Ad’resmimiz Yok , Yan Yana Değilsek Cançiçeğim
hayrettin taylan
Du’dağının zirvesinde y’ellerini gördüm gözlerinden sözler okuyordu.
-Varoşların şarkıları gibi var oluşu tümlüyordu.Herkes kendi kaderine ölçüt;ama herkese kul, herkes eşit, herkes insan, herkes aynı aslında. Zenginlik insani bir üstünlük değildi Mislina.
-Du’dağının kıyısındaki kullanıcı şifrelerini okudum. Beni öpmüş esintilerinden ders aldım.
Mili’tan düşlerde haykırdım. Mutsuzluğun gerillası olarak geldim en tanımsız, en bensiz, en yakın görmediğim sahiline.Bir gerçek misin diye düşünmedim, sevdim öylece.
Cennet kolonyası kokan sevginde kaldım. Kurumuş topraktan seninle fışkıran pınarın sularında susadım sensizliğe. Memelerinde geçmişi emziren yaramdan emmeyi bıraktım.
-Kapıları aşka kapatılmış yalnızların can kırığı penceresinden giren güneş gibi sızdım bahtın karasına.Orada parçalanmış bir masalda periye yazılmış sözleri bulup harf harf sevdamıza ekmek yaptım, duydum sana.
-Masalın cücesinden soğan cücüğünün faydasını öğrendim.Meğer kalp ağrısına en iyi ilaç soğanın cücüğüymüş. Kırılmış soğanın cücüğünden iyileşmiş bir psikoloji varı şimdi sensizliğimde.
-Masalın bitiminden, genç bir kızın ceyizine giden algılar çehresindeyim.Şehrin azizi gibi olanlardan değil, olmayanlardan sorumlu tutulmuş seni utamayışın gölgesiyim.
-Çeyizin ,sevdiğin , kalbim hazırken soğuk bir kışın çiy tanelerine teslim olmuş bir rüyanın uyanmış haliyim.
Halimden esinlenmiş ahaliler var.Çöpçünün toplamadığı kirli emeller, önyargılar, zaaflar, kendini düşünme zayıflığından çıkan pis kokular algısal zehirler oluşturuyor.
Çocukça kalmış yarınların yar salıncağında sallandım. Misket oynayan yarınlar arasında misket bombasıyla parçalanmış Ortadoğulu çocukların resim karesinde eridim, salınışıma eklendi sensizliğin de paramparçalığı…
Sesine sarılmış demler sofrasında sözcüklerle doydum. Üstelik dirilişime esinlenen demlere gittim.
Bulutların kapatamadığı yerler vardı sol göğünde.Orada hislerimle yar’yüzünü kapattım. Esintilerine eşişen, keşisen ,sırnaşan martıların sesleri arasında damla denizine geldim.
-Martıların kanatlarını boğaza değdirdiği ıslaklığın deminden çıktım sonrasızlığa.
Saçlarının dalgalanışında algılarımı da götüren kurgunun deminde senli zamanların künyesinde kabullenişe hazır oldum.
Adımız kadar adımız , andımız, anımız, arınışımız, akışımız ve adımımız olsun.
Soy’adımızın çıplaklığı kadar kapalı anlarımız olsun. “Derdim bana dermanmış “der Niyazi Mısri
Ad’resmimiz yok , yan yana değilsek. Şimdi sen hangi yalnızlığın ülkesinde tenha sözler Leylalığını sunuyorsun. Beni kaç kalabalık yalnızlığa akıllı Mecnun olarak yatıracaksın. K’oynumda sana yazılmış zamanlar var. Gel artık…
Okyanus serinliğini dilinden sunan Yunus’un doğru yol timsalinde uyandı gerçeğim.
-Ferahlığın kendi demlerinde sunarken azmi, gayrısı seninle üşüşür üşenirlik.
-Lavlar ders verir içimdeki şuleye.Oyalar beni küller, güller, senler.
Dans eden alevlerin sıcağında erir soğuklarım.
-Tutkun büyülü bir yarındır, utkun seçkin bir sabırdır.Tutkun , geleceğin son adresidir.
İçimi söndüren, başımı döndüren duruşunun simyasındayım.Keyfe element olan bir bakışın küçültülmüş simgesi gibi imgeledim dünyanı.
-Artık ,m’analara yanaştı sevdamız.Artık, s’alıncağı kurulu kurgumuzun seyrinde kaldı hayat.Artık, aşka şükür sunan yarınların somut ismine yazıldı kaderin.Artık, seninle başlıyor artırılmış demler bilesin cançiçeğim…