- 794 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Anna'nın Hikayesi...
Bölüm 1
Gözümü o sabaha açtığımda, ruhum derin duygularla çalkalanmaktaydı adeta. Boğulduğumu düşündüğüm yatağımdan doğrulup, doğruca evimize yakın olan o ormanlığa doğru koşmaya başladım... Bir süre kadar son nefesimi verircesine koştum, elbisem çalılara takılıyordu, bir kaç yabani ot parçası çıplak ayaklarımı çizmekte incitmekteydi, ayağıma batan taşları ise saymıyorum bile...
Adım Anna, Bir kaç aydır bu kasabada yalnız yaşamaktayım, demek istediğim aile üyelerimden hiç biri yanımda değiller. Ben bir yazar olmak istiyorum ve bunuda sessizlikte ve huzurda bulacağıma inanıyorum. O yüzden işte bu kasabadayım şimdi.
Burası huzuru bulduğum yer, etraftaki koyunların vede ineklerin boynundaki çan seslerini neredeyse her gün duyabiliyorum. Her sabah kapıma bir şişe süt bırakan küçük Johan’ıda görüyorum. Yan evdeki çiftlik sahibi yaşlı karı kocayıda onların huysuzca çekişmelerinede çoğu kez şahit oluyorum burada. Bu bazen oldukça keyif verici geliyor bana, nitekim yalnızlığıma arada ses oluyorlar...
Telefon çalar: Ve anna yemek, yemekte olduğu masasından kalkarak telefona bakar...Arayan şehir içinden Annesidir...
Anna- Alo!
Annesi- Merhaba Anna,nasılmış bakalım bizim dahi kızımız.
Anna-Neden böyle söylüyorsun anne?
Annesi-Öyle değilmisin ama?
Anna-Şunu kes lütfen! Aksi taktirde bir daha telefona bakmamama neden olursun...
Annesi-Sakin ol tamam! Neden bu kadar fevri davranıyorsunki?
Anna-(Anna sinirli bir ses tonuyla) Benimle dalga geçercesine konuşuyorsun çünkü!
Annesi-(Biraz afallamış bir halde) Bak Anna, uzun zamandır oradasın, sanırım dört ay kadar oldu, koca dört aydan söz ediyoruz burada,(sözlerini bastırarak) ne zaman dünyaya dönmeyi düşünüyorsun sahi?
Anna-Burada mutlu ve huzurlu olduğumu biliyorsun sanıyordum, huzuru aradım bunca zaman şimdi tam bulduğumu sanıyorken yine neden beni şehire çağırmayı
düşünüyorsun anlam veremedim doğrusu?
Annesi- Bak Anna hayatımızda bir tek sen varsın, yalnızca, kız kardeşin evlendiğinden beri tutumların tuhaflaştı,bir yazma sevdasına kapıldın gidiyorsun! (sözlerine kararlı bir hava katarak) Gerçek hayatı daha ne kadar red etmeyi düşünüyorsun acaba?
Anna-(Sesi titreyerek cevaplar) Hiç bir zaman gerçek hayatı red etmedim,sadece anlamaya çalıştım ve sanırım anlamakla en büyük hatayı yaptım ben. Üzerime öyle bir yük bindiki şimdi
istesemde onu indiremiyorum oradan! Gerçeği aradım, bilgiyi kovaladım, gerçeğe ulaştım şimdi bilgeliğin esiriyim. Bazı insanlar nasıl oluyorda koca hayatlarına cehaletlerini sığdırmalarına rağmen, mutlu olabiliyorlar anlam verebilmiş değilim doğrusu? (Kararlı bir ses tonuyla) İşte tüm bunların yanıtını bulduğumda ve tüm bunları o hayalimdeki romanıma sığdırmayı başarabildiğimde eve tekrar dönmüş olacağım.Onun dışında gelmeyeceğimi sanada babamada beyan ederim annecim koşcakal. Der ve telefonu hızlıca kapar...
Bir süre üzgün bir şekilde ayakta kalan ve boşluğa dalan Anna kapının çalınmasıyla,irkilerek kapıya doğru yönelir...
Anna-Kim o?
Kapıdaki ses yan evdeki komşusu yaşlı huysuz çiftlerden bayan Colette’ye aittir.
Bayan Colette-Benim Anna! kapıyı aç kızım korkma...
Anna-Elbette,(der ve gülümseyerek kapıyı açar) Sizi burada göreceğimi hiç tahmin etmemiştim doğrusu biraz şaşırdım şimdi?
(Bayan Colette o pamuk saçlarıyla öylece Anna’nın kapısında durmaktadır ve buruşuk suratı ve sevecan bir tavırla Anna’ya gülümseyerek?
Bayan Colette- Moruk, hayat arkadaşıyla kavga etmiş ve sonrasında onun huysuzluğuna tahammül edemeyerek yan evden pekte uzağa kaçmış olamayan komşunu bu gece evinde ağırlamak istermisin sevgili yavrucuğum...
Anna-(Gülümseyerek)-Elbette bayan Colette sizi ağırlamak benim için şereftir,;(Şaşkın gülümsemesiyle) sizi bu evde gördüğüme gerçekten çok ama çok sevindim...
Der ve bayan Colette’yi içeri alır...
...............................
Bölüm 2.............
...................................
Bayan Colette bir süre şaşkın bakışlarla evi süzer, ve soluğu kırmızı koltukta alır.
Anna-(Gülümseyerek) Sizi burada gördüğüme gerçektende çok sevindim, der ve bayan Colette’ye bir şeyler ikram etmek için yarı şaşkın yarı titrer halde mutfağa gider.
Bayan Colette bir süre Anna’ya odaklı kalır, mutfakta buzdolabından içecek çıkartmakta olan Anna’ya uzun uzun bakar, bu süre zarfında onun beceriksizliğine ve buzdobından
çıkarttığı portakal suyunu bardaklardan taşırmasına şahit olur. Anna’nın elleri titriyordur,garip bir heyecan basmıştır onu,bayan Colette’nin ise bu durum gözünden
kaçmamıştır.
