- 483 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Dünyadan Ütopyaya
Fikir fikirle çürür, Fikir küfürle çürümez.
O Müslüman değil, bu Müslüman değil! O zaman kim Müslüman?
Dinime söven Müslüman olsa içim yanmaz diyeceğim ama, aslında
Dinime sövenlerin Müslüman olması daha can yakıcı bir durum.
Civciv yumurtadan çıkmış kabuğunu beğenmemiş misali.
Atatürk köylü milletin efendisi demişti, siz Atatürk’ün hangi sözünü doğru anladınız ki!
Hatta dağdaki çobanla oyunuzu bir tutamayacak kadar, uzaylı olmuştunuz değil mi?
Aslında buna, uzaylı olmak denmez. Çünkü sizin uzaya göndereceğiniz uydular, başörtülerine takıldığı için, hayali uydularınızla ütopyaya sığındınız. Evet , siz ütopyalısınız.
Dünyadan uzaya sinyal gider ama dünyadan ütopyaya maalesef şebeke yok, henüz bulunamadı.
Özgürlük mü istiyorsunuz? Özgür olmanız için önce kendi egolarınızdan ve önyargılarınızdan kurtulmanız gerekli.
Laiklik, din ve vicdan hürriyeti, öylemi?
Bu din vicdan hürriyeti yalnız sizin için mi var?
Özgürlük ön yargılardan kurtulup doğruya doğru diyebilmektir.
Tek, tek sayacak değilim, sizde bilirsiniz her şeyin bir kuralı kaidesi vardır.
Bir şiir sitesine kaydolurken dahi, oranın şartlarına uymanız gerekir.
Bir işyerinin, bir okulun, bir ülkenin kuralları olduğu gibi.
Bir ülkeden diğerine giderken bile pasaport, vize gibi işlemlerle uğraşırsınız ve gittiğiniz zamanda o ülkenin kanunlarına göre hareket edersiniz. Yoksa ya ceza alır, ya da sınır dışı edilir siniz.
Peki dinlerin kuralı yok mu?
Hangi dine mensup olursanız olun, dininizin kuralları olur.
Bu kurala uymadığınız takdirde, bunun bir cezası olmaz mı?
Evet, bu cezayı gözü ile görmeyip, tatmadıkça ciddiye alamayacak insanlar olabiliriz.
Bu cezadan bu dünyada düşen payımızı anlamıyor olabiliriz.
Kuralların bazılarına uymuyoruzdur, bu da olabilir, maalesef oluyor Rabbim affetsin inşallah.
Fakat bu kurallara uymuyor olmamız, bize bu kuralları inkar etme hakkını vermez.
Bu kurallara uyarak yaşamak isteyen insanları taşlama, hor ve hakir görme hakkını vermez.
İster laiklik deyin, ister özgürlük deyin bunun adına, özgürlük ve laikliğin yalnızca sizin tekelinizde olmadığını anlayın yeter.
Kadeh tokuşturan başbakanları yadırgamadığınız gibi, Ya Allah Bismillah diyen başbakanı da yadırgayamazsınız.
Çıplakları yadırgamadığınız gibi, kapalıları da yadırgayamazsınız.
Hem kurtuluş savaşında cephedeki kahraman ninelerin, başı açığını, makyajlısını gördünüz mü?
Bakın, onlara kim daha çok benziyor?
Siz Meri’leri, Ketrin nineleri örnek almak istiyor olabilirsiniz, onlar kendi ninelerini örnek almak istiyorlar ne var bunda.
Bir insan içki, sigara içiyor olabilir, fakat aklı başında hiçbir insan, çocuğuna bu çok faydalı
sen de iç demez.
Her insanın hatalı davranışı olabilir bu normaldir, normal olmayan bunu meziyetmiş gibi görmesidir.
Sizde her kabahati meziyetmiş gibi savunuyorsunuz.
İbadetin şovu yapılıyormuş.
Kabahatin şovu yapılırken çıtınız çıkmıyor ama ibadet söz konusu olunca dil papuç.
Biri çıkıp dini savunsa, barış huzur dese, bin dereden su getirirsiniz. Bunu yapan ya şarlatandır,
Ya yobazdır, ya keçileri kaçırmıştır, kimseye güvenmezsiniz, sizin aslında kendinize güveniniz yok!
Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz derlerdi, şimdi Müslümanlar salyangoz satma yarışına girmiş.
Uyuşturucu, içki, ilkokul çağına kadar düştü.
Üniversite kantinlerinde prezarvatif satıldığını bazı laik ve modern geçinen öğrenciler bile kınayarak söylüyor.
Allah! Allah! Okullar ilim yuvası değil miydi?
Sonra o kafayla yetişen insanlara çocuklarımızı, evlerimizi, canlarımızı emanet ediyoruz.
Aman dini hiçbir şeye karıştırmayın diye diye millet rotayı karıştırdı.
Sizin örnek aldığınız o batılılar var ya! Onlar ticareti bile din üzerine kurmuşlar, yani aslında kendi şeriatlarını uyguluyorlar.
Arz talep meselesi, Müslümanlar Müslüman gibi yaşasa batılı devletler, ihtiyaç fazlası ürünlerini kime satacaklardı?
Daha bir yıl olmadı, gündemin en önemli haberlerinden biri, AB Ülkeleri mali sıkıntı içindeydi, EURO değer kaybediyordu, Amerikan doları değer kaybediyordu, acaba ne yapacaklar nasıl toparlanacaklar diye kaygısına düşmüştük.
Oysa kaygılanmamıza gerek yoktu çünkü onların zor zamanlarında devreye girecek tezgahları çok.
Orta doğu karıştı, EURO, DOLAR yükseldi, sindire sindire yiyecekler, o nedenle zamana yaydılar,
hiç aceleleri yok.
Bu savaşı kazasız belasız atlatırsak, Kürt meselesi hallolursa, Alevilik adına karışıklık çıkarmaya muvaffak olamazlarsa bakın sırada ne var.
Başımıza hangi belayı saracaklar?
Yer İSRAİL, mekan İLK ÖĞRETİM VE ANA SINIFLARI, konu Mezopotamya.
Çocuklarına İLK ÖĞRETİMDE şunları öğretmeye başlıyorlar ; Mezopotamya onların ata yurdu. Biz burada işgalci kafirleriz ve tek hayalleri bir gün burayı yeniden yurt edinmek.
Bu hazırlığı belki, belli bir tarih için, belki her ihtimale karşı hazırda bulunsun diye yapıyorlar.
Sizse, kendi geçmişinize düşman, kantları yolunmuş, ne Kiliselik ne Camilik ütopyalara kaçan bir nesil yetişsin istiyorsunuz.
Bizim çocuklarımızın İlkokullardaki öncelikli konusu, eski kıyafetlerimizle, yeni kıyafetlerimizin kıyaslaması, tabi nede olsa ’ne olursan ol önce manken ol’ ilkesini benimsemiş durumdayız.
Yani, ya onlara benzer, yediklerini yer, giydiklerini giyer, içtiklerini içer gönüllü Pazar olursun.
Ya kendin olur, her türlü tezgaha, tuzağa düşmeye, kardeş elinden şehit düşmeye, ya da İSRAİL PRENESİNE yem olmaya razı olursun.
Evrensel olduğunuzu mu sanıyorsunuz, İngiliz oluyorsunuz, Fransız oluyorsunuz, ruhunuz duymuyor.
Evrensel dil İngilizce, evrensel içecekler kola/ bira, evrensel kıyafet kot/ tişört.
Canın isterse bu şekilde yurtta sulh cihanda sulh, yoksa kendin olmayı hayal edersen yurtta kavga cihanda kavga. Onların evrensellikten anlayışı bu.
Dinlerini ticarete alet edip bize satıyorlar.
Yıllar önce Osmanlıyı, içten içe çökerttikleri gibi, bütün Müslüman ülkelerde aynı tezgahı kurmuşlar.
Size bütün dünyaya düşman olun demiyorum, size koşun savaşın demiyorum.
Bakın bu batılı yaşam tarzından İslami yaşam tarzına geçtiğimiz anda, onların bütün tezgahı bozulacak.
Bize kendi alışkanlıklarını satamayınca, en kötü ihtimalle bize satacakları ürünleri bize göre yaparlar.
Sonra bir de bakmışsınız;
Tom amcanın, başında takke, elinde tesbih, öyle bir geçer zamanki dizisini seyrediyor.
