- 707 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kahırlı Bir Beşikti Kokun
Asırlardır yanan bir ateştir aşk, eşkıya naralarımızla söndüremedik
Kundaklanan ormanların saçlarına tutunarak sevgiliye gel diyemedik
Eskimiş resimler birikti gönül sandığımızda, ne etsek sergileyemedik
Gecenin yankısıyla sevişti naramız, ömürsüz aşklarla günleri devirdik
Boş bardaklar gibi içim. Tersine unutulmuş kara kazanlarda pişiriliyor etlerim. Kıymık tene battıkça kanamam, doymamış çocuklarca yardan aş/k isterim. Sen kıyım özlemler içinde sarsılırsın günler sona doğru aktıkça. Gözlerin yaslı yüzümü avuçlar, ellerin gövdemi kucaklar. Sevinçler harcarız nedensiz, sevgiler bozdururuz yokluğa. Dalga sürtünür ruhumuza koşunca, taşlar kırılır özünden, sular ağaçlara yürür ve ömrüm serkeş bir asa olup dermansızlığıma tutunur. Tırmanırsın sabrımın yokuşlarını, sallarsın ağaçlarımı, yolarsın seyrelen saçlarımı, yıkarsın hayata dair tüm olumsuzluk tabularını. Sevincim olursun içimde, ferahlık sürüp tenime uçurursun gönlümü bize ait gökyüzümüzde.
Kaygan teninde günün, dalgayla sevişirdin bensiz. Yorgun kolların diş bilerdi geceye, adın nile dökülen su olurdu. Özlem erteli tabletler gibiydi hep dilimizde, dağlar eşkıya naramla yıkılırdı. Uçsuz bucaksız yollar uzanırdı sana gelmeye, kırık şarkılar dolayıp dilime sana yürürdüm. Kokun eski resimlere can suyu, alevin kundaklanan ormanların yazgısıydı. Senli düğünler kurulurdu buralarda, yoksul halaylarla kâinatın tozunu kaldıran sevgililer gibi andıkça sevgiyi biz birbirimizin devrilişine derman olurduk.
Dumur düşünüşlerin eski merhabalarına aşkın mendilini asar sevda, tütsülenmiş anların kıymıkları tene batınca. Unutuluşa yol alan gemilerin ıslak köşkünde biriktirilmiş umutların resmini yapar bir adam, bedevi ruhunun kayıp çöllerinde rüzgârla sevişirken.
Nisanın coşkun şelalelerine sırtını dayamış bir adam, o dingin ekseninde güne umut ekmekte, ruhunda yoksul panayırlar. Bütün anlamsızlıkların renkli kandilleri yanıyor çevresinde, yakınmasız alkışlarda hazanlar. Düş vaktidir ah mevsim dargın hicazda aşklar.
Işıkla sevişen günbatımının yorgun çehresinden damlıyor denizin coşkusu, sisle ruhunu gizliyor polenlerden martılar. Aynı kentin uzak surlarında dünleri arıyorum, nisan kokularına koşarken insanlar. Şehir güneşin korkak yansımasına müptela, dudakta aşk var.
Uzak yamaçlarda eşkıya düşlerini yudumluyorum dünlerin. O duru sessizliğin vahalarında kuş ve böcek sesleri, usumda devrik dost şişeleri. Hangi masal dünü anlatır söyleyin, hayat eleklerden elenerek temizlenmiş yalnızlıkların seheri.
Matarasız susamışlıkların dinlence molasında alnımdaki teri içiyor rüzgâr, ekin kökünden ayrılarak güneşe sunuyor başağını. Karla kaplı tepelerin ışıltısıyla doluyor ruhum, bahar coşkularıyla örselenirken umudum. Aşk yüreğimin hazin gülü seni çok seviyorum.
Feri azaldıkça dünlerin kırık bir söz olur bensiz yaşama çevrilen günlerin. Yığınlardan alınan anıların yanık ucu gibidir ayrılık, bu yüzden hercai bir bakıştır gözlerin. Dargın kelimeler coğrafyasında kahır biriktiriyorum ben aşka, dolambaçlı yolların tozunu belerken rüzgâr özüme. Kokunu yaydığın yataklarda saçının teli, nefesini saklayan odalarda adın yüreğimin tefiydi. Şarkılarla sarıyorum yokluğunda özleminin kahırlı siluetini. Sarıl yokluğumda gerçeğine yar, sileceğim bir gün yangınların kararttığı yüreğimdeki aşkın islerini ve izlerini.
Bir gün, o fiyakalı yalnızlıkların maraz utkularını koynumuza aldığımızda sır kapakları açılır gönlümüzün, hüzün yansımalı aynalı odalarda andımız olur aşk ve kekre imkânsızlıkların gözyaşlarını içeriz, hayat gibi. Hangi devirde yaşarsak yaşayalım sızımızdır göğsümüzdeki mağrur alyans. Her kavuşma kendi utkusunu besler derinlerinde ve şimal bir rüzgârın elim menzillerinde sarılırız çocuk benliğimize.
Kahrını kendi turunda saklayan bu düş ormanlarında her ağaç sevgiyle tutunur toprağa ve yağmuru, rüzgârı ve karanlığı içerek sarılır bir bilmeceye. Turunu tamamladıkça yaşam, biz onulmaz gelgitlerin dallarından toprağa düşmemek için çabalayan, ruhumuzun karabasanlarını hayata resmetmek için fırçasını durmaksızın yaşadıklarına sıvayan düş gezginleri değil miyiz!.
Gölgeyle sohbette eski gülüşlerini kuşlara sunan şadırvan, yüzyıllık sular akıyor çeşmelerinden. Yanık sesli âşıkların ruhu dolaşıyor sundurmalarında, günsüz mutluluk sızıyor talanlanmış saçaklarından. Düşlerin resmini satıyor adam, ruhunda tonlarca talan.
Güneşin bulutla seviştiği anlardı seni düşündüğüm vakitler. Islak perdeleri kurutan yelin eli dolaşıyordu özlemle kavrulan tenimizde. Ufku resmetmek ne zordu aşkı dişleyen gülüşlerinle. Damarlarımızdaki o fırtınaya tutulmadan kaçıp geliyorduk birbirimize.
Bıçkın gövdemi dokunuşlarıyla bıktırıyor asi bir yel, omzumda harelerin kıldan heybesi. Asırlık döngülerle yolculuk var arza, kaygılarda adaletin terazisi. Düşle kaynayan kazanlara aşk atıyor kadınlar, gözlerinde aldanış fantezisi. Kıyıdan ayrılan gemiler gibi nicedir ruhum, insan yönümün rotasında kalleşlik Kıblesi. Dağlar devrilse şimdi ardına, açılsa göğsünün kefesi, sular yarılsa derinlerine, saçılsa ovalara hiddeti. Tutsan elimden, sarsan sevinle en derinden, alsan beni aşkınla tarifsiz kederimden. Yansa kâinat, yıkılsa hakikat, tersine dönse hayat, geçerim seninle sıratı gözümü kırpmadan yar muhakkak.
Selahattin YETGİN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.