... Ve Anna’ya seslenir!
Bayan Colette- (Hüzünlü ses tonuyla) Anna lütfen yavrum,buraya gel! şuan için bir şeyler içmek istediğimden emin değilim, amacım seni görmek idi lütfen yanıma gel...
Anna şaşkın bakışlarla yarı tebessümlü yarı endişeli bir tavırla bayan Colette’nin yanına doğru yönelir ve ona.
Anna- Size bir şeyler ikram etmek istemiştim sadece!(gözlerine şaşkın bir ifade yerleşmiştir o anda)
Bayan Colette- Anna’ya sevecan bir tavırla bakarak) Anlıyorum yavrum ama şuan içmemeliyim, (Kırık bir gülümsemeyle) Zira biz yaşlılarda hazım sorunu var asitli biliyorsun.
Anna şaşkın ifadelerle bayan Colette’nin ne demek istediğini pek anlayamadıysada.
Anna- Peki dedi, (Gülümseyerek) ve ekledi: Uzun zamandır komşuyuz ama bir kez bile konuşma fırsatımız olmadı.
Bayan Colette Meraklı bakışlarla Anna’yı süzmekteydi! Ve dayanamayarak Anna için o can alıcı soruyu sordu.
Bayan Colette- Neden buradasın Anna ( Tedirgin bir halde) Ve neden yalnız başınasın bu evde!
Anna bu misafirden pekte keyif alamayacağını düşündü o dakikalarda,duymamazlıktan gelmeye çalıştıysada bayan Colette’nin sözlerini bastırarak iki defa söylemesi
üzerine es geçemeyerek cevap verdi.
Anna- İnsanların yalnız yaşamasının nesi yanlış söyler misiniz bayan Colette!
Bayan Colette şaşkınlığını gizleyemeyerek, Ben sadece merak ettim yavrucum,yani bir ailen var öyle değilmi? diye sözlerini Anna’ya yöneltti.
Anna tüm yükünü üzerinden boşaltırcasına: evet var! bir kısmı en azından hala var. Yada ben öyle sanmaktayım, sadece ne kadar varlar görmeye çalışıyorum.
Bayan Colette Anna’nın kalbi kırık bir kız olduğunu o dakikalar da çoktan çözmüştü bile...
Anna’yı üzmemek adına cümlelerini birtirmeye karar vermiştiki,Anna’nın onun gözlerine dikkatlice baktığını fark etti. Sanki ağzından çıkartmak istediği henüz
tamamlayamadığı cümleleri vardı. Bu durumda kendini an itibari ile suçluluk psikolojisine sokan Bayan Colette, Anlatmak istermisin? diye Anna ile konuşmayı denedi.
Anna bir süre sessizlik içerisinde düşündükten sonra, pencereye odaklanarak konuşmaya başlar...
Anna- Anlatmak istermiyim!(Yarı kırgın gülümsemesi ile) Beni tanımakmı istiyorsunuz sahi bayan Colette der.
Bayan Colette elbette kızımı tanımak isterim! der ve sevecan bir tavırla Anna’ya çekinerekte olsa bir gülücük gönderir.
Anna-Pencereye yönünü dönmüş bir halde, bayan Colette’ye kaybettiğim büyükanneme ne çok benziyorsunuz der.
Bayan Colette gülümseyerek, yaşlı moruklar bir başka yaşlı moruğa benzerler öyle değilmi? der, amacı ortamı birazda olsa yumuşatmak ve Anna’yı hüzünlerinden sıyırmaktır.
Anna yönünü pencereden bayan Colette’ye çevirir ve ani bir karar değişikliği ile içindeki tüm o derin bulanıklığı kusmak istercesine bayan Colette’yle konuşmaya başlar...
Anna-Küçük bir kızdım, henüz okula bile gitmiyordum. Arkadaşlarımla evin çevresinde oynamaktaydık!
Bayan Colette pür dikkat Anna’nın ağzından çıkacak kelimelere odaklanmştı bile...
Anna-Evin arkasında bir şeyler gördük, garip bir şeydi, sonradan öğrendiğim kadarıyla bu bir hayvanın iç yağıymış, ama ben bunu o yaşlarda bilemezm. O an o şeyi gördüğümde
karşımdaki arkadaşlarımın bu bir insana ait bir parça olabilir şeklinde konuşmaları ve bağrışmaları beni derinden etkilemişti. Arkadaşımın beni o yağ tabakasına doğru itelediğini
anımsıyorumda, ne çok korkmuştum, elime bulaşmıştı o şey, ne olduğu hakkında ise en ufak bir fikrim bile yoktu.Büyük bir kızgınlıkla kız arkadaşıma bağırdığımı hatırlıyorum, bunu yaparsın.
Her şeyden nem kapan ben o günde ondan kapmıştım işte. Koşarak ve de ağlayarak annemin yanına eve gittim. Çok korkmuştum birilerinin bunun ne olduğunu yada bana zarar verip vermeyeceğini açıklamasını istiyordum.Babam geceleri eve geç gelen bir insandı gün içinde onu görmemde bu yüzden imkansızdı.Tek sığınağım annemdi ama onunlada aramda hep dağlar kadar mesafeler vardı.
Kızkardeşimle aramızda iki yaş var ben ne kadar çocuksam ozamanlar, oda en az çocuktu benim kadar. Eve geldiğimde o pisliğin bulaştığı kolum elim daha fazla kaşınmaya başlamıştı.
