- 700 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BİR GARİP USTALIK - BİR GARİP HİKAYE
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın hikayesi yazılmış.
Bir TV kanalında kendisinin de bulunduğu bir programda “Ustanın Hikayesi” okunmuş.
Biz sadece “Refah döneminin hikayesi”ni merak ettiğimiz için internetten bulduğumuz 10 dakikalık kısmını sonradan izledik.
O dönemin en yakın tanığı olarak, hikayenin o bölümü için söyleyeceklerimiz var:
Bütün başarısını şahsına mal eden program yapımcısı ile birlikte, 30-40 üniversite öğrencisinin, parti tabanından bazı tepkiler almış olan bir hafta, on günlük çalışması, “Tamam İnşallah” afişinin etkisi ve kırk yıl hatırı olan kahvenin dağıtılmasına bağladılar.
Biz deriz ki başarı bu kadar basit birkaç olayla yakalanmadı.
Bu hikayede yer almayan çok şey var. Mesela:
Geceler boyu bayrak asmak için elektrik direklerine tırmanan 70’lik dedeler dahil, onbinlerce Milli Görüş eri…
Afiş ve pankart asmak için aylar boyunca her gece düz duvarlara tırmanan 15-20’lik delikanlılar…
Sadece bir afiş değil, her seçim döneminde her hafta değişik hazırlanmış yüzbinlerce afiş, pankart, buroşür ve diğer materyaller ile bunların hiç israfsız, tamamen yerli yerine ulaşmasını sağlayan özen, emek ve dikkat…
Bu masrafların finansmanı için, kulaklardan sıyrılan küpeler, kollardan çıkarılan bilezikler, parmaklardan çıkarılan yüzükler, ailesini aç bırakma, ev kirasını verememe pahasına asgari ücretten ayrılan paylar, helalinden olsun diye “Fi Sebilillah” faslından gelen paralar, günlerce , ana baba çoluk çocukları ve akrabaları ile bayramlaşmadan, uyumadan, dinlenmeden, kurban derisi toplayıp taşıyan, üstü başı kanlı, eli-ayağı öpülesi cefakar insanlar…
Bir sözü ve bir işareti ile milyonları harekete geçiren Lider Erbakan…
İflası göze alıp seçim boyu yarı fiyatına bayrak, afiş ve seçim malzemesi imal eden atölye sahipleri ve çalışanları…
Cebindeki son harçlıkları ile kuru ekmeğe talim edip, dur-durak bilmeden, gece yarısına kadar başka partilerin afişlerini ücretle asıp, gece yarısından sonra Refah afişleri ile üstlerini kapatmaya çalışan uykusuz ve yorgun öğrenciler, gençler…
Yeni doğan bebesini 7-8 yaşındaki ablası, abisi ile Allaha emanet bırakıp, o sokak senin, bu sokak benim, yorgunluktan bitkin hale gelinceye kadar çalışan genç kadınlar, gelinlik kızlar…
Kapı kapı dolaşarak tebliğ yapan, şahsiyetlerine binbir hakaret işittikleri halde, sineye çekip “onlar bilmiyorlar, bilselerdi bize teşekkür ederlerdi” şeklindeki Peygamberi anlayışın sahibi hanımefendiler…
Mitinglerde elden ele dolaştırılan boş fıçıların para ile dolması için çalışan fedakar, cefakar Milli Görüşçüler…
Beş kuruş ücret almadan, bu yolda eskitilen kamyonlar, arabalar, araçlar…
Doldurulacak, boşaltılacak kamyonlar dolusu malzemeyi, herkes seçim çalışmasında olduğu için, sırtına hammal semeri takıp, günler ve geceler boyu kan-ter içinde boşaltan ve yükleyen il ve ilçe yönetim kurulu üyeleri, işadamları, bürokratlar, öğrenciler, gönüllüler…
Doğumda vefat eden eşini morga, bebesini de yengesine emanet edip, çalışmaya koşan şuurlu ve fedakar Milli Görüşçüler…
Gece afişlerimizi yırtanları bulup toplayıp, sabahlara kadar Refah afişi yapıştırmaları için çalıştıran bıçkın delikanlılar…
Seçimler esnasında verdiği çeklerin bedelini ödeyebilmek için, seçimlerden sonra aylarca, yıllarca, cumartesi, pazar, bayram, seyran, gece, gündüz demeden işini eşini çocuklarını ihmal eden fedakar mali komite üyeleri, işadamları, serbest meslek mensupları…
Yaralananlar, araçları yakılanlar, tahrip edilenler, kendileri sakatlananlar…
Milli Görüşçülere cihadı öğretebilmek için, o toplantıdan bu toplantıya, dur -durak bilmeden koşan fedakar ilim adamları, hatipler, hatibeler…
Milli Görüşün başarısı için sabahlara kadar el açıp ağlayarak dua eden nineler, dedeler, yatalak hastalar…
Ve daha niceleri bu “garip hikaye”de yoktu.
