üşüyorum
Üşüyorum oysa kışta değilim!
Ağustos sıcağındayım.
Üşümüşlüğüm sensizliğimden, donmuşluğum yalnızlığımdan.
Mecazen donuyorum yaz günü, ayrılığın yakıyor da yakıyor canımı.
Eriyorum da eriyorum yokluğunda!
Mecazen yanıyorum kış günü, yokluğun yakıyor da yakıyor canımı.
Tükeniyorum da tükeniyorum yokluğunda!
Tarif istersen yanardağa atılmışım farz et!
Cehennemdeyim bil!
Bir yanım kış; zehir zıkkım yani…
Bir yanım yaz; cehennem misali…
Yana yakıla, dona kala seni arıyorum. Yazın donuyorum kışın yanıyorum. Tezat içre bir aşkı bünyemde yaşıyorum.
Yokluğun yakıyor da yakıyor canı…
Dışımız et yanığı gibi kokuyor, rengimiz daha bir kararıyor.
Ne sıcak bu, çekilmez bir hal alıyor.
Dayanamıyorum, nefes alamıyorum.
Yanıyorum içten içe, kalpten kalbe… Sevgili sen yoksun diyedir bu yanmışlığım, sen yoksun diyedir bu feryadım figanım!
Ağustos sıcağı…
Son günleri yaz mevsiminin.
Bunalıyorum habire, su üstüne su içiyorum. Su kaybından ölmem amenna da sen kaybından kesinlikle zayi olurum, biliyorum.
Üşüyorum oysa zemheride değilim!
Ağustos sıcağındayım.
“Yokluğun, cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...” diye yazmıştı Ahmet ARİF.
Isınmışlığımdın sen, kor kor kavrulmuşluğumdun.
Varlığın buza ateşken, yokluğun güneşe buzdur bugün!
Sen gülünce eririm mum gibi!
Sen gelince kanarım gül gibi!
Bir yanım buz kesmiş yoksun diye, sol yanım hem de!
Bir yanım tuz kesmiş yoksun diye, kanıyor yaram.
Bir yanım köz olmuş yoksun diye, yanıyor mütemadiyen!
“Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum
Durun kapanmayın pencerelerim
Güneşimi kapatmayın!
Beton çok soğuk üşüyorum!” demişti ya Muhsin YAZICIOĞLU, işte bende öyle sesleniyorum sana: “Buralar çok soğuk sen yoksun diye, üşüyorum gel artık!”
Sen gittin gideli bir tuhaf oldu havalar. Sıcaklar donduruyor, soğuklar yakıyor.
Sen yittin yiteli ömrümde bir çekilmez oldu buralar. Dondukça donuyorum, yandıkça yanıyorum.
Üşüyorum gel artık! Yorganım ol, battaniyem…
Yanıyorum gel artık! Esintim ol, rüzgârım…