Buda bir türlü alerjiye çevirmişti koumu ve kabarmaya başlamıştı ellerim.Salonda oturan ve telefonla konuşan anneme ağlayarak bunun ne olduğunu sordum, kendimce canım yanıyordu o ara. Bana çekil karşımdan görmüyormusun şuanda telefonda olduğumu deyip bağırdı.Anne lütfen benimle ilgilen dediğimi hatırlıyorum bir süre başında homurdandıktan sonra ağlamama ve endişelerime daha fazla dayanamamış olsa gerekki, sen deli dana hastalığına yakalanmışsın dedi. Şok olmuştum beynimden vurulmuştum adeta, korkmuştum, acılarım dahada katlanmıştı o dakikalarda. Çünkü bir gün öncesine kadar ailece izlediğimiz haberlerde bir çok ineğin bir çok hayvanın bu hastalığa yakalanıp öldüğünü duymuştum hatta bizzat gözlerimle haberlerde bir ineğin yıkılmasına ve ölmesine şahitlik etmiştim bu beni derinden etkilemişti. Annemin dediği şey ise o hastalığa benimde yakalanmış olabileceğimdi. Artık daha fazla ağlıyordum annem ise gözlerimin içine bakıp o korkutucu tavrını
bana bir kez daha sergileyip,endişeli kızına gerçeği söylemesi ve teselliyi vermesi gerekir iken telefon ve ahizesi ile başka bir odaya geçti...
(Bayan Colette’nin gözleri dolmuştur o dakikalarda) Anna dışarıdan gelen gök gürültüsünden irkilerek pencereye doğru camdan yağmuru izleyerek anlatmaya devam etti... Doğruca yatalak olan ve yukarıdaki odada kalan büyükannemin yanına koştum.O bir felç geçirmişti uzun zamandır yatağa bağlı idi. Felç geçirmeden önceki halini hatırlıyorumda. Neşelimi neşeli, sevecanmı sevecan bir insandı. Yan tarafımızda onun evi vardı onun o yeşil ve güzel evi. Her sabah onu ziyaret ederdim, ve kahvaltımı genelde annemin geç kalkması üzerine
çoğu kez onunla ederdim. Bir dediğimi iki etmezdi, elinden geldiğince bana tüm sevgisini verirdi. Anneme çoğu kez çocuklarını ilgisiz bıraktığı gerekçesi ile büyükannemin ona kızdığını hatırlıyorumda
annemin hep o soğuk tavırları o zamanda devam ederdi.Bu her ikimizide çok üzerdi. Günlerden bir gün büyük annem ile resim yapmaya çalışırken çocukca bir söylem çıktı ağzımdan. Büyükanne ben evlatlık olabilirmiyim? Büyükannem gözlerimin içine bakarak:Bunuda nereden çıkartıyorsun Anna, elbette değilsin bu kanıya nasıl vardın bakalım sen diye gülümseyerek mutsuzluğuma ve bu ilginç soruma cevap istedi benden. Ben şaşkınlıkla ve oflama puflama eşliğinde bugün arkadaşlarımdan birisi okulda şöyle dedi (Eğer anneniz yada babanız sizi yeterince sevmiyor ise bilin bakalım siz nesiniz,Tabikide evlatlık olabilirsiniz.Çünkü bir anne sevgisizliğini evlatlık birine yani bir başkasından aldığı çocuğa verir...
İşte tam olarak böyle hissediyordum o zamanlarda, yalnız ve sevgisiz...
Büyükannem o şefkatli kollarını bana uzatıp büyük bir kucaklama ile beni adeta bağrına bastı. Böyle bir sevgiyi hiç bir şekilde hissetmemiştim, daha önce böyle bir sıcaklığı hissetmemişti kalbim.
İnanılmaz bir bağ idi büyükannem ile aramızdaki.Hadi bakalım dedi sen şimdi okul için hazırlan ben annene gerekeni söylerim endişelenme yavrucum. O seni çok seviyor aslında sadece baban bir takım
maddi sıkıntı yaşıyorlar buda onu biraz sinirli ve soğuk yapıyor biz kikirikler ise onları idare edeceğiz öyle değilmi? dedi ve başımı okşadı, kalbim coşmuştu o dakikalarda.
Sanki büyükannem inanılmaz bir sevgiyi enjekte etmişti ruhuma . Belki çocuktum bunu pekte anlayamamıştım ama şuan düşündükçe böyle bir sevgiyi henüz bir başka insandan
alamadığımı çok iyi biliyorum. Okula gitmek için hazırlanmıştım okul kıyafetlerimin yedeği genelde büyükannemde olduğunu için eve gitmeyi uygun görmemiştim ve aşağıda mutfakta
sandığım büyükannemin evinde üzerimi giyinmiş ve okula gitmek için kapıya çıkmıştım. Büyükanneme hoşcakal demek için seslendiğimde bana güle güle Anna diyen bir sesi duyamamıştım o dakikalarda.
Bu beni endişelendirmişti.İçime bir burukluk saplanmıştı o dakikalarda. Her odaya bakmıştım ama büyükannemi görememiştim. Çantamı bırakıp bizim eve doğru yöneldim. Büyükannemin sesi oradan geliyordu.
Bizim evden geliyordu. Bağırıyordu o , karşısındaki kimseye kızıyordu. Kapı aralığından baktığımda elinde sigarasını içen umursamaz tavırlarla Büyükanneme karşılık veren ve laıfını esirgemeyen annemi görüyordum.