Bu hikayede yer almayan bu fedakar ve cefakar insanlar:
Belediye başkanlığı döneminde “Geleceğin Başbakanı”nın “altyapı”sının oluşturulacağını bilselerdi…
Avrupa kapılarında yıllarca bekleyerek ömür ve şeref tüketileceğini bilselerdi…
Davaları papaz heykelleri altında atılan imzalar ile heba edileceğini bilselerdi…
Zavallı Afgan halkını katliama uğratanlarla beraber olunacağını bilselerdi…
Milyonlarca Iraklı Müslüman’ın katline, tecavüze uğramasına, soyulmasına, milyonlarca çocuğun öksüz ve yetim bırakılmasına destek verilip, dua edileceğini bilselerdi…
Milli Görüş hatırına zor zamanda silah hangarlarını ve akaryakıt depolarını, bedel istemeksizin ülkemize açan, milyarlarca dolarlık açık çekle destek vermiş olan Kaddafi’yi şehit edenlere yardım edileceğini bilselerdi…
İslam dünyasının paramparça edileceğini, aynı zamanda binlerce mabedin, eserin ve altyapının tahrip edilmesine destek verileceğini; paralel olarak ülkemizde manastır, havra ve kilise açma yarışına girileceğini bilselerdi…
Üzerlerine basıp fırsatları değerlendirerek yükselen “Büyük Usta”nın bütün kerameti kendine yontacağını bilselerdi…
Liderlerinin ve hükümetlerinin önünü kesen emekli yıldızlılarla, aracılar kullanılıp, dirsek temasına geçileceğini ve günü gelince de, anlaşarak Milli Görüş hareketinin parçalanacağını bilselerdi…
Liderleri Erbakan’ın ilerlemiş yaşında, uğrunda ömür tükettiği davasının önüne taş konulacağını bilselerdi…
Milli Görüş davasının terk edilerek, ABD gölgesinde tuzağa düşüleceğini bilselerdi…
Aynı fedakarlıkları yapmaları mümkün müydü?
Şimdi bu bir kandırma değil midir? Bu bir aldatma değil midir?..
“Büyük Usta” bütün bu fedakarlıkları yapmış ve bugün de aynı Milli Görüş davası uğruna, boyunları bükük, mahzun, ama gayretlerini devam ettiren bu insanları, mümkün olsa da bir meydana toplasa ve seslense:
“Bana hakkınızı helal edin!”
“Helal olsun!” ve “Haram olsun!” cevaplarının oranı ne olurdu acaba?
O günkü fedakar kuşaktan bazıları çıkmış, kendisi ve biz dahil, geri kalanı da dünyanın çıkış kapısına yaklaşmışızdır.
Bence “Büyük Usta”nın asıl sorunu, “Büyük Başkan” olabilmek veya olamamak değil, bu cevapların oranıdır.
USTANIN HİKAYESİ
Bu nasıl hikaye bu nasıl ustalık?
