BENİM ADIM AŞK
" Çalıntı bir isimle girdim onun hayatına. Ben artık yeni bir isim, yeni bir isim olduğuma bakılırsa yeni bir hayattım. İsmim çalıntı olduğu gibi, duygularım, aşkım ve sevgim de çalıntıydı. Hayat şunun şurasında bir deftere iz düşülmüş bir isimden başka neydi ki? Bana verilen yeni isme dokundum, içim titredi. Kaderimin onda yazılı olduğunu onun bana verdiği isimden sonra anladım. Bu ismi almamak için dirensem de, soğuk bir kış günü kuytuda kalmış, keşfedilmemiş sevgiye aç ve susuz yaşayan satıcıya karşı koyamadım. Yeni hayatı elime aldım, açtım ve baktım. Bilgilerin hiç biri tutmuyordu." Neyse fazla uzatmadım, kağıdı ortadan ikiye katlarken yeni adımı mırıldandım: AŞK, AŞK, AŞK… Bu da neyin nesiydi? Tek hece, daha önce hiç duymamıştım. Adımı söylerken çıkan “ş” sesinin tınısı kulaklarımda inliyordu. “Ş” sesi böyle inlerken hemen ardından gelen “k” neden çabuk bitiyordu? Başımda inanılmaz bir ağrı…. Düşünemiyordum. Kalbimde, ücreti ödenmiş olsa da bedeli ödenmemiş bir hayatın ağırlığı. Bana verilen bu yeni adla nereye, kime başvuracaktım? Sersemledim. Kendime geldiğimde, bana ismi veren kişinin başımda dikildiğini gördüm. Anlattıklarına inanmak içimden gelmiyordu; ama durgun bir su gibi konuşuyordu. Her şeyin bozulduğu bu devridaim içerisinde sadece kendi payına düşeni istiyormuş. Önce bu kadarını söyledi. Sonra arkası bir ipliğin ucu gibi geldi. Sevmek istiyormuş, sevilmek istiyormuş, aşkını aşkla yaşamak istiyormuş, istiyormuş da istiyormuş. İyi ya, dedim, ben almadım ki bu ismi, sen verdin bana. Alacaklı verecekli yok aramızda. Olmaz, dedi. Sesindeki kararlılık tüylerimi ürpertti. Sen bu ismi aldın, satın aldın, dedi. Ben kimseye ücret ödemedim, dedim. Gözlerini açarak, sen o kağıdı aldın, dedi. Evet almıştım, ama ücret ödememiştim. Şimdiye kadar bedelini ödemediğim, hiçbir şey almamıştım. Hele bir isim hiç. Sonra sonra aklıma geldi, evet daha öncede istemeden isimler verilmişti bana. Kardeş, arkadaş, dost, abla, öğretmen olmuştum. Ama ben onların bedelini ödemiştim. Bunları sıralarken, hırsla yüzüme baktı. Gülümsedi: AŞKIN BEDELİ ÖDENMEZ, dedi. Yaşayarak, yaşatarak ödersin, dedi. Ayağa kalktı. Tepeden tırnağa siyahtı. Boşlukta kapladığı hacme baktım. Usulca yürüdü. Sanki tüm karanlıklar üzerime yürüdü. Aman Allahım bu koku da neyin nesiydi? İçime çektikçe sanki onunla nefes alıyordum. Sağ bileğine geçirilmiş bilekliğin ucuna takılmış bir bileklik daha vardı. Yavaş yavaş yanıma yaklaştı. Boşta olan bilekliği bileğime geçirdi. Karşı koymak şöyle dursun, kıpırdayamadım bile. Kalbimin sesi kuklalarımda çınlıyordu. Birden avucunun ortasındaki “hilal” işaretini gördüm, eski adım avuçlarının içindeydi. Sanki adımla birlikte beni de almıştı avucunun içine. Sonra avuçlarında ismimin ateşe atıldığını gördüm. Ateş ve kızıl… Duman ve bir âh kıvrımı… Dumanların arasında görmediğim ülkeleri, yitik kentleri, adı yakılan aşıkları gördüm. Adım yandı. Saldı kokusunu etrafa. Ben dayandım, ben dayandım… Orada adımı ateşe attığı anda, gördüm, ateşti bu, ateşten öte bir şeydi. İçimden hıçkıra hıçkıra ağlamak geliyordu. Avucunun ortasına gözlerimi aldı sonra. İnanamıyordum, gelişi ve daveti ölüm kadar kaçınılmazdı. Bana sen hep benim için vardın, bana verilmiştin; ama adın yeni konuluyor, dedi. Ben bütün hazırlıklarımı yapmıştım; ama vaktini bilmiyordum diye ekledi. Büyülenmiş olmalıydım. Gözlerimde artık onundu. Ne elimde bir kandil, ne sırtımda bir gece hırkası. Ne saçlarım dağınık ne kalpte heyecan fırtınası. Kapının aralığından usulca uzanan karalığın ortasında, yaklaştım bir yasağın baş ucuna. Gözlerim yoktu; ama sadece onu görebiliyordum. Oysa adımla adı arasına HARAM sözcüğünün harflerini düşürecek olana bakmamıştım hiç. Baktım, alnına, şakaklarına ve ellerine… Ben baktım. Işık su kıyısındaymış, artık gözlerim yokken bunu görebiliyordum;ama çizgisi bana doğruymuş. Sır ancak perdenin önünde durmayı göze alana aşikârmış. Ama kalbin süveydasıyla ( karabenek: kalbin kara sevdaya tutulduğu yer) sırrı arasındaki yol ne kadar kısaymış. Süveyda herkes için kara sevda anlamına gelirken, benim için yasaklara bulanmış bir kapkara noktaymış. Nihayet anladım, sevda sevaba götürdüğü gibi günaha açılan bir kapıymış. İnsan ikisinin arasında hem masum hem meçhulmüş.
Dünyanın bütün dengesi ve dengenin içindeki düzen bozuldu. Ben altında kaldım. Ben bir şeyle birçok şey arasında kaldım; ama bir şeyi tercih ettim. Ben seni tercih ettim. Bu hikayede ben……..