Büyük bir tartışma idi bu ve ben daha önce hiç böyle bir tartışmayada şahitlik etmemiştim.Büyükannemin şu sözleri sarfettiğini anımsıyorumda. Sen nasıl böyle bir kadın olabildin, o çocuğun bana bugün neler söylediğini bir bilseydin keşke, nerede vicdanın, onu nerede bıraktın, nerede anneliğe dair duyguların, o nu ne ara yok ettin! Neden sevgini esirgiyorsun zavallı Anna’dan bu senin ilk çocuğundu üstelik, Neden anımsamıyorsun geçmişi neden kararttın kalbini Teresa? sana söylüyorum diye çığlık atarcasına anneneme laf anlatmaya çalışan büyükannemi izliyordum. Duvardaki saat gözüme ilişltiğinde okul saatini kaçırmış olduğumu fark ettim. Uzun bir müddet büyükannemin karşısında sukunetini ve o sessiz soğuk tavrını bozmayan annemin , sen ne biliyorsunki, diye büyük anneme çıkıştığını ve ona saygısızlık ettiğini görmüştüm. Anlamıyormusunuz beni!hiç birşey mutluluk vermiyor bana, şu halimize bir bak anne, bataklık içerisinde yaşıyoruz resmen! Büyükannem zor günlerin atlatılabileceğini ama mutluluğu kaybetmemek
için bunun aile fertlerine yansıtılmaması gerektiğini büyük bir çaba ve büyük bir özveri ile anneme anlatmaya çalıştığını görmeye devam ediyordum. Büyük bir öfkeyle kalkan annem büyükannemin üzerine yürüyerek ona el kaldırabilecek kadar ileri gittiği o dakikalarda görmüştüm. Büyükannemin o yeşil o renkli gözlerinin dolduğuna şahitlik ettim. Neden vurmuyorsun neden? dediğini hatılıyorum, daha sonra annemin masadaki vazoyu alıp
büyük bir öfke ile cama fırlattığını ve camı tuzla buz ettiğini hatırlıyorum. Büyükannem öylece dizlerinin üzerine çökmüştü. Ve bir dahada kalkamadı...
Anna pencereden dışarıya bakmakla yetinmeyip, anlatır iken hıçkırıklara boğulan sesini bastırmak adına pencereyi açıp yağmurun sesiyle sesinin karışmasını sağladı...
Bayan Colette o yeşil gözleriyle Anna’nın acısını yüreğinin o en derin kısmında hissetti. Yaşlı yüreğinin bir ara bu acı hikayeyi kaldıramayacağını düşündüysede ısrarla Annanın neden burada
olduğunun cevabını bulmak için bir süre daha gizlemeye çalıştığı ve belli etmediği gözyaşları ile Anna’yı dinlemeye devam etti...
..................................................................................
Bölüm 3...
.................................................................................
Anna-(kırılgan bir ses tonuyla) Sanırım sizi üzdüm! Bunun için özür dilerim, ne için gelmiştiniz buraya oysaki...
Bayan Colette bir müddet daha Anna’ya odaklanır ve ona şöyle der. Çok erken büyümüşsün Anna, çok erken büyütmüş hayat seni, görünen o ki yaşlanmaya maruz kalan ruhunun
verdiği sıkıntıları çekiyorsun yavrum...
Anna suratından o şaşkın ifadeyi atamasada, bayan Colette’nin doğru söylediğinin farkındadır, söyleneni duymamazlıktan gelerek,bayan Colette’ye yönelir ve ona’
Yatağınızı hazırlıyorum, umarım rahat edebilirsiniz bayan Colette der(kırılgan gülümsemesiyle)...
Bayan Colette Ayağa kalkarak Anna’nın yüzüne elini götürür ve ona sevgisini sunar.Elbette Anna elbette benim sevgili yavrum der,yarın konuşacağımız çok şey olacak...
Anna üst kata çıkar, yalnızca iki oda vardır orada.Birisi kullanılmamaktadır, Anneannesinin kullanılmayan eski eşyalarıyla doludur.
Anna odasına gider ve kendini bir anda yatağa bırakır... Bedeninden yorgunluk akıyordur adeta, bir süre eskimeye yüz tutmuş o ahşap tavana bakıp uyuyakalır
Anna Rüyada...
Rüya görmekte olan Anna kendini büyülü diye adlandırabileceğimiz bir bahçenin,büyük ve görkemli su havuzu kenarında oturur iken görmektedir.
Bir süre etrafına bakınan Anna kimseyi göremeyince kendi kendine konuşmaya başlar...
Anna- Nedir ruhumun hiç bir yere sığmaması, neden ait olduğum yeri bulamıyorum. Tanrı gazabını yalnızca banamı yöneltti dersiniz,nedir ruhumun bu derin işkencelere maruz kalması. Neden bir sevdiğim yok hayatta, neden ruhumu anlayacak insanlar olmadı hiç yaşamımda,neden annemle hiç anlaşamadık neden her sözü bir ok gibi saplanıp kaldı bağrımda.Nedir bendeki bu açlık, kalbim neye aç dersiniz. Anna bir anda irkilerek yanına düşen gölgeye bakakalır.Arkasını gölgeye doğru döndüğünde gördüğü genç ve yakışıklı bir yüz ona gülümsemektedir. Bu Anna’nın bir zamanlar Üniversiteden tanıdığı fakat hiç tanışamadığı Henry’dir. Anna şaşkınlığını gizleyemeyerek Henry sen! burada ne arıyorsun der. Henry Anna’ya gülümseyerek, soru sormaktan sorgulamaktan ne zaman vazgeçeceksin Anna der.Bir rüyadasın şimdi ve yolunu aramaktasın, büyük bir labirentin içine sıkışıp kalmışsın sanki. Anna şaşkınlığını gizleyemez o dakikalarda ve bu nasıl olur der!Hepsi gerçek şu büyülü bahçeye bir bak der ve elini kırmızı güllerden birine uzatarak onlardan birini kopartır. Bu sırada gülün dikeni baş parmağına batan
Anna parmağından akan mavi kanı görünce hayretler içerisinde kalarak, Henry’e yönelir ve ona neler oluyor der...
