Söze Limon Sıkmak
Konu başlığım bir televizyon programı sırasında sağlıkla ilgili bir konu tartışılırken zihnime takıldı ve sonrasında bu başlığı atıp, konuyu biraz açmalıyım ve sizlere farklı bir yazı sunmalıyım diye düşündüm.
Konuk bir tıp profesörüydü, konu ise sağlık ve beslenmeyle ilgiliydi. İşinin uzmanı bir hoca ve tam da benim bir şeyler yazıp çizdiğim bir sırada sorulan bir soruya karşılık, hemen her şeye limon sıkmalı diye cevap veriyordu.
Hemen her şeye mi diye soruyor programcı bayan meseleyi pekiştirmek için..
Evet evet, her şeye diye cevap veriyor hoca.
Yani çaya çorbaya, salataya limon..
Evet elbette, daha ileri gidelim yenilen içilen her şeye..
Her şeye limon sıkmak.. Bu sözden bir konu başlığı atılabilir, bir yazı çıkarılabilir diye düşünüyorum hemen..
Bir anda çağrışım yapıyor.
Evet bir şeye limon sıkılmazdı.
Neye diye sorarsanız söze..
Hemen bir çoğumuz sızlanır, yakınırız.
Anlatacağımızı anlatamadan, mesajımızı tam veremeden.
Daha tamamlayamadan, sözümüzün pat diye yarı yerden kesildiğini..
Kimi zaman bir kasıt aranır bunda, kimi zaman cehalet, kimi zaman da anlamsız bir davranış.
Gerilir, sinirlenir, yutkunur, kızarır bozarırız ama sesimizi de çıkarmayız çoğu zaman.
Söze limon sıkmak işte tam da bunun için söylenmiş bir deyim.
Anadolu her özlü sözün neşet ettiği yerdir zaten.
Hangimiz lafımızın tam da ortasından şak diye kesilmesini, bölünmesini isteriz. Üstüne üstlük bir de alakasız sorularla, yorumlarla bütünüyle tavsatılmasını. Böyle bir durum karşısında ne yaparız, tepkimiz ne olur. Bileniniz, ya da başına geleniniz vardır mutlak.
Hangimizin sözü kesilmemiştir bir düşünelim. Önemli olan kesenin bir kastı olmasın. Eğer kırmak incitmek, hırpalamak için bunu yapıyorsa bu daha kırıcı, daha üzücü bir durum.
En dikkatli olmamız gereken bir konu aslında. Lafın ortasından girip söz kesmemek. Konuyu sulandırmamak, hafifletmemek..
Hatta kimi zaman rastlarız; bir toplantıda, bir konferansta konuşmacı daha sözünü bitirmeden aradan girer, yarı yerde kesiveririz.
Aslında en kaba olanı da budur, söz kesmenin.
Hem dinlemez, hem de tam ortasından girer, ne diyeceğini de unuttururuz, üstelik konsantrasyonunu da alt üst ederiz.
Hele bir başka davranış var ki bu ortamlarda, daha da kaba ve hiç affedilir tarafı yok.
Dolu salonla başlar konuşmaya, süre ilerledikçe bir bir boşalıverir koca salon ve sona doğru boş koltuklara seslenir konuşmacı.
Moral ve motivasyon kalır mı o kişide bir düşünün.
Toplumda özellikle kimi tipler vardır ne yapıp yapıp bir çıkıntılık, bir münasebetsizlik yapacaklar hiç çaresi yok.
Her şey yolunda giderken bir taş konulacak. Moraller alt üst edilecek.
Hemen herkesin çevresinde vardır bu tipler. Ne yapsanız uzaklaştıramaz, kurtulamazsınız onlardan.
Söz gümüşse sükut altındır diye bir ata sözümüz vardır bilirsiniz. Ne kadar da anlamlı. Susmayı, dinlemeyi bilmek gerekir. Yeri geldiğinde sohbete girilecek konuşulacak, gerektiğinde susulacak.
Önemli olan adabı bilebilmek; adabınca davranmak, adabınca konuşmak.
Hiç sözünüz kesildi mi bir kendini bilmez tarafından hatırlamaya çalışın. Mutlaka bozulmuşunuzdur. Bir söz söylememiş olsanız bile içten içe bozulmuşunuzdur.
Hele günümüzde, daha da vahim bu durum ki hiç sormayın bunu.
Şu sıkça izlediğimiz tartışma programlarına, eğlence programlarına bir bakın.
İnsanlar asla karşıdakini dinlemiyor, daha ağzından laf çıkmadan kesiveriyorlar.
Asla affedilir tarafı yok bunun.
Konuk diye çağrılanlara söz söyleme fırsatı bile verilmiyor.
Programcı konuğundan daha çok konuşmaya çalışıyor.
Hem çağırıyor, hem söz söyleme fırsatı vermiyor.
Başladığında, söze girdiğinde de yarı yerinde kesiveriyor.
Hem çağırıyor, hem konuşturmuyor.
Daha konunun kıyısından kenarından yaklaşırken zamanımız bitti bir başka zaman diyor.
Toplu tartışma programlarına bir bakın orası daha bir farklı alem, tam bir curcuna.
İzliyor, görüyorsunuzdur.
Burada diğerini konuşturmama, lafı ağzına tıkama esas olan. Daha söze başlamadan ağzına tıkamak, fırsat vermemek karşıdakine.
Düzeyli olanları yok mudur hiç bunların.
Elbetteki izlediğimiz hoşnut olduğumuz sayısız program ve programcı var.
Benim sözüm kuru gürültücülere.
Ne kadar çok bağırır çağırırsam o adar çok prim yaparım diyenlere.
Hele bilgiçlik taslayana katlanmak çok daha zordur.
Bilmediği konuda ha bire ahkam kesenlere.
Anlata anlata bitiremeyenlere..
Oysa konuşacak şeyi olanlar genelde susan, ancak sırası geldiğinde konuşunlardır.
Biz de kendimizi muaf tutmuyoruz bu söylenenlerden.
Lafa limon sıktığımız yer ve ortamlar olmuştur hiç şüphesiz çoğu kere.
Ancak hoşnut musunuz derseniz bundan.
Açıkçası hiç de değil.
Her insanın bir cahil cühela dönemi vardır bilesiniz.
Yanlışta ısrar etmemek gerekir.
Önemli olan yerini ve sözünü bilmektir.
Yersiz konuşmamak, yersiz davranmamaktır aslolan.
Ne kadar dinlerseniz o kadar dinlenirsiniz.
Söz dinleyenin sözü de dinlenir.
Zorla dinletmeye kalkan da bir dinletir, iki dinletir.
Sonrasında dinletecek kişi bulamaz çevresinde. Bir bir uzaklaşıverirler.
Uzun yazdım, uzun konuştum. Çok konuşan kafa ütüler, baş ağrıtır. Ben de daha fazla ağrıtmayayım başınızı. Ne demek istediğimi anlamışınızdır sanırım.
Kemal GÜL
07.07.2013