- 645 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DÖNÜŞÜM
Miti büyük bir şirkette çalışan sıradan bir personeldi. Sıradan bir yaşamı vardı. Aslında buna kısaca rutinde yaşamak demek daha uygundu. Rutindi, çünkü işe gitmek için sabah 6’da kalkardı. 8’de de işte olurdu. Akşam 9’a kadar çalışırdı. İşe arabasıyla gider gelirdi. Şehir merkezinde oturmak gibi bir niyeti olmadığı için; elinde ve avucunda ne varsa şehir dışında dağlık bir alanda kurulu olan küçük bir banliyöde, bir villa satın almıştı. Aslında bu ev tek başına yaşayan bir adam olan Miti için çok büyüktü. Evi çok klasik döşemişti. Ev üç katlıydı. En son kat teras görevini de görüyordu. Toplu taşıma araçları bu bölgeye uğramadığı için, her gün işe kendi aracıyla gider gelirdi. Çalıştığı şirket , güvenlik programları yazan bir bilgisayar şirketiydi. Bu şirketin dünyanın her tarafında şubeleri vardı. Miti hiçbir zaman işte aradığı terfiyi bulamamıştı. Villasında Rotweiler cinsi köpeğiyle birlikte yaşıyordu. Miti vejeteryan olmasına rağmen, bazen balık yada tavuk yiyebiliyordu. Miti oldukça sakin bir karekter olup, bazen çekingen bir kişiliğe bürünebiliyordu.
Günlerden birgün Miti işyerine gitmek üzere yola çıkmıştı. Yollar akşamdan yağan yağmur yüzünden oldukça kaygandı. Yola ansızın çıkan geyik onun kaza yapmasına sebep olmuştu. Gözünü hastanede açtığında, her tarafında sargılar vardı. Ve hiçbir şey hatırlamıyordu. Ona söylenene göre , aracını geyiğe çarpmamak için direksiyonunu sola kırmıştı, böylece büyük bir uçurumun kenarından aşağıya aracıyla birlikte uçmuştu. Arabası kullanılmayacak duruma gelmişti. Neyse ki aracının sigortası vardı. Miti üç hafta boyunca hastanede kalmıştı. Başında oldukça büyük bir ağrısı vardı. Doktorunun deyişine göre ; beynin frontal ve oksipital lopu zedelenmişti. Zaman içinde düzelebilme ihtimali vardı. Miti’ nin kazadan sonra kişiliği değişmişti. İçe kapanık bir kişilik olan Miti kendisini dışa dönük olarak hissediyordu. Işıktan oldukça etkileniyordu. Özellikle hastaneden eve gitmek üzere ayrılırken, güneş ışığının onu çok rahatsız ettiğini farketti. Bundan dolayı yol boyunca gözünü hep kısmıştı. Evine geldiğinde deri cüzdanından taksiye ödemek için para çıkardı. Taksiciye parasını ödedikten sonra evinin merdivenlerinden tırmandı. Hareketlerinde bir hızlanma seziyordu. Doktoru ona 5 hafta rapor vermişti. Miti kazadan sonra değiştiğini bir kez daha farketti. Kendindeki bu farklılıkları yoğun biçimde düşünürken kapı çalındı. Kendi kendine hastaneden çıktığımı nasıl anladılar diye söylendi. Kapıyı açmak için, kapıya yöneldi. Kapıyı açar açmaz kendisini, sigorta şirketinde çalışan biri olarak tanıtan iyi giyimli 30-35 yaşlarında bir adam gördü. Bu şahsın elinde birçok kağıt vardı. İçeriye buyur ettikten sonra bu kağıt tomarını, kendisine imzalatmak için uzattı. Miti bunları tek tek imzalarken, isminin Kizi olduğunu öğrendiği şahıs konuşmaya başladı. Anladığı kadarıyla sigorta şirketi yaptığı kazada hurdaya dönen aracın yerine , aynı özelliklere sahip yeni bir araç vermişlerdi. Kizi’ nın elinden yeni aracının anahtarını aldıktan sonra onu kapıya doğru çıkması için eşlik etti. Ona hoşça kal dedikten sonra bir süre yeni aracının anahtarlarına bakakaldı.