Henry-İşte bundan bahsediyorum Anna! tam olarak işte bundan bahsediyorum.Sen hayat için fazla asilsin! Oysaki bunu görmemezlikten gelebilirdin anı yaşayabilirdin, seni bir yere götürmek istiyorum benimle
gelmek istermisin der. Anna (kafası karışmış bir vaziyette) Ben gerçekten anlamıyorum Henry uyanmam sencede mümkün değilmi? Henry (gülümseyerek) Anna böyle yapmaktan vazgeç korkmaktan vazgeç,bu sana bir artı katmaz, bu senin farkındalıkla yaşadığın hayatı dahada beter eder. Soru sormaktan vazgeç ve bir kerede olsa, bir şeylere artık evet de... Anna yüzündeki şaşkın ifadeyi atamasada Henry’e: Ama ben bilmiyorum sanırım evime gitmeliyim,farkındaysan hava kararıyor. Henry(Gülümseyerek) Bir rüyada olduğunu unutma Anna, gerçek hayatta yaşamak isteyipte yaşayamadıklarını vaad ediyorum ben sana burada, der ve Anna’nın elini tutarak gökyüzüne zıplarlar...
Anna çığlık atarak bu nasıl olur! aman tanrım uçuyoruz der. Henry Anna’nın heyacanını farkederek evet uçuyoruz Anna uçuyoruz der.Kararmaya yaklaşmış bir havada düz bir şekilde gökyüzüne doğru koşarlar. Anna düşmeyeceğini anladığında Henry’nin elini bırakarak, Tanrım bu bir mucize olmalı der, Anna gözyaşları içerisindedir kalbinin bu derece atışına ilk kez şahit olur.Rüzgarı ruhunda hisseden
Anna bir süre gökyüzünde adeta asılı kalmış olduğunu farkeder.O kadar çok koşmuşturki yorulduğunu anlayamaz bile, ardına baktığında ise Henry’i görememektedir.Sanki bir anda ortadan kaybolmuştur Henry.
Bulutların etrafında çevrildiğini gören Anna sesi titreyerek, Neler oluyor? der. Rüzgarın elbisesini adeta uçurmak istercesine esmesini anlayamayan Anna, utangaç bir tavırla elbisesini düzeltirken aman Tanrım der.
Bir kaç saniye sonra bulutları adeta yanına alarak beyaz atıyla hızla kendisine doğru gelen Henry’i görür. Anna kalbinin sevinçle dolmuş olmasına tanıklık eder o dakikalarda.Ve Henry hızla Anna’nın elinden tutarak onu ata bindirir ve son sürat bulutların arasından süzülürler...
Anna bir an için gözlerini açar ve pencerenin açık olduğunu farkeder. Büyük bir ürpertiye kapılarak penreyi kapatır. Saate baktığında gece yarısı 3’ü göstermektedir.
Bir süre yatağında oturur vaziyette duran Anna, gördüğü rüyaya bir anlam vermeye çalışır. Buna anlam veremeyeceğini anlayan Anna kalbinin çarpıntılarına aldırış etmeyerek uykusuna geri döner. Bu sırada Anna’nın rüyası kaldığı yerden devam etmektedir. Henry onu uçan atıyla bambaşka bir dünyaya götürür ve Anna gördükleri karşısında heyecana kapılmıştır. Henry(gülümseyerek) Anna’ya
elini uzatır ve attan inmesini sağlar. Anna sevinç gözyaşları içerisinde cennette olup olmadığını sorar Henry’e. Henry Anna’ya muzurca bir bakış attıktan sonra sen neyi görmek istiyorsan oradasındır Anna der.
Anna(şaşkınlıkla)Yani cennetteyim öylemi? ve burada herşey serbest. Henry gülümseyerek bu durumun geçici olduğunu söylemeyi ihmal etmez nitekim rüyada olan Anna’yı bilinçli tutmaya
çalışmaktadır.Anna etrafında koşan tavşanları, peri kızlarını, ve bir çok hayvanı samimiyet içerisinde görür. Söylediği tek cümle ise inanılmaz’dır...
Saat sabah- 08.00 çalar saat çalmaktadır. Anna dalmış olduğu o rüyadan yüzünde büyük bir mutlulukla uyanmaktadır. Gözlerini açtığında hemen yanıbaşındaki sehbanın üzerinde,henüz toplandığı her halinden belli olan o
rengarenk gülleri görür. Büyük bir şaşkınlık yaşayan Anna bunlar buraya nasıl gelmiş olabilir der. O sırada aşağı kattan duyduğu ses üzerine kalp çarpıntılarıyla doğruca kendini aşağıda bulur. Sesin sahibi, dün akşam evine ilk kez konuk ettiği komşusu bayan Colette’dir. bayan Colette çok şık bir kahvaltı masası hazırlamaktadır.Bu sırada bayan Colette gülümseyerek Anna’ya!
Colette- Afedersin yavrum umarım seni rahatsız etmemişimdir?
Anna-Hayır olurmu öyle şey bayan Colette sadece sizin burada olduğunuzu sanırım unutmuşum, (gülümseyerek) Çok ilginç bir rüya gördüm ve sanırım hala onun etkisinde ruhum.
Bayan Colette Anna’nın sevinçli olduğunu görünce-Dilersen rüyanı anlatabilirsin bana yavrucum der.
Anna-Aaaa hayır sanırım kafanızı boşu boşuna şişirmiş olurum, Anna (Utangaç bir tavırla) Bayan Colette siz benim misafirimsiniz neden zahmet ettiniz der?
Bayan Colette gülümseyerek- Aaa olur mu yavrum sende benim bir kızımsın artık der!
Anna bir an için kalbinden vurulmuşa döner uzun zamandır bu cümleyi annesinden duymayı beklemiştir oysaki. Bu cümle Anna’nın ruhunda fırtınalar estirmeye yetmişti de artmıştı bile.
Bayan Colettenin samimi ve sevecan tavrı karşısında Anna ne diyeceğini bilemeyek sadece kırıkta olsa gülümser ve bayan Colette’ye sarılır.