Elizabet teyzede oyalı yazmasını bağlamış, Ramazan bayramı ziyaretine gelecek çocukları için baklava açıyor!
Bu biraz fazlamı oldu ne!
Peki Onların kültürü nasıl bize böyle sindi.
Atalarımız su uyur düşman uyumaz demedi mi?
Düşman uyumadı işte, biz ayakta uyuduk.
Ne verdilerse yedik, ne verdilerse giydik, sporlarını sporumuz yaptık. noellerini kutladık, aziz valentin hatırına sevdik.
Herkes kendi dinin gereğini yapsın saygı duyuyorum, anlamıyorum bize ne oluyor.
Ah ütopyalılar ah! Biliyor musunuz? Biz Suriye sınırındayız, sığınmacılarla iç içe yaşıyoruz. Bir yandan onlara üzülürken, buraya da bir ateş düşerse diye içten içe kaygılanıyoruz.
Aslında kimse buna ihtimal vermek istemiyor hayat normal akışında gidiyor ama ’acaba’ ’ya olursa’ diye düşünmeden edemiyoruz.
Biliyor musunuz? biz ölümden çok, bizim ölümlerimizi de ülkeyi karıştırmak için kullanırsınız diye korkuyoruz.
Yapmayın ne olur! Ne olursa olsun, barış sürecine devam edilsin, koltukta kim oturursa otursun ama Çocuklar kendi dinine, kendi nesline düşman yetişmesin.
Günü birlik çıkarlar için en mukaddes değerlerimize saldırılmasın.
Bizi ağır silahlarla değil basit ayak oyunları ile yok ediyorlar, tıpkı domino taşları gibi,
Tezgahı sıraya dizip yalnız bir taşı yerinden oynatıyorlar, sonra oturup seyrediyorlar.
Bu taşları, arz talep olunca her açıdan üfleseler yıkılıp gidecek şekilde ayarlamışlar.
Taktikleri basit ama sabırla zamana yaydıkları için anlamak güçleşiyor.
Benden şimdilik bu kadar, Allahtan umut kesilmez diye bir hatırlatma daha yapayım dedim.
Çünkü Yüce Allah her şeyi bilen ve işitendir, onun gidemeyeceği yer yok.
İnşallah ütopyaya da gider yüreğinizin dar sokaklarını ilmi ve aşkı ile genişletir.
Habil ile Kabil kardeşlerin davasına da çok kafayı takmayın.
Sonuçta Adem ile Havva’nın tek çocukları onlar değildi.
Biz kendimizi bildik bileli Hatay’da Alevi ve Kürt kardeşlerimizle birlikte yaşıyoruz.
Bizim dost bağımızda bülbül öter, bize dışardan karga göndermeyin.
Burada ne zaman bir olay vuku bulmuşsa, ateş ya sağdan, ya soldan geldi.
Bizi kendi kendimize bıraksanız, biz birbirimizin dinine, ırklarına saygı ve hürmet ederek, barış içinde yaşamayı biliyoruz.
Şunu bilin ki, bütün dinlere saygı duyabilen, insanların değerlerine saygı duyabilen bir Hrıstiyan, bir
Yahudi, kendi dinine küfreden bir insandan çok çok üstündür.
Siz de aklınızı başınıza alın kötü tohumlar atmayın, sevgi tohumları atın, dünya cennet olmaz belki ama en azından cehennem olmasına siz neden olmazsınız.
Dünya Habil ve Kabil için kurulmadı, dünya sevgi üzerine kuruldu.
Size ön yargısız, saygı ve selamlar...
(BEYYİNE )Türkçesi; AÇIK DELİL
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın ismiyle.
1- Kitap ehlinden ve müşriklerden (Hakk’ı) tanımayanlar, kendilerine açık delil gelinceye kadar inkârlarından ayrılacak değillerdi.
2- (Bu delil), tertemiz sayfaları okuyan, Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir.
3- O sayfalarda, en doğru hükümler vardır.
(4)- Kitap ehli, ancak kendilerine apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler.***
5- Halbuki onlar, dini sadece Allah’a tahsis ederek, Allah’ı birleyerek, ancak Allah’a ibadet etmekle, namazı kılmakla ve zekatı vermekle emrolunmuşlardır. İşte dosdoğru din budur.