Oskar
Oskar dünya sinemalarında bir asrı aşkın süredir verilen bir ödüldür. Bir çok dalda dağıtılır ve ödüle layık görülen film, aktör, aktrist, yönetmen seyirci nazarında farklı yere konulur; bu gibi filmler gişe rekorları kırar, ciddi hasılat kaldırır, oyuncusu ve yönetmeni teklif üzerine teklif alır, dünyaca tanınır hale gelirler.
...................................................................
Kalitelidir, izlenmeye değerdir bu filmler. Bilim insanları için Nobel ne ise, oyuncular için Oskar odur. Nobel nasılki bir bilim insanını dünyaca tanınır hale getiriyor, tarihe malediyor ve kayda geçiriyor ise Oscar da oyuncuyu yıldızlaştırıyor unutulmazlar arasına sokuyor.
......................................................................
Biraz Oskar’dan bahsedelim bu yazıda. Oskarlık filmleri ve yıldızları konu edelim.
Eskilere gidelim, hatıraları canlandıralım.
Bugün izliyormuş gibi yapalım. Yıldızları ve jönleri analım.
....................................................................
Her film yıldızının, her yönetmen ve senaristin rüyasıdır Oskar almak ve sonrasında
Oskarlı olarak anılmak. Verilen tüm uğraş ve çaba bu küçücük heykelcik içindir. Ona ulaşıp, ona kavuşup, onu kucaklayıp, o mutluluğu tatmak içindir.
Ancak, tek amacı tek hedefi bu ödüle ulaşmak olan niceleri bir kez olsun bu lezzeti tadamaz.
..................................................................
Çok emek, çok uğraş ister Oskara uzanabilmek. Bir çok film yıldızı belki de çok yaklaşmıştır bu hedefe ama son anda kaptırıvermiştir ödülü bir başkasına. Zaten bu nedenledir, Oskarlı olmasa da kimi filmlerin Oskarlı kalitesinde oluşu.
....................................................................
Bir film izlemek istediğimizde hemen sorar ya da araştırırız ödüllü mü diye ve sonrasında hangi ödülü kaç dalda aldığını sorgularız. Yani filmin kalitesini aldığı ödülle değerlendiririz çoğu zaman..
Sinema dünyasında bir çok ödül vardır ve en önemli olanı neredeyse bir asrı aşkın süredir verilen Oskardır.
................................................................
Çok olmasa da esaslı bir kaçını izledim Oskarlı bu filmlerin, inanın müthiş bir haz ve tat aldım. Bir çoğunuzun izlemiş olduğunu düşündüğüm Gladyatör bu filmlerden biri, belki de başlıcası. Sinemada izlediğim son film ama her rastladıkça televizyonda, hiç kaçırmaz mutlak izlerim.
Başrol oyuncusu Akıl Oyunları’ndan da Oskarlı Rusell Crowe. Oyun gücü oldukça yüksek ve asla abartılı değil. Oynamıyor adeta yaşıyor. Konunun işleniş şekli de harika.
Günümüzden iki bin yıl öncesine götürüyor film sizi. İhtişamlı Roma’ya. İktidar için ne akıl almaz mücadeleyi, ihtirası, acımasızlığı konu ediyor. Hasta ruhlu birinin engel tanımaz iktidar tutkusunu anlatıyor. Muhteşem Roma ve gladyatörlerin akıl almaz mücadelesini. Ve sonrasında devleşen Maximus’u.
...................................................................
Bir diğer Oskarlı film ise Atlantik’de batan geminin hikayesi. O da çok haz ve çok lezzet veriyor izlerken insana. İngiltere’den kalkıp Amerika’ya giden gemi daha yolun başında su alıyor ve gideceği yere ulaşamadan batıveriyor içerisindeki o kadar yolcusu ile.
Aşkların, sınır ve sınıf tanımadığı, iki gencin tutkuyla birbirini ölesiye sevdiği ve ölüme bile birlikte el ele yürüyüşü anlatılıyor bu filmde ve sizi adeta tutsak ediyor, oturduğunuz yere. Genç oyuncular Leonardo Di Caprio ve Kate Winslent rollerinin hakkını veriyorlar ve aldıkları ödülü fazlasıyla hak ediyorlar.
................................................................
Yine dehşet bir film. Sadece Tek dalda Oskar alabilmiş sayısız yıldızın bir araya getirildiği bir film Navaro’nun Topları. İzlemeye doyum olmuyor. Gregory Peck ve Antony Quin harika bir oyun sergiliyorlar baştan sona. Özellikle görsellikte olağanüstü. Akıl almaz sahneler pür dikkat izlemenize neden oluyor filmi.
Çok film izledim ama kesin Oskarlı olarak bildiğim bunlar.Ya diğerleri, İnanın onlar da bunlardan geri kalmaz.