Fazla düşünmeden yeni aracıyla kazadan sonra yalnız kalan köpeğine bakmak için alan ablasına gitmek için yola çıktı. Ablası şehir merkezinde bir apartman dairesinde oturuyordu. Ablası emekliydi. 3 çocuğu vardı. Üçü de kendi ayakları üstünde duracak kadar büyümüşlerdi. Kocası da ölünce kocaman dairede yalnız yaşıyordu. Miti iki saat içinde ablası Tiki’ nin evine varmıştı. Zile bastı, açılan kapıda ablasıyla birlikte köpeği de dışarı çıkmıştı. Miti’ nin köpeğinin adı Kalo ‘ydu. Miti köpeğini adıyla çağırınca köpeği sevinçle uzun uzun havlamıştı. Daireye üçü birlikte girmişlerdi. Bir saat kalan Miti, köpeğiyle birlikte evine gitmek üzere yola koyulmuşlardı. Büyük gökdelenlerin önünden geçip, fastfood tarzında bir lokantanın önünde durdu. Köpeğini arabada bırakıp, lokantadan içeriye girdi. Kendisine hamburger menü ısmarladı. Yemeği gelince afiyetle yedi. Yemeğini bitirince arabasına doğru hareket etmek üzere lokantadan dışarı çıktı. Arabasına bindikten sonra, hızla uzaklaştı. Alışveriş etmek için arabasını iki katlı marketin önünde durdurdu. Köpeği arabanın içinde , ne olduğunu anlamamış tarzda kendisine bakıyordu. Bu da demek ki acele etmesi gerekirdi. Dışarda duran alışveriş arabalarından birini kendisine doğru çekti böylelikle alışverişi de başlamış oldu. Bu sırada başının ağrıdığını farketti. Çantasını ağrı kesici bulmak için karıştırdı. Neyse ki bir tane buldu. Yanında su olmadığı için , susuz bir şekilde ağrı kesicisini içti. Kendine birazcık geldikten sonra , alışverişe kaldığı yerden devam etti. Alışverişini bitirdikten sonra , kasiyere aldıklarının parasını ödedi. Hızla arabasının bagajına aldıklarını yerleştirdi. Evine gitmek üzere köpeğiyle birlikte yola koyuldu. Tekrar başının ağrıdığını hisetti. Arabanın aynasından kendisine baktığında, gözbebeklerinin büyüdüklerini hissetti. Bunlar yetmiyormuş gibi, gözbebeklerinin renginin değiştiğini farketti. Farkettiği şeylerden mi bilinmez, kalbi hızla atmaya başladı. Her zaman kendini güvende hissettiği evine gitmek için daha hızlanmıştı. İki hafta sonra nasıl olsa doktora kontrole gideceğim diye söylendi. Bunları düşünürken , birden kendini evine gitmek için kullandığı ana yoldan farklı bir yolda bulmuştu. Bu aslında ormana çıkan patika bir yoldu. Arabasını durdurdu. Arabasından indi. Oldukça sessizdi. Aynı zamanda karanlıktı. Yürümeye doğru, aslında ormanın derinliklerinde ilerlemeye başladı. Giderek sessizliğin yerini, yırtıcı hayvan sesleri almaya başladı. Yırtıcı hayvanların sesleri , oldukça kulağı tırmalıyordu. Arkasından köpeği kendisine doğru havlayarak yetişmişti. Anlaşılan kapıları açık bırakmıştı. Ormandaki gezintisini kısa kesip, arabasına doğru tekrar yürümeye başladı. Arabasına bindi, arabasının anahtarını çalıştırdı. Evine doğru gitmek için ana yola girdi. Evine geldiğinde önce köpeğini bir lordmuş edasıyla arabadan indirdi. Sonra kendisi arabadan indi. Arabasını dışarda parketti. Aslında evin içerden garajı vardı. Pek kullanmıyordu. Aldığı eşyaları mutfağına taşıdı. Mutfakla salon birdi. Hole yakındı. Bu işi yaparken hiç zorlanmadı. Aldıklarını özenli bir şekilde yerine yerleştirdi. İşi bitince üst katdaki odasına çıkıp duşunu aldı, ev kıyafetlerini giyip, köpeği ve kendisine bir şey hazırlamak için mutfağa girdi. Yemeklerini yedikten sonra ortalığı toparladı. Televizyon seyretmek için kumandayı aradı. Bulduktan sonra televizyonda program ararken saat çoktan 23.00 olmuştu. Canı dışarıya çıkmak istedi. Köpeğini evde bırakarak, araba anahtarlarını aldı. Arabasına seri bir şekilde binerek , şehir merkezine doğru gitmek için evinden ayrıldı.