Bak hala Batı, Batı, diyor üstelik…
Ekrem Şama
YORUMLAR
"................Bu hikayede yer almayan çok şey var. Mesela:
Geceler boyu bayrak asmak için elektrik direklerine tırmanan 70’lik dedeler dahil, onbinlerce Milli Görüş eri…
Afiş ve pankart asmak için aylar boyunca her gece düz duvarlara tırmanan 15-20’lik delikanlılar…
Sadece bir afiş değil, her seçim döneminde her hafta değişik hazırlanmış yüzbinlerce afiş, pankart, buroşür ve diğer materyaller ile bunların hiç israfsız, tamamen yerli yerine ulaşmasını sağlayan özen, emek ve dikkat…
Bu masrafların finansmanı için, kulaklardan sıyrılan küpeler, kollardan çıkarılan bilezikler, parmaklardan çıkarılan yüzükler, ailesini aç bırakma, ev kirasını verememe pahasına asgari ücretten ayrılan paylar, helalinden olsun diye “Fi Sebilillah” faslından gelen paralar, günlerce , ana baba çoluk çocukları ve akrabaları ile bayramlaşmadan, uyumadan, dinlenmeden, kurban derisi toplayıp taşıyan, üstü başı kanlı, eli-ayağı öpülesi cefakar insanlar…
Bir sözü ve bir işareti ile milyonları harekete geçiren Lider Erbakan…
İflası göze alıp seçim boyu yarı fiyatına bayrak, afiş ve seçim malzemesi imal eden atölye sahipleri ve çalışanları…
Cebindeki son harçlıkları ile kuru ekmeğe talim edip, dur-durak bilmeden, gece yarısına kadar başka partilerin afişlerini ücretle asıp, gece yarısından sonra Refah afişleri ile üstlerini kapatmaya çalışan uykusuz ve yorgun öğrenciler, gençler…
Yeni doğan bebesini 7-8 yaşındaki ablası, abisi ile Allaha emanet bırakıp, o sokak senin, bu sokak benim, yorgunluktan bitkin hale gelinceye kadar çalışan genç kadınlar, gelinlik kızlar…
Kapı kapı dolaşarak tebliğ yapan, şahsiyetlerine binbir hakaret işittikleri halde, sineye çekip “onlar bilmiyorlar, bilselerdi bize teşekkür ederlerdi” şeklindeki Peygamberi anlayışın sahibi hanımefendiler…
Mitinglerde elden ele dolaştırılan boş fıçıların para ile dolması için çalışan fedakar, cefakar Milli Görüşçüler…
Beş kuruş ücret almadan, bu yolda eskitilen kamyonlar, arabalar, araçlar…
Doldurulacak, boşaltılacak kamyonlar dolusu malzemeyi, herkes seçim çalışmasında olduğu için, sırtına hammal semeri takıp, günler ve geceler boyu kan-ter içinde boşaltan ve yükleyen il ve ilçe yönetim kurulu üyeleri, işadamları, bürokratlar, öğrenciler, gönüllüler…
Doğumda vefat eden eşini morga, bebesini de yengesine emanet edip, çalışmaya koşan şuurlu ve fedakar Milli Görüşçüler…
Gece afişlerimizi yırtanları bulup toplayıp, sabahlara kadar Refah afişi yapıştırmaları için çalıştıran bıçkın delikanlılar…
Seçimler esnasında verdiği çeklerin bedelini ödeyebilmek için, seçimlerden sonra aylarca, yıllarca, cumartesi, pazar, bayram, seyran, gece, gündüz demeden işini eşini çocuklarını ihmal eden fedakar mali komite üyeleri, işadamları, serbest meslek mensupları…
Yaralananlar, araçları yakılanlar, tahrip edilenler, kendileri sakatlananlar…
Milli Görüşçülere cihadı öğretebilmek için, o toplantıdan bu toplantıya, dur -durak bilmeden koşan fedakar ilim adamları, hatipler, hatibeler…
Milli Görüşün başarısı için sabahlara kadar el açıp ağlayarak dua eden nineler, dedeler, yatalak hastalar…
Ve daha niceleri bu “garip hikaye”de yoktu.
Bu hikayede yer almayan bu fedakar ve cefakar insanlar:..............."
Hocam affedersiniz; yazınızın yukarıdaki tırnak içine aldığım kısmını okurken aklıma rahmetli Erbakan’ın muazzam serveti ve öldükten sonra çocuklarının o servet için birbirleriyle mahkemelik olmaları geldi de. Siz tam da şu helallik mevzusunu açmışken, ey büyük Allah’ım hikmetinden sual olunmaz, sual edeni bildiğin gibi eyle Rabbim” dedim içimden sessizce. Neme lazım kimseler duymasın•
Haa birde o tarihlerde Fatih Erbakan’ın üstü açık şahin marka otomobili vardı değil mi?
Ne! Şahin değil miymiş o arabanın markası, Allah Allah demek karıştırmışım...Neyse hocam, zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış, benimkide o hesap işte
Selamlar, saygılar