2
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1127
Okunma
Hayatı boş vermek istiyorum bugün. Ama onun beni boş vermeye niyeti yok sanırım.
Düşündüm şöyle hafiften yokladım kendimi. Ürkerek sordum kendime sen kimsin?
Ben diye başladım cümleye ve sustum. Ne zormuş insanın kendine bu soruyu sorup da cevap verememesi.
Ben, bir evladım dedim önce.
Peki dedim bir evlat olarak ne yapıyorsun?
Mesela Annenin mezarına en son ne zaman gittin?
Yada hasta babanın elini en son ne zaman tutup yanaklarını okşadın? Ona sarılıp baba seni çok seviyorum dedin?
Ben, annemin mezarına beş yıldır gidemiyorum ama annemin sıcaklığını sevgisini yüreğimde her zaman hissediyorum dualarımla onu her zaman anıyorum.
Ben iki gün önce babamın yanındaydım. Ellerini tuttum o yılların ve hastalığın pamuk gibi yaptığı ellerini ellerimin arasına aldım. Önce hafifçe öptüm. Sonra belki ihtiyacım vardı onun sevgisine o hissetmese de ellerini yanaklarıma götürdüm. Ellerinin sıcaklığını tıpkı küçük bir kız çocuğuyken nasıl hissettiysem öyle hissettim. Yani yanağımda değil yüreğimde. Küçükken sesli söylerdim üzüntülerimi sevinçlerimi ama şimdi içimden söyledim. Sessizce. Büyüdük ya sesli olarak babaya seni seviyorum denmez ya hani. Yok, öyle değil, işte bir tek onu sesli söyledim babama seni seviyorum babam dedim. Öptüm yanaklarından iki damla yaş süzüldü gözlerimden damladı babamın hiç bir şeyi hissetmeyen o yumuşacık yanaklarına.
Ben iyi bir arkadaşım dedim sonra. Yeri gelir susarım yeri gelir sabrederim. Yeri gelir severim yeri gelir sevilirim. Ama son zamanlarda bunların hangisini doğru yer ve zamanda yapıyorum işte onu bilmiyorum.
Ve ben bir yolcuyum. Şu hayatta insan olabilmeyi yüreğimin derinliklerinde hissedebilen bir hayat yolcusu. O zaman boş vermek yok hayata inat insanlara inat yola devam…
ESİLA SUNA