Bunu hep yapmak istiyordu; ama bir türlü fırsat bulamıyordu. Önce şehir merkezindeki ıssız bir caddede bulunan bir bara uğradı. Kapıdan içeriye girdi. Barın önünde kendine uygun olan rahat bir tabureye yerleşti. Önündeki barmenden bira istedi. Barmenin bardağı vermesiyle , kalp atışlarını hissetmişti. Yakın temastan dolayı diye düşünmüştü. Kazadan önce , bu kadar duyarlı olmadığını biliyordu ki bilerek birasını alarak seri bir şekilde barmenden uzaklaştı. Kendine kuytu bir masa bulmuştu. Birasını yavaşça yudumlarken bir yandan insanları gözlemliyordu. Aslında tek yaptığı şey onlara kulak misafiri olmaktı. Ansızın kalkma kararı almıştı. Biranın parasını barmene uzattıktan sonra barın kapısını açar açmaz iki tane sarhoş kavgaya tutuşmuşlardı. Birbirlerine tabure fırlatmaya başlamışlardı. Ucuz kurtuldum diye içinden geçirdi. Hızlıca arabasına bindi. Şehrin başka bir tarafında olan daha güvenli bir bara gitmek için yola koyuldu. Issız ara sokaklardan geçerken , duran bir araba gördü. Ortalık o kadar ıssızdı ki hiçbir şey doğru dürüst seçilemiyordu. Ama arabanın yanında bir bayan gördü. Bayanın her halinden yardıma ihtiyacı olduğu seziliyordu. Arabasını durdurdu, inip bayana yardım etmek için yanına doğru yürüdü. Arabadan yükselen dumanlar , gecenin karanlığına doğru karışıyordu. Arabanın çalışmayacak olduğu her halinden belliydi. Yardım amaçlı bayanı arabasına aldı. Bayanın adının Sası olduğunu öğrendi. Arabayla birlikte yol boyunca ilerlediler. Bir boşluğu fırsat bilen Sası, çantasından Miti’ye vurmak üzere tornavida çıkardı. Ani bir hareketle Miti kendisini yana doğru kaydırdı. Boğuşma esnasında gizemli bayan oracıkta bayılıvermişti. Miti arabasını daha hızlı bir şekilde sürüyordu. Ana yoldan saparak, ormanlık alana gitmek üzere, patika yola girmişti. Arabasını ,ıssız bir yerde durdurmuştu. Yanında kendinden geçmiş bir şekilde uzanan bayana baktı. Bundan kurtulma yolları ararken, ay gibi parıldayan boynuna ansızın gözlerini dikti. Hiç düşünmeden derin bir nefes alarak, birden boynunu ısırdı. Akan kanı içmeye başladı. Oracıkta çırpınmadan can vermişti. Miti’ nin ağzı ve dişleri kan içinde kalmıştı. Öldüğünden iyice emin olduktan sonra oldukça soğukkanlı bir şekilde arabasından indi. Bagajında duran siyah eldivenini giydi. Kazmasını eline aldı. İki ağacın arasında duran kuytu bir alan buldu kendisine. Refleks olarak oraya yöneldi. Kazmasıyla toprağı kazdı. Kazdığı mezar , gelişi güzel ve küçük bir boşluktu. Ama demin öldürdüğü bayanı içine alırdı. Elinden kazmasını bıraktı. Arabasına doğru yöneldi. Kadının soğuyan cesedini sırtında taşıyarak, kazdığı yığıntıya özenli bir şekilde attı. Üzerine toprak örttü. Bulduğu ağaç dallarıyla üzerini örttü . Başka ama bu sefer ki daha kalın ağaç dallarıyla , topraktaki izlerini kaybettirmek için toprağa sürttü. Arabasına kadar gelmişti. Elindeki eldivenleri, arabanın içinde bulduğu poşete koydu. Etrafa saçılan kan izlerini, ıslak mendille sildi. Onu da torbaya attı. Arabasına bindi. Şöyle bir sirkelenerek kendine geldi. Arabasını bir kilometre kadar sürdükten sonra tekrar arabasından indi. Yola attığı ağaç dallarıyla tekerlek izlerini kaybettirmek için toprağa sürttü. Ağaç dalını yan tarafta derinden derine akan küçük bir gölete attı. Ellerini göletin sularıyla yıkadt. Arabasına gitmek için patika olan yolu değilde, yanda küçük bitkilerle kaplı yoldan yürüdü. Arabasına vardı. En sonunda dedi. Ana yoldan arabasını sürerek evine vardı. Evinin garajını açtı. Arabasını park etti. Ellerini lavaboda yıkadı. Arabanın içinden poşetini çıkardı. Eldivenlerini çıkardı. Lavaboda duran sabunla yıkadı. Oracıkta duran askılığa astı. Poşete geri dönerek, içindekileri boşalttı. Kullanmadığı küçük bir çöp kovası vardı. Birkaç sefer kağıtlarını yakmıştı. Kovayı pencereye doğru getirdi. Nede olsa çıkan duman kötü kokabilirdi. Garajın penceresini açtı. Islak mendilleri kovaya attı. Cebinden kibrit çıkardı üstlerine attı. Hemen de tutuşuverdiler. Derin bir nefes aldı. Yirmi dakika boyunca penceresini açarak havalandırdı. Bu esnada çöp kovasında ki külleri lavaboya döktü. Kovayı yıkadı. Ters çevirerek kurumaya bıraktı. Üst kata odasına çıkmak üzere garajdan ayrıldı. Köpeği alt katta uyuduğu için sessiz bir şekilde merdivenleri tırmanmıştı. Üstünü değiştirdi . Elini yüzünü yıkadıktan sonra yatağının üzerinde yorgunluktan dolayı kedi gibi kıvrılmıştı.
