GÖKYÜZÜNÜN YALNIZ COĞRAFYASI
Her sabah pencereden odama sızan ince bir ışık uyandırır beni.Daha güne yeni merhaba derken bir ışığın peşine takılıp da gözlerimi araladığımda gökyüzüne hasretlik çekerim.Çok şey değil, bir avuç gökyüzüdür isteğim.Odamın penceresinden gördüğüm gökyüzü olamadı hiç oysa. Bir avuç gökyüzü beklerken bilgisayar kabloları, elektrik telleri ve evlerden sarkan çanak anten kabloları takıldı düşlerime ve düşlerim kablolarda boğularak yitip gitti.
Düşlerimde gökyüzünde özgürce uçan uçurtmalara binmek,sevdiklerime oradan biraz yıldız ve güneş toplamak vardı.Ancak artık uçurtmalar tellere takılıp yere düşüyor.Kirletilmiş gökyüzünde yıldızları seçemiyor gözlerim.Düşlerimin bohçasında insanlara sunacak tek bir kırıntı bile yok.
Düşsüzlüğün doğurduğu kısır döngüde ne yaratılır peki?Şaire en güzel mısraları yazdıran ve ressama çağları delen fırça darbelerini hangi güç attırabilir artık.Hangi güç tel örgüler ardındaki insanlara umut ve mutluluk getirebilir.Geceleri değil, gündüzleri bile güneş toplanamaz artık gökyüzünden.Hepsi şarkılarda ve türkülerde kaldı yazık ki !
Gökyüzünden yoksun ülkemde sadece mapushanelere değil , hiçbir yere güneş doğmaz olmuş.
Birileri bizim gökyüzümüzü ve gülen yüzümüzü çalmış.Beraberinde uçurtmalarımızı, havaya, suya, toprağa ve nihayet yüreğimize düşen dördüncü cemreyi de…Arta kalansa eksik cümleler ve yarım hayatlar içerisinde içimizdeki pencereleri sonuna kadar hayata açmak, çalınmış avuntularda yaşayanlara inatla karşı koymak çabası.Pencerelerden görünen ama asla beynimizde olmayacak olan tellere ve kelepçelere direnmek bize düşen.
Hepsi bir avuç gökyüzü için…
Şefika ARARAT