. Çalıların arkasına saklı engerekler zil çalıp oynuyorlar yalnızlığıma. Kurt kapanları kurulmuş karanlıklarıma. “Yoksun!”luk bulaşıyor ellerime avuçlarıma. Adın… Diyor ya şair: “…Adını mıh gibi aklımda tutuyorum…”.
Yusufsun diye susturuyorum kaleminin gölgesinde kalan beceriksiz aşkımı. Yutkunan bir ben miyim a canım. Bir ben miyim bu mor salkımının rengini güneşinin aldığı leylak ağacının dibinde unutulan kör yabancın.
Bu gece de uykumu haram etti yokluğun bana. Sen yine şairliğime say, içimde büyüyen hasretin sancılarını. Ben vuslata sayarım nasılsa… Hatıramda oldukça görmeye açılmayan gözlerinin kokusu, yokluğuna da alışırım, var gibi durduğun zamanlarındaki yakan yalan zamanlarına da.
YORUMLAR
ne zaman gelirsen gel
başıma taç olursun
sen benim eskimeyen dostumsun.........
yutkunan sade sen olur musun ... ya benn ..
körpe düş henüz çok körpe...
ne dedim ilk baştan beri sana yaz yaz yaz ...sen hep yaz...ama acıtma yüreğini sadece yaz...
yeni ama eskiden kalmayız biz...altı ayıda geçtik...hahah
gül yüzüne kurban....seviyorum herşeyini...
sen mi beceriksizsin aşkın mı hüznün mü yalnızlığın mı yusuf mu hepsi mi, hiçbiri mi..
ne desem bilmem ki.. kilitlendim.. eskiden konuşmayı berecemezdim, sadece yazıyordum.. ama bu yazı karşısında konuşmayı da yazmayı da beceremedim üstad..
kalemin susmasın.. sen yaz biz de yazılarından otlanalım..
Yusufsun diye susturuyorum kaleminin gölgesinde kalan beceriksiz aşkımı. Yutkunan bir ben miyim a canım. Bir ben miyim bu mor salkımının rengini güneşinin aldığı leylak ağacının dibinde unutulan kör yabancın.
Bu gece de uykumu haram etti yokluğun bana. Sen yine şairliğime say, içimde büyüyen hasretin sancılarını. Ben vuslata sayarım nasılsa… Hatıramda oldukça görmeye açılmayan gözlerinin kokusu, yokluğuna da alışırım, var gibi durduğun zamanlarındaki yakan yalan zamanlarına da.
senin şairliğine
senin yazarlığına
senin o değerli yüreğine saydım.
zemzem gibi yazıların, hiç hissettirmeden akıyor kelimeler içeriye, yokluğun adı bile kalmıyor, doyuruyor, her azayı..
yüreğine sağlık,
seni seven bir yürek olduğunu biliyorsun ... değil mi ?
Bir yazı kaleme almak için saatlerce düşünür ve güzel sözcükler kurmak isteriz ve bu türden bir yazıyı okuduğumuz an okuyucu kulağı ile anlarız ki yazar güzel sözcükleri toparlamakta zorlanmış....
Ama bazı yazarlarda ise hep sözcükler yazarı zorlamış görürüz ve olabildiğince dökülür beyaz yaprak üstünde bir sevgi tomurcuğu gibi okuyucunun görselinde büyülenir kalır sözcükler.....
Ne zaman yazını okusam usta hep şu aklıma gelir , sözcükler seni zorluyor...Yüreğinde ne varsa sayfaya o düşüyor...
ilk yazını okuduğum an demiştim kendimce Usta bir kalem diye..Yanılmadığımı her yazında görüyorum...
Usta derken bile kendimle övünüyorum....
Sevgiyle kal usta...
Gönlün dert görmesin derler ya....işte ondan....:)
Biz seni seviyoruz....
hasretin tavan yaptığı,her cümlenin yüreği kavurup lime lime yaptığı,ruhun yaşadığı ezikliği dile getiren hislerime ve yaşadıklarıma tercüman harika bir yazıydı...
yolcu ne kadarda şanslı ama farkında değil sanırım .inanın kıskandım desem yalan olmaz, uğruna böylesi güzel cümleler sarfedilen bir kıymetbilmezin(!) böylesi seven birisine kayıtsız kalmasını hazmedemiyorum. insanın böylesi sevenin olması ne kadar güzel kimbilir....
günün yazısından dolayı yazarını kutluyorum...
beyzade tarafından 4/15/2008 11:21:41 AM zamanında düzenlenmiştir.