Ağıt
Yaşamla aranda ki maddesel bağı yitirdiğine inandığın çıkışsız bir noktadaydın. Kararın engellenebilir miydi? İstatistikler mümkün olmadığını söyler hep. Ancak şu bir gerçek ki cesaret , güç isterdi uygulamak. Ve bu da sende fazlasıyla mevcuttu.
Önce ilk evre dağladı zihnini. Fikir; ayaklarının dibinden vücuduna doğru yayılan ağır bir sis tabakası gibi yayılıp , seni boğuyordu. Korkuyor muydun bilmem ama idam mahkumunun son cigarası gibi zehirli havasını çektin ciğerlerine. Yayıldı yavaş yavaş tüm hücrelerine. Düşüncelerinde tünelin sonunda görüyordun kendini. Belki de Tanrıya deliler gibi yalvarıyordun sana bir umut, bu açmazdan kurtaracak bir ışık vermesi için. Ama gelmedi ve sanırım ilk isyanında Tanrıya olmuştur “neden “diye?
Ölümcül düşünceler sarmalındasındır . Yıllardır kalbinin bedenine ihanetine beyninde katılmıştır artık. Bilmez ama hissedersin sonun geldiğini. Bir başka bahar, bir başka yaz olmayacaktır senin için. Ruhun simsiyah bir katranın içinde son nefes için can çekişmektedir. Bir umut, bir ışık, kalabalıkların içinde çaresizce uzanacak, cehenneminden söküp alacak bir el ararsın. Kimse yoktur. Fiziksel varlıkları var olduklarına işaret değildir etrafındakilerin. Anlamazlar ne hissettiğini, ne düşündüğünü. İstesen de anlatamazsın derdini. Aklın karışmıştır çünkü. Senin güneşin onlar için ay olmuştur artık. Sıkışmış kalmışsındır karanlık bataklığında. Ne kadar gitmek istemesen de tek çıkış vardır önünde. Uçurumdan aşağı düşmeye benzer bu. Her sonuçsuz çabanda kanlı izler bırakırsın kayalıklarda. Dipte ki karanlık delik bedenine açtır.
Sonra bırakırsın isyanı. Yorulmuşsundur. Gözlerinde ki hüzünle ne olacaksa olsun der gibi bakarsın etrafına. Uyumak istersin, belki uzaklaşmak için, belki unutmak için. Deliksiz uyumak. Tıpkı bebeklikte olduğu gibi. Uyku kabullenmek midir? Bedenin gevşer bırakıverirsin kendini boşluğa. İşte bu kadar kolaymış.
Küçük notlar bırakırsın evin her bir köşesine, onları ne kadar sevdiğini anlatan ,sevdiklerini dirilten ama bir o kadar da öldüren notlar. Bir gazete küpürüne, peçeteye ,oraya buraya saklanmış el yazılarınla hıçkırarak vedalaşırsın.
Son gecedir senin için. Ruhunda ki tufan dinmiş, fırtına sonrasında ki dinginlikte salınıyorsundur.
Çıplak ayaklarını toprağa bastırıyorsun. Sanki alışmak için, sanki tanımak için. Ve derin bir soluk alıyorsun. Sanki son gibi.
Sonra nicedir özlediğin o huzurlu uyku için uyumaya yatıyorsun. Son rüyanda belki de yaşayamadığın çocukluğuna, mücadele ile dolu gençliğine gidiyorsun. Ya da bitimsiz bir sevda ile bağlandığın kadına sarıldığın ilk güne. Kim bilir?
Aniden açıyorsun gözlerini. Önce nerede olduğunu anlayamıyorsun. Hala kollarındaki kadının taze kokusu var burnunda. Sonra kararının koyu yeşil katranı zihnine yayılıp buz gibi terletiyor seni. Süzülerek çıkıyorsun yataktan. Adımların ipek dokunuşu. Yan odada ki sevdanın yanına gidiyorsun usulca. Yüzünde perdelerden yansıyan ayın ışıltıları. Zihninde, tüm sevdiklerin adına bir veda busesi konduruyorsun dudaklarına.
Ayaklarını sürüyerek mutfağa yöneliyorsun. Nedense çekmecelerin çıkaracağı gürültüye aldırmıyorsun. Gözlerin sıra sıra dizilmiş çeliklerin arasından en katil olanını seçiyor. Celladınla birlikte evin en küçük odasına girip kapıyı usulca ardından kapatıyorsun. Upuzun bir koridor gibi uzanıyor İki metre önünde ki pencereye kadar olan mesafe. Yolun sonu senin için. Pencereye doğru yaklaşıyorsun. Perdeleri aralayıp camı açıyorsun. Gecenin ıssız serinliği gasp ediyor odayı. Uzaklardan yaşamın varlığını hissettiren bir köpek uluması geliyor kulaklarına. Aldırmıyorsun. Yaşamla aranda ki bağı koparalı hayli olmuş çünkü.
Yavaş hareketlerle bileğinde ki saati çıkarıp camın önünde ki sehpahaya koyuyorsun. Gideceğin yerde artık tik taklara da ihtiyacın yoktur. Zaman durmuştur senin için. Dermansız dizlerinle, tutuna tutuna pencere pervazına çıkıyorsun. Ay ışığında aç gözlülükle sırıtan celladın sağ elindedir. Ağlıyor musun? Sol bileğinde çeliğin soğukluğunu hissediyorsun. Gözlerini kapatıp tüm gücünle bastırıyorsun hayat kaynağın incecik damarlarına. Fışkıran kan perdeleri, kanepeyi kızıla boyarken canın içinden süzülüyor yavaşça. Başın dönüyor ama dayanmalısın biraz daha. Hala mı ağlamıyorsun? Büyük bir çaba ve titreyen ellinle sağ bileğine hücum ediyorsun. Ve görüyorum gözlerinden akan yaşları. Ama bu acı değil veda gözyaşları.
Yaşam vücudunu terk etmeden son bir darbe daha vurman gerekiyor. Yedinci kattan aşağıya göz ucuyla bakıyorsun. Tereddüte yer yok. Aniden bırakıveriyorsun kendini boşluğa. Son dört saniyene ne çok şey sığdırıyorsun. Yaşamının başlangıcından son saniyene kadar tüm hislerin her zerresini hücrelerinde hissediyorsun yeniden. Ama korkmuyorsun artık. KORKMUYORSUN.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.