Bayan Colette- Anna’nın kulağına bir an için şu sözleri fısıldar:
Sevgi sabırlıdır, sevgi şefkatlidir. Sevgi kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez.
Sevgi kaba davranmaz, kendi çıkarını aramaz, kolay kolay öfkelenmez, kötülüğün hesabını tutmaz.
Sevgi haksızlığa sevinmez, gerçek olanla sevinir.
Sevgi her şeye katlanır, her şeye inanır, her şeyi umut eder, her şeye dayanır.
Çocukken çocuk gibi konuşur, çocuk gibi anlar, çocuk gibi düşünürdüm. Yetişkin biri olunca çocukça davranışları bıraktım der gülümseyerek.
Anna gözleri yaşla dolarak bayan Colette haklısınız sevgi herşeydir der!
Bayan Colette-Seni anlıyorum kızım, içindeki fırtınaları çok iyi görebiliyorum kendini buraya adeta hapsetmenide anlayabiliyorum,ama bundan sonra yanında ben varım, şurada
az bir ömrüm var (gülümseyerek) ama onuda sana tüm sevgimi adayarak geçirebilirim. Bir kızım vardı benim bundan çok uzun zaman önce, artık yok yazıktırki bir dahada hiç gelemeyecek...
...........................................................................
Bölüm 4
..........................................................................
Kahvaltı masasında uzun zamandır karşısında ilk kez birini görüyordu Anna.Bu kişi neredeyse hergün uzaktan uzağa izlediği yaşlı kadın bayan Coletteydi...
Anna, portakal suyunun tadının daha önce hiç bu kadar güzel gelmediğini farketti ağzına. Bu sırada bayan Colette Anna’ya gülümseyerek, benim ihtiyar keçiden ses gelmiyor bugün,birazdan eve
geçeceğim Anna, ve sende akşama bana yemeğe geleceksin olur mu? Hem benim ihtiyar keçi Alfredo ile’de tanışmış olursun böylelikle yavrum der. Anna sevinç dolu gülümsemesi ile
başını onaylarcasına sallar. Her ikiside kahvaltılarını sessizlik ve huzur içinde yapmışlardır, bayan Colette kalkmak üzereyken Anna heyecanlanarak bir şey sormak istediğini belirtir.
Bayan Colette- Elbette Anna sorabilirsin der! Anna kahvaltı masasından kalkarak, kızınızdan bahsettiniz bir ara o şimdi nerede ve neden bir daha gelemeyecek?
Bayan Colette’nin bu konuları konuşmak istememe niyeti her halinden anlaşılmaktadır,Anna bir süre duraklayıp kalan, bayan Coletteye, bunun cevabını bugün vermek zorunda değilsiniz
elbette der ve ona gülümseyerek sizi üzdüysem özür dilerim der. Bayan Colette’nin gözleri sulanmış ağlamaklı bir halde Anna’ya gülümseyerek ahh sevgili yavrum hayır sorun değil ama
bunu önümüzdeki günlerde elbetteki konuşacağız der, ve şimdi bana izninle der ve kapıdan çıkıp gider... Anna, tamda kapının önünde beliren gölgeyi farkeder , bu küçük Johan’dır. Sabah erken saatlerde gelen Johanla daha önce konuşmamıştır .Anna o sıralarda uykuda olduğu için karşılaşmaları pekte mümkün olmamıştır.Küçük Johan kapının kendisine açıldığını farkedince yüzünde bir gülümseme belirir.Anna Johan’a yaklaşarak, Merhaba sevimli çocuk daha önce seninle konuşma fırsatımız olmadı ama evinize sütlerin parasını bırakmak için uğramışlığım çoktur.Babanla karşılaşmıştım çokca, gel bakalım der ve Johana içten bir şekilde sarılır. Johan henüz on yaşında
sarışın mavi gözlü çok tatlı bir çocuktur. Anna tüm samimiyetiyle sarıldığı Johana sorular sormaya başlar. Bir kardeşin varmı Johan? Johan utanarakta olsa evet bir ağabeyim var der. Anna gülümseyerek,öylemi onu daha önce hiç görmemiştim buralarda der.Küçük Johan başını sallayarak elbetteki görmezsin çünkü siz dışarı çok çıkmıyorsunuz der. Anna bir an için küçük johanın son sözlerine takılı kalır. Neden öyle söyled,n Johan der. Johan kırıkta olsa utangaç tavırlarla Anna’nın gözlerine bakarak, buradaki tüm insanlar sizin deli olduğunuzu düşünüyor der. Anna olduğu yerde dona kalmıştır adeta,soğukkanlılığını yavaştan yavaştan yitirdiğini farkeden Anna,hızlı bir şekilde doğrularak, bunu kim neden söylerki der.Küçük Johan heyecanla bir kaç aydır
buradasınız,kasabaya pek nadir iniyorsunuz,benimle bile henüz tanıştınız ,Anna gülümseyerek çocuğa cevap vermemesi gerektiği halde ona cevap vererek bu çok saçma Johan der, insanlar bazen böyle konuşabilirler yalnız kalmak delilik olamaz bunu söyleyenlere bunu söylemen yeterli der.Johan bir süre boynu yere eğik bir vaziyette kalır Anna’yı umursamazcasına vede sıkılmışcasına, bunu farkeden Anna masanın üzerindeki çikolatalardan Johanın cebine doldurur.Peki Johan hadi evine git der ve johan’ın başını okşayarak onun gidişini seyre dalar. Bir süre sonra Anna aynada kendini seyrederken bulur,gözlerinin yeterince gülmediğini farketmiştir artık, daktilosuna baktığında yazdığı romanın hala yarım olduğunu farkeder.Başka dildeki
kitaplardan çeviri yaparak parasını kazanan Anna bu iştende sıkıldığını farkeder. Anna bir an için hiç bir şeyden tatmin olmadığını farkeder, şehirden ve kalabalığından kaçıp kısa süreliğine bu kasabaya yerleşmesine rağmen mutlu olamadığını farkeder.Kendini koltuğa bırakan Anna uyumaya çalıştığı sırada sokaktan gelen sesleri ve çığlıkları farkeder. Pencereye koşan Anna gördüğü manzara
karşısında şok geçirir adeta. Gördüğü manzara ise atılan çığlıklar arasında kalmış yarı çıplak vaziyette kalmış bir genç kızdır. Neler olduğuna anlam veremeyen Anna kapının çaldığını farkeder o anda. Büyük kalp çarpıntılarıyla kapıya koşan Anna, kapıyı açtığında bayan Colette’yi görür karşısında. Anna heyecanla bayan Colette’ye neler olduğunu sorar.