Sabah uyandığında hiçbir şey hatırlamıyordu. Zaten kendisi için çokta önemli değildi. Oyalanmak amacıyla kumandayla televizyonda program aradı ama bir türlü zevkine uygun bir şey bulamıyordu. Yerinden kalktı, mutfağa geçti. Kendisi ve köpeği için bir şeyler hazırladı. O esnada evin dış kapısının zili çaldı. Ellerini önce yıkayıp, kağıt havluyla kuruladı. Kapıya doğru hareket ederken , köpeği ondan daha hızlı davranıp, kapıya ulaşmıştı bile…Kapıyı açınca birden karşısında iş arkadaşlarını gördü. Aslında hiç başlamıyordu. Çünkü kendisi, onlardan hoşlanmıyordu. Onları içten pazarlıkçı olarak görüyordu. Ama nezaketliliği de elden düşürmüyordu. Kısa bir bakışmadan sonra onları içeriye buyur etti. Kendisi her zaman oturduğu televizyonun karşısındaki koltuğa geçti. Diğerleri de sağlı sollu duran koltuklara geçtiler. İşten, ordan burdan konuşulduktan sonra, yanı başındaki mutfaktan gelen misafirlerine kahve hazırlamak için koltuğundan kalktı. Arkasından köpeği de yerinden kalktı. Mutfağa gittiler. Hazırladıklarını konuklarına sunmak için içeriye geçti. Konukları yaklaşık iki saat sonra kalkmak üzere izin istediler. Tamam deyip, gitmeleri için kapıya kadar hepsine eşlik etti. Hoşçakal dedikten sonra kapısını kapatıp içeriye geçti. Ortalığı toparladıktan sonra kaldığı yerden devam etti. Vazgeçilmezi olan kumandasını tekrar eline aldı. Sonra köpeğini kaç günden beri dışarıya çıkarmadığını farkederek , köpeğiyle birlikte evinin biraz ilerisindeki parka gitmek üzere evden ayrıldılar. Kendine köhne bir bank buldu. Parka gelmeden önce köşe başındaki gazete bayisinden gazete almıştı. Elindeki gazeteyle oyalanmaya başladı. Biraz sonra yanına her halinden üniversite öğrencisi olan 20’li yaşlarda bir kız oturdu. İçinden neden bu köhne bankta oturuyor diye de geçiriyordu. Aslında çokta hoşlanmamıştı bu kızdan. Alelacele yerinden kalktı. Köpeğini alıp tekrar evin yolunu tuttu. Evine vardığında saatine baktı. Saat 5’i gösteriyordu. Köpeği oldukça kirlenmişti. Onu alarak banyoya çıktı. Güzel bir şekilde yıkadıktan sonra ortalığı toparladı. Ona yemesi için bir şeyler hazırladı. Birkaç saat böyle oyalandıktan sonra , dışarı çıkma düşüncesi içini kemiriyordu. Arabanın anahtarlarını bulunduğu yerden aldı. Beş dakika içinde kendini arabasında buluvermişti.
Şehir merkezinde oldukça büyük bir meydanda ilerliyordu. Trafik polisi kendisine selektör yakınca arabasını yana çekmek zorunda kaldı. Oldukça soğukkanlı bir şekilde hazırladığı belgeleri gelen polis memuruna uzattı. Polis memuru biryandan belgeleri incelerken , bir yandan da kendisine bakıyordu. Çokta önemsemedi aslında bu durumu. Memur bey teşekkür ederek yanından ayrıldı. Arabasını tekrar sürmek için hazırlandı. Aceleye gerek yoktu ,nede olsa bütün bir gece kendisinindi.
