- 755 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sürgün Ceplerimizdeki Düştü Umut
Rafa kaldırılmış mutlulukların közüne söz atıyorum, avuçlarımda umut
Kendi yalnızlığımı öğütüyor hayat, gelgitleri beklemekte yalan ırmakları
Nakaratı ölümsüz ömürlerin mor sızısı içimde, yürüyorum aşkın ülkesine
Parmak uçlarımda üşüyor alev, özledikçe ben seni gömülüyorum derinime
Tutsak şarkıların ara nağmeleriyle iç sesimizi beslerdik o kırgın ayrılıkların salaş iskelesinde. Acımızı iyotlu denizlerin yırtık ağları dikerdi, ışıksız gecelerin derinliklerinde birbirimizi ararken. Durmaksızın ilerlerdi saatler, yoksul düşlerimizi üşümüş parmaklarımızla okşarken. Göz göz olmuş mevsim çağlayışlarını kavrardı şafağın rengi, daralan gönlümüzün kayıklarıyla geçtikçe denizleri. Emek har olurdu gönülde, ruhumuzun kıraçlarında açtıkça sevda çiçekleri.
Dağlar aşarak, yollar aşırarak yorgun döşekler atmak istiyorum yufka kokulu köylerde yorgun gönlüme. Rüzgâr bahar sevinçleri sunuyor tüm canlılara, nefislerde muhteşem bir açlık. Aşkın kırık ışıklarını dolduruyorum heybeme, ruhumun ışıklı ovalarında tanımsız sevdalar. Güneşin şefkatiyle çiçeğe durmuş can erik, dalda arı polen avında. Kılı kırk yararak meyveye duracak hayat, dudakta aşk, ruhta sevda mevsimleri soymakta. Bulut yangın çeviriyor toprağın özüne, yasal sarılışlarla özlemin tohumlarını avuçlarken aşk yatakta.
Erken iner köylere akşamın rengi. Karanlığa karışan köpek sesleriyle kuşlar toprak damların is ve dumanlı çatılarına tünerler. En huzurlu sessizliktir toprak kokulu evlerdeki uykuların hazzı. Devrilmiş kütükler yanar ocakta ve umutlara sarılır aşk bakir düşlerde. Uzanmak vaktidir şimdi tozlu topraklı sinesine yaşamın, süzülmek bir uçurtma olup çocukça umutların muradına. İğde çiçekleri toplamak yâre, ruhuna serpmek vakti özlemleri yaman düşlerle.
Sevinçler söktüğümüz yasam ovalarından, umutlar diktiğimiz yaşamak kırlarından ve aşkın gelişini gözlediğimiz sevdanın mor dağlarından bir yel çarpar ruhumuza, yaş göz pınarlarımızdan çağlayıp düşer ansızın toprağa. Kahırla örselenen anların ve yudumlarla paylaşılan mutlulukların ormanıdır sevda ve o doyumsuz yolculukların çocuk yüzündeki yanık eksenli düşlerin elim yangınıdır.
Güneşin bulutla seviştiği anlardı seni düşündüğüm vakitler. Islak perdeleri kurutan yelin eli dolaşıyordu özlemle kavrulan tenimizde. Ufku resmetmek ne zordu aşkı dişleyen gülüşlerinle. Damarlarımızdaki o fırtınaya tutulmadan kaçıp geliyorduk birbirimize. Dağ rüzgârları doldurdum özlemin heybelerine, terli bedenimin yamaçlarına ağan özgür kuşlar gibiydim. Kekre sevinçlerimin eskitilememiş günleriydi dolaştığım, anların yelesine tutunan yılkıydım. Yankıma tutunup geçmişe götürdü kuşlar, ben aşkın asasıydım.
Toprağın derinine aşk ekiyor yaşam işçileri, kanatlarında binlerce sevda poleni. Her katta ayrı dünya, her safta kamuflajlara bürünmüş derya. Toprağın özünü çiğniyor kara ordular, saflarını deliyor gece gündüz nisan kokulu başıboş rüzgârlar. Kök sarılmış ayaza, gövde yoldaş olmuş nicedir buzla. Toprakta tedirgin bir sarılış öznesi, rüzgâr oynaşıyor yaprakla. Çok uzaklarda bir kadının bakışları var ruhumda, dolaşırken yürek yangınlarımın raylarında, hıçkırık travmasıymış aşk nicedir rüyalarımda.
Maviyle kucaklaşan denizin kıymıkları birikiyor uzak koylarda, martı kanadından ağrılı hüzünleri çekiyor sulardan balıkçılar. Entrikalar dönüyor ekranlarda, alavere, dalavere şerbeti içiyor insanlar mülteci barakalarda. Yudumlarla özünden ayrışan hazların çoğul taraklarında anların tortusu, sıyırdıkça kendi damarından yoksul akar yüreğimize aşk akışlı sular. Masal kaynatıyor insanlar uzaklarda, kanamalı düşünüşlerin hemfikir korkularıyla büyürken ruhumuzdaki yangınlar.
Haşhaş sözlerle kendi tınımın emsalsiz gülü ve kâh külü olurdu deniz, o uzak ekseninde aşkın kalabalık banklarında seni beklerken. Ruhunun kalıplarından dökülüp yeniden devrilirdin gün batmadan gönlüme, mevsim baharı sarmalarken yokluğun sevinçsiz bir yarın olurdu. Uzak yamaçlarda eşkıya düşlerini yudumluyorum dünlerin. O duru sessizliğin vahalarında kuş ve böcek sesleri, usumda devrik dost şişeleri. Hangi masal dünü anlatır söyleyin! Hayat eleklerden elenerek temizlenmiş yalnızlıkların seheri.
Matarasız susamışlıkların dinlence molasında alnımdaki teri içiyor rüzgâr, ekin kökünden ayrılarak güneşe sunuyor başağını. Karla kaplı tepelerin ışıltısıyla doluyor ruhum, bahar coşkularıyla örselenirken umudum. O dumanlı gelgitinde yaşamın, öfkeyle dalı sarardı ateş, mis gibi yufkaya alevini vererek. Adı hasret olurdu okunan tüm kitapların, bir kadının özlemi saçta kavrulurdu. Yolardı an düşünüşlerin kıvrım vakitlerini, özledikçe aşk uzak köylerde aksimiz olurdu.
Selahattin YETGİN