Bayan Colette-Ahh sevgili yavrucum ,sen takılmamalısın böyle şeylere der ve Anna’yı meraklı ve korkmuş bakışlarla sokağı incelemekten alıkoyarcasına kolundan tutar ve onu
koltuğa oturtur.Anna şaşkınlıkla sokakta gördüğü kıza neler olduğunu sorar...
Bayan Colette-Ahh sevgili Anna kızım o kız tecavüze uğramış,bağıran kişiler yakınlarıydı.Onu baygın bir halde ormanda bulmuşlar kimse neler olduğunu tam olarak bilmiyor ama kız ayıktığında tecavüz edildiğini söylemiş kendisine.
Duydukları karşısında Anna oturduğu yerde dona kalır adeta.
Anna-Neden böyle olmak zorunda, neden hayatlar bu denli kolaylıkla başka canavarlar tarafından yok ediliyor,insanlar bunu neden yapıyorlar bayan Colette, anlayamıyorum ben.
Bayan Colette Anna’nın bir atak geçirebileceğini farkederek onu etkilendiği olaydan kurtarmak istercesine. Sevgili Anna bunları takmamalısın kafana, polis elbetteki bunu kimin yaptığını bulacak der. Anna ani bir çıkışla bayan Colette’ye yönelir ve ona sert bir tavırla: Bu neye yarar bir insanın ruhuyla oynandıktan sonra neye yarar. Lanet olsun anlamıyorum çoğu zaman insanların cinsel organlarının
olmamasını istemişimdir hep,çünkü tüm kötülüklere sebep olan şey haz duygularıdır,engelleyemedikleri lanet olası haz duyguları. Bayan Colette Annanın sözleri karşısında şaşkınlığa düşerek bir kaç söz söylemeye çalışsada, Anna’nın onu dinlemeyip kendi bilidiğini okumak istediğini anladığında sessizliği seçer ve onu dinlemeye koyulur.Bu sırada Anna söylenmektedir.
O lanet olası cinsel organlar cinsel sapkınlıklar yüzünden böyle olaylar yaşanıyor. Tanrı bunu neden yapıyor anlamış değilim doğrusu, kimse çoğalmayabilirdi herkese ömrü kendisi verebilirdi, tıpkı herkesi yarattığı gibi bir anda yaratıp bir anda yok edebilirdi, böylelikle herkes bir anda yaşlanıp bir anda birlikte ölebilirdi. Kimse acı çekmezdi, kimse sevdiklerini ardlarında bıraktığı için
üzülmezdi.Ve elbetteki böyle olaylarda yaşanmayabilirdi. Sevgi nelerine yetmiyor sahi, neden bunu başaramıyorlar. Bedenler olmadanda mutlu olabilir insanlar ruhları sevmeleri kafi. Anna başını tutarak, çok üzgünüm bayan Colette size bağırmak istemezdim der. Bayan Colette Anna’yı anlamasına rağmen onu bu sözlerden vazgeçirmek adına bir çıkışta bulunur ve Anna’ya-
Sevgili Anna beni güldürüyorsun böyle sözlerle der,bu doğanın kanunu Tanrı insanlığı böyle yarattı bundan rahatsız olduğunu bilmiyordum doğrusu.Anna bayan Colette’nin sözü nereye getirmek
istediğini pekala iyi bir derecede anlamıştı.Sorun cinsel organlar değil, sorun insanlığın yoldan çıkması, farkında değilmisiniz siz korkudan sokaklara bile çıkamayacağız artık evet ben korkuyorum
bir korkağım sonumun o kız yada çok daha kötü şeylere maruz kalmış kızlar yada kadınlarınki gibi olmasından korkuyorum bayan Colette beni anlıyormusunuz der. Bayan Colette dehşete kapılmış gözlerle Anna’yı
süzerek kızıma ne olduğunu ve nerede olduğunu soruyordun der. Akşama yemekte bu konuyu sana açacağım Anna, Ayrıca Alfredo seninle tanışmayı sabırsızlıkla bekliyor der ve kapıdan çıkar gider...
...................................................................
BÖLÜM 5
.....................................................................
Bayan Colette’nin evine gitmesinin ardından başıma giren ağrılarla kalakalmıştım adeta.Koltuğa uzandığımda derin düşünceler kafamda çoktan birikmeye başlamışlardı bile.
Bir süre kadar tavana baktığımı hatırlıyorum,sonra küçük bir kısmı çökmüş olan tavana kayıyor gözüm, evin bir tarafı eski ve rutubet kokuyordu adeta.Düşündüğümde büyük annemin çocukluk yıllarını bir zamanlar
burada bu evde geçirmiş olduğunu bilmek kalbimi neşelendiren tek şeydi. Onu özlüyordum ,üstelik eskisinden daha çok. İçimde kitap okuma isteği öğle saatlerini bulduğunda bir hayli
fazlalaşırdı,şimdide öyle oldu.Tam kitaplığa yönelmişken kapımın çaldığını duydum. Kapıyı açtığımda karşımda.Kısa boylu, kötü giyimli,yeşil gözlü ve sarışın bir genç oğlan vardı.