Ara yollarda çıkmaz bir sokağa gelmişti. Çok yavaş bir şekilde gidiyordu. Ansızın arabasının önüne kendi yaşlarında biri atıldı. Karanlıkta yüzü pek seçilemiyordu. Adam zil zurna sarhoştu. Kendi kendine söz verdi. Bu sefer onu öldürmeyecekti. Adamcağız demek ki yolu kaybetmişti. Arabasını durdurdu. Adam çok aheste bir şekilde hareket ediyordu. En sonunda arabaya binmeyi başarmıştı. Biraz sohbet ettikten sonra adamcağızın şehrin merkezinde bir lokanta işlettiğini öğrendi. Kendisine “Sizi nerde bırakayım”” diye sordu. Adamda sadece bir homurdanma vardı. Akşam akşam bu nerden çıktı diye söylendi. Oldukça da aslında bu olaya sinirlenmişti. Çünkü hastaneden daha yeni çıkmıştı. Şefkate muhtaç olan kendisiydi. Fazla uğraşmak istemiyordu bu durumla . Arabasını durdurdu. Kapıyı açmak için yönelince ay gibi parlayan bir boyun gördü. Tüm gücüyle dişlerini geçirdi. Emmeye başladı. İşini o kadar profesyonel yapıyordu ki hiçbir yerde kan yoktu. Ama dişleri ve dudakları hariç… Adamcağız oracıkta ölmüştü. Kendisine de kızıyordu biryandan. Bir gece önceki yere geldi. Aynı işlemleri bu sefer bunun içinde gerçekleştirdi. Bir gece önceyle hiçbir şey değişmemişti. Hava aynıydı. Karanlık aynıydı. Çok da fazla düşünmeden arabasına atladığı gibi evine gitmek üzere yola koyuldu. Yarım saat içinde garajında olmuştu. Ellerini ve eldivenlerini yıkadıktan sonra yukarıya çıktı. Bu sefer fazla oyalanmamıştı. Çünkü geçen geceye göre daha tecrübeliydi artık. Yukarıya gine sessiz biçimde çıktı. Işığını yaktı. Çok yorgun olduğu için yatağında kıvrılıvermişti. Sabah uyandığına hiçbir şey hatırlamak istemediğinden dolayı mı bilinmez çok sessizdi. Kendisine ve köpeğine yemek için bir şeyler hazırlamak için mutfağa girdi. Yemeklerini yediler. Birkaç saat evin içinde oyalandıktan sonra arabasıyla geçen gece öldürdüğü adamın lokantasına gitmek üzere evinden ayrıldı. İki saat sonra ordaydı. Lokanta dıştan bakıldığında oldukça görkemli gözüküyordu. Çok özenli bir şekilde düzenlenmişti. Kapıdaki görevliler, masalar, garsonlar, sanki oyunun bir parçası gibiydiler. Gösterilen yere oturdu. Siparişini almak üzere garson yanına geldi. Aslında kendisi pek acıkmamıştı. Ama bozuntuya da vermek istemiyordu. Önündeki masanın aynısını kendisine sipariş etmişti. Yemek gelene kadar etrafına bakmaya çalışıyordu. Yemeğini yiyip, lokantadan ayrıldı. Kendi kendine söz verdi; bir daha bu lokantaya gelmemek üzere… Dün gece de kendisine söz vermişti, ama tutmamıştı.
En iyisi doktor kontrolüne kadar evimden dışarıya çıkmamalıyım dedi. Arabasına bindi. Evinin yolunu tuttu. Evine vardı. Arabasını bu sefer dışarıya park etti. Kapıda köpeği karşıladı. “Nasıl olur da yaramaz köpeğim dışarıya çıkar “ dedi. Evine girince ilk işi etrafı kolaçan etmek oldu. Mutfak penceresini anlaşılan açık unutmuştu. Nedenini bulduktan sonra çok da işin üstüne gitmek istemiyordu. Çünkü ruhen yorgundu. Köpeğine bir şeyler hazırladıktan sonra yukarıya odasına çıkmak için, merdivenleri birer ikişer tırmandı. Hızlı lavaboya geçip yüzünü yıkadı. Ardından duş aldı. Bütün kıyafetlerini değiştirerek, ev kıyafetlerini giydi. Derin bir uykuya daldı. Ertesi gün kendini zinde hissederek uyandı. İlk işi güzel kahvaltı etmek oldu. Ertesi günde aynı şekilde, daha ertesi günde aynıydı. Ta ki doktor kontrolüne kadar…
Doktor kontrolü gelmiş, çatmıştı. Yani bu da demek ki hastaneden çıkalı tam iki hafta olmuştu. Sayılı günler ne çabuk geldi geçti diye de bir yandan düşünüyordu. O gün diğer günlerden daha erken kalkmıştı. Temizce yıkanmıştı. Kendisine kahvaltı hazırlamıştı. Aynı şekilde köpeğine de yemesi için bir şeyler hazırlamıştı. Etrafı çabucak derleyip, toparlayıp, arabasının anahtarlarını masadan alarak yola çıktı. Yol boyunca bu gün çok önemli bir gün çok dikkatli olmalıyım diye düşündü. Derken kontrol amaçlı, kendisini ameliyat eden doktorun bulunduğu hastaneye geldi . Arabasını güzel bir yere park etti. Hastanenin merdivenlerini birer ikişer çıkarak, verilen randevu saatinde oradaydı. Bir an için kendiyle gurur duyduğunu hissetti. Odada sekreter bayan vardı. Genç bir bayan olmasına rağmen, makyajından dolayı yaşından büyük gösteriyordu. Kendisine salonda yer gösterdi. Ardından doktorun yanına gitmek için ordan ayrıldı. Kısa bir süre sonra tekrar salona dönmüştü. Yerine oturdu. Gayet sakin bir şekilde doktorunun onu beklediğini söyledi. Miti teşekkür etti. Salondan doktorun muayenesine girdi. Orta yaşlarda olan doktor, zayıf ve uzun boyluydu. Masasının karşısına buyur etti. Kendisine soru sormaya başladı. Sorulara tek tek cevap verdikten sonra muayene odasına aldı. Bir dizi işlemden sonra, MR çektirmek üzere koridorun sonundaki odaya gitmesi için yönlendirdi. Odadan çıktı. Solunu geçip, koridorda hızlı adımlarla yürümeye başladı. Yolun bir türlü bitmediğini hissetti. Neyse ki fazla zaman kaybetmeden hedefine ulaşmıştı. MR çektirmek için bir makinaya aldılar. 45 dakika sonra makinadan çıkınca kendisini sersemlemiş gibi hissetti. Arkasındaki sandalyeye oturdu. Genç bir hemşire yanına gelerek “Nasılsın?” diye sordu. “iyiyim” diye kısa bir cevapla bu soruyu geçiştirdi. Hemşire yanından ayrıldıktan sonra 20 dakika sonra MR ve sonucu olan sarı bir dosyayı doktoruna götürmek üzere eline verdiler.