Hz. Musa’yı Eski Mısır’ı, Firavun’u, piramitleri, Nil’i anlatan On Emir. Lise yıllarında izlemiştim ve yabancı film izleme tutkum bu filmle başlamıştı. O filme kadar varsa yoksa yerli filmdi izlediklerim ve ecnebi filmlerine karşı bir de antipati vardı bende. Başrolde Chariton Heston ve üç buçuk saat süren bir şahaserdi.
..................................................................
Sonrasında Steve Mcqueen ve Dusten Hofmen’in oynadıkları romanını da iki kez okuduğum Kelebek. Franko Nero’nun Münih Olimpiyatları sırasında İsrailli sporcuların katledildiği Münihte 21 Saat adlı terörizmi konu alan filmi.
Yull Broyner ve İngrınd Bergman’ın Anastasias’ı ve Antony Quin’in Nazi Almanyası’ndan kaçan Yahudi bir ailenin dramını anlatan Geçit, Sean Connery’nin Ortaçağda bir manastırdaki yaşamı konu aldığı Gül’ün Adı filmleri.
Clint Eastvood ve Lee Van Cleef’in birlikte oynadıkları İyi kötü Çirkin’le Bir Avuç Dolar ve yine bir unutulmaz film olan Baba..Oyuncular Marlon Brando, Robert de Niro ve Alpha Cino ki film çok dalda Oskarlıymış sonradan öğrendim.
......................................................................
Çok eskilerde kalanlar bunlar. Hemen peşisıra gelenler de var Robert Mitchum, Burt Lançaster ki Sophia Loren ile oynadığı Kassandra Geçidi unutulmazlar arasında. Jack Nicholson, Cinny Hagman bir dönemin şöhretleri.. Alen Delon’u Jeff’de, Harrison Ford’u Kaçak’da izlemeliydiniz. Nick Nolte, Richard Gere, Kevin Costner, Mal Gibson ve son dönem George Clooney, Tom Hanks Nicolas Cage ve Fransız aktör John Reno.
.................................................................
Özellikle tercihim Yeşil Yol’dan ziyade Azap Yolu’ndan yana. Tom Hanks’in oynadığı bu film de da Max Allan’ın bir romanından uyarlanmış ve 1920’ lerin Amerika’sını anlatan bir baş yapıt.
Şunu hatırlatayım yazdıklarımın hemen hepsi erkek oyuncular,hiç mi kadın oyuncu yok diyenler için kadınlarda favori ismim Marly Strepp ve Anastasia’nın oyuncusu İngrınd Bergman, Sophia Loren, Romy Snaider, Kim Bassenger ve Demi Moore. Özellikle Hayalet’de Patrik Svayse ile muhteşem bir oyun çıkarıyor Demi Moore.
....................................................................
Hiç hoşlanmadığım tür ise, kuru gürültü, baştan sona aksiyon, daha başlamadan sonunu kestirebildiğiniz filmler. Bir önemi bir ehemmiyeti yok bence bunların. Gereksiz zaman harcama olarak görürüm bu gibi filmlere vakit ayırmayı.
İyi senaryo, iyi oyuncu, iyi yönetmen tamam vazgeçilmezler ama esas filmde, şu ikinci rolde olanlar var ya, onlar çok şey katarlar filme. Jön sürükler, onlar ise kendinden çok şey katarlar ve izlerken adeta o karakterlerle bütünleşirsiniz.
İyi konu en vazgeçilmezi sinemanın. Sıradan senaryo değil, eğer iyi bir hikaye ise işlenen, çok daha başka olur izlenmesi.
.....................................................................
Ben özellikle Henri Charriere’nin kendi gerçek yaşamını konu ettiği Kelebek ve Umberto Eco’nun Ortaçağ Manastırı’nı ele aldığı Gülün Adı gibi iyi bir romandan aktarılan filmlerle, derin sevginin aşka dönüştüğü filmleri ve Yahudiler’in uğradığı zulmü konu alan türden olanlarla, casus filmlerinden çok hoşlanırım.
Zaten iyi olanlar hiçbir şekilde hafızadan çıkmıyor. İzlediğim filmlerin en yenisi belki on on beş yıl öncesine ait ama belliki o tadı o hazzı bırakabilmiş ve zihinde yer edebilmiş. Bu yönden şanslı bir nesil miyiz bilemiyorum. Bakıyorum günümüzde çok iyi çok hoş denilen filmlerin onların yerini tutması mümkün değil.
İyiler hep geride mi kaldı acaba. Bu sadece iyi filme özgü bir değerlendirme değil elbette. Hemen her yönlü; iyi kitap, iyi resim, iyi müzik ve iyi bir film.
..................................................................
Dileyelim daha iyileri yazılsın, çizilsin, yapılsın. Para var ama esas olan biraz emek, biraz çaba, biraz gayret. Şunu da bilmek gerekiyor, hepsi var olsa bile eğer insan unsuru eksikse yine istediğiniz sonucu almanız zor. İşin özünde olması gereken insan, insan ve hep insan.
Kemal GÜL 14.04.2013
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.