İskelet Akışkandır
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Hep aynı müzik avucuna alıyor ruhumu; Street Spirit...
Viski ve bitter çikolata…
Uyuyamamak; ne biçim bir ödül…
Kırmızı duvarlar…
Her sabah gözlerim bir savaştan çıkmış gibi kalkıyorum yine dünden kalma bir düne. Beş adım ileri sonra beş adım daha da ileri sadece yürüyorum. Gerisi yok…
Sesler var. Ahlak dışı sesler. En çok yürürken ve uyuyorken duyuyorum onları. Ve o sesleri duymamak için sürekli haddimi aşan şeyler yapıyorum. Bir içses egzersizine giriyorum. Kendim ile konuşmak bana kilo aldırıyor. Kendim ile konuşurken başkalarını duymak ise beni daha da zayıflatıyor
Birileri gelsin, tanımadığım birileri gelsin ve bambaşka hikayeler anlatsın istiyorum. Sonra gitsinler ve hikayeleri kalsın benimle. Gitmiyorlar ve hikayeleri bir zaman sonra benimkilere benzemeye başlıyor. Onca hikayenin ve kalabalığın ortasında giderek daha da yalnızlaştığımı hissediyorum.
O anlarda anlattıklarımı dinleyecek, anlatacak bir şeyleri olmayan ama sürekli bir şeyler anlatanların olduğu, sen anlatsan da kimsenin umursamayacağı sadece ve sadece kandırmaların olduğu bir ortamda geçici bir sağırlık oluşuyor kulaklarımda. Kendimden başka herkese ya da her şeye sağırım.
Beni kandıramazsın diyorum. Beni kandıramazsın. Çünkü beni benden güzel kimse kandıramaz. Nedenini aslında o zaman da biliyorduk.
Başa dönüyorum... Sessizlik yoktur, diyorum. Çok çok seslilik (çok seslilik değil) vardır. Ama orada herkes sağırdır aslında o sessizlik de bundan olur, diyorum. Birileri duyduğu anda o sessizliği ve eklendiği anda bize çok çok kalabalığım, diyorum. Bunca kalabalığın içinde kendimi çoğu zaman olduğumdan daha az gösteriyorum karşımdakilere. Çünkü belki kendilerini olduklarından daha fazla ve iyi hissederler diye.
Bunun için çoğu zaman dilimi yemem, kendime kilit ve yine kendime kapı olmam...
Bu anlarda bir tek onu içime alıyorum. Kelimesi kelimesine unutmadığımı.. Sadece ona bakıyorum ve diyorum ki; beni sürekli benle anlamak ya da anlamlandırmak zorunda kalmak acıtıyor artık seni.
Şimdi duymuyor. Yanımda ama benden çoktan gitti aslında. Ne yazık ki gün geçtikçe daha da anlamlı hale geliyor gitmişe alışmak. Bir tek onun yanında anlamı alt üst edebildiğine inanmak. Kendi anlamını belki de.
Olmadı. ..
Çünkü o, kendinden içre benimle birlikte iki kişilik bir yokluğu yaşarken varlığın cilvesine kapılıyor ve kalabalıklaşıyor boşaldıkça. Benimle aynı sesleri duymaya başlıyor. Ama artık beni eskisi gibi duymuyor.
Görmüyor..
Her geçen gün Schrodingerin Kedisi gibi kendi kutumu tırmalıyorum sadece.
Sonra başka biri gelip o kutuya benimle birlikte girmeye çalışıyor. Diyor ki; iskelet katı değil akışkandır. İşte o zaman uyanıyor ve kendi bedenime geri dönüyorum.
Kocaman sevgiler, öpücükler ve saygılar seçici kurula..
YORUMLAR
Ne güzel bir söyleşi. Deneme mi yoksa. Her neyse yarın ben de bir şeyler yazacağım. Bunu yazdım saymıyorum çünkü rûya görmeye başladım bile.
Ses tonu.. Çok beğendim ve beğenimi avaz avaz bağırabilmek hoşuma gidiyor. Biz insanlar ne kadar tuhafız. Yüksek sesten nefret ettiğim kadar yüksektir benim sesim de. Bunun için ben de terapi reçeteleri yazmalıyım kendime.
Kutlamak.. Kalem kendini kutlamış ben yalnızca eşlik etmeye geldim.
insan yazdıklarından tanınır benim nazarımda. insan mı değil mi, acı çekmek gerçekten yüceltir insanı ama nasıl ve ne kadar acı.. fazla dozajı da hanniballaştırabilir, dikkat!..
seviyorum senin insan yanını ve insan manzaralarını. ve ne çok tanıdık aslında bu haller. biraz biz biraz müller :)
sevgilleeeerrr karanlıkların kraliçesi.