Tekrar koridoru geçip, sekreterin bulunduğu salona geçti. Neyse ki doktorun bu gün ameliyatı olmadığı için erken almıştı. Şanslıyım diye içinden geçirdi. Sekreter önde kendisi arkada doktorun muayenesine girdiler. Sekreter hanım izin isteyerek dışarıya çıktı. Doktorun buyur ettiği yere oturdu. Verilen dosyayı doktoruna uzattı. Doktoru dosyasını açarken, meraklı bir şekilde doktorun mimiklerini izliyordu. Kısa bir zaman sonra doktoru ona müjdeli haberi verdi. Sevinçle doktorun muayenesinden ayrıldı. Arabasını otoparktan aldı. Bunu kutlamalıyım diye kendi kendine mırıldandı. Arabasını ters istikamete çevirip, yakınlarda eski maden kasabasına sürdü. Aslında maden kapanınca insanlar başka yerlere göç etmişlerdi. Orda kalanlar ya yaşlı nüfus, ya da kasabada bulunan bar için gelen yabancılardı. Kasabanın önünde bataklık gibi gözüken gölet vardı. Bakımsızlıktan irili ufaklı sazlıklar uzanıyordu. Bir saat sonra barın önüne arabasını park etti. Dışarıda kendisini cinsi belli olmayan bir sokak köpeği karşıladı. Birlikte içeriye girdiler. Kendine barmenin karşısında bir tabure buldu. Önünde ki barmenden birasını ısmarladı. Yudumlarken bir yandan da insanları dinliyordu. Barmene içtiği içeceğin parasını ödedikten sonra ordan ayrıldı. İki sene önce kasabada tek pansiyon olan bir yere arkadaşını ziyaret amaçlı gittiğini hatırladı. Şimdi neden orda kalmayayım diye düşündü. Arabasını park ettiği yerden aldı. Kasabanın biraz ilerisinde gölete doğru bakan pansiyona gitti. Arabasını pansiyondan uzağa park etti . Arabasından aheste bir şekilde indi. Pansiyona doğru yürüdü. Pansiyonun merdivenlerini çıktıktan sonra kocaman bahçesi olan pansiyona vardı. Pansiyonun bahçesinde yanında hizmetlisiyle oturan sahibini gördü. Kendisi onu hemen tanımıştı. Fakat o tanımamıştı. “ oda istiyorum “ dedi Miti. İçeriye birlikte geçtiler. Kadın resepsiyon olan bölüme geçtikten sonra “Ne tür” diye sordu. Miti ise:” Gölete bakarsa odam iyi olur “ diye cevap verdi. Odanın anahtarını aldı. Odasına çıkmak üzere ordan ayrıldı. Merdivenleri süzülür edasıyla tırmanıyordu. Odanın numarası 203 ‘ti. Kolayca buluvermişti. Aslında koridor loştu. Odasını açıp içeriye girdi. Oda oldukça karanlıktı. Önce ışığı yaktı. Etrafına baktı. Kocaman eski bir yatak, ama üzerindeki örtüleri temizdi. Her halinden belliydi yeni değiştirilmişti. Küçük bir vestiyer, bir komidon vardı. Tuvalet ve banyo yan taraftaydı. Hemen lavaboya koştu . Ellerini yıkadı. Çok yorulduğu için hemen kocaman yatakta kıvrılarak uyudu. Uyandığında gece 12’ yi geçiyordu. Uykusu gelmeyince sessiz adımlarla kapısını açtı, merdivenlerden indi. Kapıyı açıp pansiyondan çıktı. Pansiyonun dışında gölet vardı. Gündüz pek güzel gözükmüyordu. Ama gece ateş böceklerinden dolayı ışıl ışıldı. Kurbağa viyaklamaları kulakları tırmalıyordu. Sapa bir yoldan gölete indi. Biraz etrafı inceledikten sonra suyun kenarına indi. Su ürkütücü gözüküyordu. Gecenin karanlığında aslında tek ışı 600 metre uzakta gözüken kulübeden geliyordu. Kulübe çok bakımsızdı. Oraya doğru yürümeye başladı. Yürüdükçe gecenin karanlığına karışan sesler duyuyordu. Bu sesler av partisine katılan avcı konumunda ki insanların sesleriydi. İçinden peki av kim diye geçirdi. Kulübeye sessiz bir şekilde yaklaştı. Kendine güvenli bir yer bulmuştu. Oradan açı duran pencereden içerdekileri seyretmeye