Anna-(Şaşkınlıkla) Kimi aramıştınız ? diye sorar gence...
Sarışın genç yanıtlar:Beni babam gönderdi ben çiftçi Wesley’in oğluyum. (Utangaç bir tavırla) Adım Yancy der.Kardeşim Johan size sadece süt bırakmış oysaki peynirde istemişsiniz babamdan
onu getirdim! der ve elindeki kutuyu Anna’ya verir. Anna Yancy’e bakmaktan kendini alamadığını farkeder bir süre, onun sarı sarı kırptığı kirpiklerine odaklanır gözü, güneşe bakmaktan nefret eden
yüzüne odaklanır. Anna tüm bunları derin bir sessizlikte incelemeye koyulmuşken, Yancy’nin aceleci tavırlarından bir an evvel gitmek istediğini fark eder. Ve ona
Anna-Tamam, seni tanıdığıma sevindim Yancy der, (şaşkınlık ve heyecanla) teşekkür ederim ,evet istemiştim der. Yancy-Pekala, hoşcakalın der ve ardına bakmadan kaçarcasına gider. Anna bu süreçte evinden uzaklaşan Yancy’i incelemektedir. İlk defa bir erkeğin karşısında kendini kontrol edemeden kalakaldığını fark eder. Kapıyı kapattığında içten içe kendi kendine konuşmaktadır. Aptal olmalıyım, neden o kadar dikkatli baktımki çocuğa, onu utandırdım sanırım der ve peyniri kutudan çıkartıp dolaba koyar. Anna bir kez daha kitap okumak için raflara yönelir ve hiç okumamış olduğunu farkettiği bir kitap seçer,Bu Felicia Williams’ın inançlı bir kadın adlı kitabıdır.
Anna o kitabı okumaya koyulur.Kitapta inançlar sorgulanmaktadır. Anna bir süre önce yaşanan olayı getirir aklına, bunu yapan inançsız bir kimse olmalı diye kendi kendine konuşmaya başlar. Bir anda evin içinin karardığını farkeden Anna pencereye doğru yönelir.Hava bulanmış vede kapanmıştır.Anna bir süre havanın kapanışını ve yağmurun ötelerden gelişini izlemeye koyulur.
Bu sırada içinde tarifsiz duygular baş göstermektedir. Düşüncelerini sıyırmaya çalışsada sabah ki eve gelen çiftçi Wesley’in oğlu Yancy’i bir an için aklından geçirir iken bulur.Anna bulutlara bakar ve şöyle der. Tıpkı rüyamdaki gibi, tıpkı hayallerimdeki gibi, mutlu olmayı bilmeliydi kalbim, ne yapıyorum ben? herkesten herşeyden kaçarak ne yapıyorum ben! Anna o ara derin yalnızlığının sancısını
çekmekteydi. Bunca zaman kalbine tek bir kimseyi bile katamamanın verdiği sancıyla adeta kıvranmaktaydı. Annesiyle bitmek bilmeyen problemleri arkadaşlarının sahtelikleri onu buralara bu kasabaya kadar sürüklemişti.Bir süre sonra yağmur yağmaya başlar Anna kendisine bir kahve hazırlar ve balkona çıkarak kahvesini yudumlar iken yağmura bakarken bulur kendini. Uzun zamandır yazmak istediği kitabını yazamamış olması onun kalbini sıkıntıya sokmaktaydı adeta. İstediği şey hayattan bir parça ilhamdı. Karanlık çökmek üzereydi, akşam bayan Colette’ye yemeğe davetli olduğunu hatırladı bir anda.
Yukarıya odasına gitti ve uzun zamandır giymediği kırmızı ipeksi elbisesini üzerine giydi. Aynada kendini incelemeye koyulduğunda gözleri bir an için göğüslerine odaklandı. Anna oldukça hoş göründüklerini fark etti ve kendine acırcasına şu sözleri söyledi. Yazıktır ki kimse faydalanamıyor, bir ölü gibi kayıbım bu hayatta! Anna doğruca aşağıya salona indi ve raflardan bir şarap şişesi aldı bayan Colette’ye sunmak için.
Bir süre sonra Anna hemen yan komşusu bayan Colettenin kapısındaydı,kapıyı çalmadan önce sokağa bir göz attı. Gördüğü manzara vede yağmurun etkisiyle uçuşan bir takım nesneler vardı sadece. Biraz ileride ise çöp karıştıran kediler. Bu kasaba oldukça sakin bir yerdi , toplamda nüfus ikiyüzü geçmezdi.Anna büyük bir heyecanla kapıyı çaldı. Kapıyı açan bayan Colettenin eşi bay Alfredo idi, Anna’ya gülümseyerek.
Alfredo-Ooo sevgili Anna dördüncü ayın sonunda nihayet şükür kauvuşturuna der(sıcak bir gülümsemeyle Anna’ya sarılır. Anna gördüğü bu ilgi karşısında şaşkınlığını gizleyemesede, yapılan sıcak karşılamaya karşın tüm samimiyetini verircesine gülümseyerek içeri geçer. Bay Alfredo Anna’ya eşlik ederek salona yemek masasına doğru ilerlemektedir.Anna’nın gözüne ilk olarak yemek masası çarpar,yemek masası adeta tam donanımlıdır,Bayan Colettenin çok marifetli olduğunu anlar o dakikalarda.
Küçük ama sevimli bir odadır bu, hemen duvarda asılı olan,sahte olduğu her halinden belli Rambrant tablolarından bir kaçı mevcuttur.Anna o dakikalarda bayan Colette’nin zevk sahibi bir kişilik olduğunu anlar. Alfredo eşi Colette’ye gülümseyerek: Bak sana kimi getirdim der...
Devam edecek-
Takip edemeyenler için tüm bölümleri eklemiş bulunmaktayım,devam edecek sevgilerle...
Yazan-Edibe Toğaç...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.