koyuldu. Ansızın sesler kesildi. Bir feryat sesi duydu. Neye uğradığını şaşırdı. Küçük bir duraksamadan sonra ordan ayrıldı. Belli ki bir insanı kurban etmişlerdi. Pansiyona geldiğinde , ışıklar sönmüştü. Zile bastı. Açan olmamıştı. Anlaşılan o ki pansiyon sahibi de onların arasındaydı. Hemen biraz uzakta park ettiği arabası aklına geldi. Hiç düşünmeden oraya doğru yürümeye başladı. Arabasının anahtarını bulup arka koltukla ön koltuk arasında yer alan boşluğa kıvrıldı. Bütün gece gözünü uyku bürümemişti. Sabahı zor etti. Saat 9 gibi arabasından sessiz bir şekilde çıktı. Pansiyonun açık kapısından içeriye girdi. Odasına yöneldi. Aslında amacı çıkmaktı. Neden gideyim diye düşündü. Neden insanlar suç işliyor, kendisi de dahil olmak üzere… Bunları düşünürken kendisini odasında buluverdi. Yatağına oturdu. Başını ellerine alarak, belki de suçlular bulunmak istiyorlar. Böylece tüm dünyanın onları tanımasını istiyorlar diyerek mırıldandı. Birden pansiyonda kalmak istiyorum, diye üç kere seslendi. Odada kimse olmadığı için sadece kendisi duydu bu sözleri . Bu düşünceleri bir kenara bırakarak aşağıya sabah kahvaltısı yapmak üzere indi. Pansiyon sahibi hizmetlisiyle birlikte, etrafı düzenliyorlardı. Anlaşılan bu ıssız pansiyonda kalan sadece kendisiydi. Hepsi birlikte kahvaltı masasına oturdular. Uzun bir sessizlikten sonra Miti “ pansiyonda bir gece kalacağım “ diye konuştu. Pansiyon sahibi kadın olur anlamında başını öne eğdi. Aslında Miti’ ye göre kadın çok soğuktu. Nezaketli bir tavrın arkasına gizlenmiş canavar bir ruh vardı. Kimse bunu görmek istemiyordu anlaşılan. Bakışlarında avına sinsi bir şekilde yaklaşan yırtıcı hayvan davranışları seziliyordu. Kahvaltıdan sonra kahve içmeye kasaba da yaşayan insanlar gelmişlerdi. Oldukça samimilerdi anlaşılan. Çok da fazla onlara bakmak istemedi Miti. Kahvesini içti. Odasına çıkarken “ Akşam yemeği kaçta” diye sormayı ihmal etmedi. Kadın ona:” yedide” diye cevap verdi. Odasına hızlı bir şekilde çıktı. Odasına girer girmez, kapısını sıkıca örttü. Arkasına sandalye koydu. Aslında korkuyordu Miti. Önündeki duvarda bulunan aynaya baktığında yüzünün solgun olduğunu fark etti. Hemen yüzünü lavaboda yıkadı. Havluyla kuruladıktan sonra saatini akşam 7’ ye ayarlayarak uyudu. Alarmın çalmasıyla uyanan Miti akşam yemeği için hazırlanmaya başladı. Saçlarını eliyle düzeltti . Ağzını çalkaladı, yüzünü ve elini yıkadıktan sonra aşağıya indi. Korkudan mı bilinmez bir an için merdivenlerden tökezlediğini hissetti. Kendini alelacele toparlayıp, dışarda kurulan masaya yemek yemek için oturdu. Ev sahibi ve üç arkadaşı da orda hazır bulunuyordu. Kendi aralarında yoğun bir sohbete dalmışlardı. Yemekleri hazırlayan hizmetli yemekleri masaya dağıttıktan sonra bir şeyler yemek için o da aralarına katılmıştı. Hizmetli masayı toplayıp, erken çıkacağını söyleyip, masadan kalktı. Ardından sırayla misafirler de ordan ayrıldılar. Pansiyon sahibesiyle baş başa kalmışlardı. Kadın bir ara mutfağa kahve hazırlamak için gittiğinde Miti saatine baktı. Saat 11’ e geliyordu. Kadın bu esnada kahveleri getirmişti. Birlikte kahvelerini sessiz bir biçimde yudumladılar. Miti göletin dolunayda çok güzel olduğundan bahsetti. Kadın da onu başıyla onayladı. Aslında gölete gitmek istediğini, ama karanlık olduğu için kendisine eşlik eder mi diye pansiyon sahibesine soru sordu. Derin bir bocalama geçirdiği her halinden belli olan kadın istemiyerekte olsa evet dedi. İkisi birlikte gölete gitmek üzere pansiyondan ayrıldılar. Göletin kenarında gezinirken , kadının tökezlediğini gördü. Ani bir hareketle iki koluyla onu kavradı. Hatta daha ileriye giderken kadının boynunu ani bir hareketle kırdı. Kadının cansız bedeni oraya yığılıverdi. Bir an panik olan Miti kadını sırtında taşıyarak arabasının bagajına koydu. Biraz ilerde bir orman vardı. Arabasını park etti ormanın kenarına. Elinde bagajdan çıkardığı küreği vardı. Gömmek için uygun bir yer aradı kocaman ormanda. Kısa zaman sonra aradığını bulmuştu. İki asırlık ağacın arasında gelişigüzel dalları fark etti. Bu insanlar tarafından oluşturuluverilmişti . Her halinden belli oluyordu. Küreğiyle yan hizasına bir çukur açtı. Küreğini kenara otlara bıraktı. Seri bir şekilde arabasının bagajından ölüyü çıkardı. Sırtında taşıyıp, çukurun içine attı. Üzerine otların üzerinde bulunan küreğiyle toprak attı. Aslında gelişigüzeldi. Bulduğu ağaç dallarını üzerine örttü. Küreğini alarak arabasına döndü. Arabasını pansiyondan uzakta bir yere park etti. Hiçbir şey olmamış gibi pansiyona geri döndü. Pansiyondan içeri girdi. Kapısını kapatıp, karanlıkta hızlı bir şekilde odasına gitmek için merdivenleri tırmandı. Anahtarını çıkardı. Odasının kapısını açarak yavaşça odasına girdi. Işığı yakmadı. Yolunu zar zor bularak yatağına uzandı. Beklemeye başladı. Sabahı zor etmişti. Kapının hızlı bir şekilde çalınmasıyla irkilmişti. Kalktı kapıyı açtı. Aslında soğukkanlıydı. Karşısında polis memurlarını görmüştü. Kendisine soru sorma bahanesiyle içeri girmişlerdi. Bir tanesi atılarak dün gece nerde olduğunu sordu. Miti de yemek yedikten sonra odasına çekildiğini söyledi. Soru sorma sırası Miti’ deydi . “Neden?” diye sordu. Polis memuru da pansiyon sahibinin öldürülüp, ormanda gömüldüğünü söyledi. Aslında cesedi ordan geçmekte olan bir çoban bulmuş ve hemen polisi aramıştı. Birkaç dakika sonra başka polislerde odaya gelmişlerdi. Kendi aralarında konuşmalarından anladığı kadarıyla ormanda başka cesetlerde bulunmuş. Polisler ona doğru dönerek adresini vermek kaydıyla gidebilirsin dediler. Miti de polislerin dediğini yapıp, seri bir şekilde gizemli pansiyondan uzaklaştı. Arabasına kadar yürüyüp, pansiyondan uzaklaştı. Evine vardığında harap bitap düşmüş köpeği kapıda karşıladı. Mutfağa gidip, kendisi ve köpeği için bir şeyler hazırladı. Canı hiçbir şey yapmak istemedi, ondan sonraki günde aynı şekilde. Ta ki bir hafta sonra aklına televizyon açana kadar…. Televizyonda insanları öldüren bir çete, kendi iç hesaplaşmasından dolayı çökertildi diye bir haber duydu. Biraz daha dikkat kesince olayın geçtiği pansiyonu hemen hatırlayıverdi. Derin bir çekti. Ansızın üzerine bir dinginlik gelmişti. Koltukta uyuyakaldı. Gözünü açtığında başında bir sürü doktorun üşüştüğü odada buluverdi. Sonradan öğrendiğine göre uçuruma yuvarlanan arabasından çıkartıldıktan sonra günlerce komda kalmıştı. Doktorlar umudunu kendisinden kesmişlerdi. Peki o zaman yaşadıkları neydi. Haya mi gerçek mi. Ya da hayal ve gerçek arasında ki ince çizgi neydi ki? Çok mu önemli diye mırıldandı. Önemli olan yaşama kaldığı yerden devam etmesiydi. Zaten hayat da bir mucize değilmiydi?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.