- 3053 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YOZGAT OSMANPAŞA KÖYÜ VE EMİR ÇİN-İ VELİ TEKKESİ.....
1991 yılı ağustos ayında askerliğimi yapmak için bir yıl süre ile ayrıldığım kasabaya 1992 yılı eylülünde evimi taşıyarak geri dönüş yapmış,eski okuldan bozma birkaç odalı dört ailelik lojman binasında o çok sevdiğim arkadaşlarla,müdür,müdür yrd.ve diğer iki öğretmen arkadaşımla komşu olmuştuk..
İlk iş olarak yaz tatilinde ehliyeti aldım,ondan öncede araba alıp öğrenmeye başladım.Artık tatillerde gerektiği hallerde hemen aracımıza atlayıp Kırıkkale’de olmak iki saatte mümkündü ve istediğimiz anda gidebilme,eşyalarımızı taşıma zahmetini bir hayli hafifletmiş oluyorduk..
Araba herkes için o günde bu günde lüks olmayan,çok lüzumlu bir vasıta olmadığı zaman insan çok zorda kalıyor.
Bu günlerde aracım yok ,bir iki aydır yaya geziyorum onun yokluğunu yirmi yıldır arabalı hayatın sonunda arabasız kalmanın ne demek olduğunu en iyi bilenlerdenim...
Dünyanın bin bir hali var,elinizde eşyalar,valiziniz,eşiniz,memleketten getirdiğiniz yiyecekler almasanız olmaz,belli bir saatte kalkan bir belediye otobüsü,onu kaçırmama,bir günü bu uğurda feda edişimiz...
Birde sabah biraz erkenden, pazartesi sabahı altıda hareket ederek Kırıkkale Yerköye oradan Osmanpaşaya iki üç saatlik yolculuğun sonunda eve,okula başlangıç.Hangisi kolay elbette ikincisi her hal ve şartta...
Bende onu tercih ettim şu an olsa hemen yine bir araç temin ederdim en birinci işim olarak...
Bu küçük nahiyede Sağlık Ocağı,bakkal dükkanları,manav,kasap nevinden bir dükkan,tuhafiye mağazaları,Türk petrol istasyonu, demirci,hızar atölyesi vs. bulunuyor,halkın kendi imkanları ile ulaşımın sağlandığı Yozgat-Boğazlıyan-Kayseri yolu hemen kasabanın altından geçiyordu.
Taze olmasa da Yozgat’tan getirilen somun ekmeğini,taze yoğurtları,mevsim sebzelerini bahçemizde yetiştiriyor,öğle sonları gelen satıcılardan bazı meyve ve sebzeleri aldıktan sonra bize ne var.Ye,iç,haline şükret derler...
Anadoluda küçük kasabalarda yazlarda,kışlarda başka bir güzel geçer,yazları serin çağlayan Kanak Çayının sularında,Gelingüllü Barajında serinlemek için yüzerken,balıklar tutulur,bir güzel mangal yapılıp yenirken,kışları kışın ayazında yan komşularda yaptığımız ramazan iftarları,camideki mukabeleler,kıldığımız teravih namazı sonrası kahvede yapılan neşeli sohbetler doyulmaya değer anılar bırakmıştı bizlerde...
Haftada bir kaç gün Kasabanın bir köşesinde,su boylarında,söğüt dalları altına serdiğimiz örtünün üzerinde gölgede derin uykuya yatarken,madımak cacığı toplayan,yerde biten muhtelif otları araştırıp toplayan hanımın haydi yemek hazır sesiyle uyandığım o zevki o mutluluğu tarif edemem...
Mutlu olmak da olmamakta ,karamsar olmakta insanın kendisindedir.Beterin beteri vardır,bizden daha kötü şartlarda,bir küçük köyde,bir bakkal dükkanı bile bulunmayan köylerde olan öğretmenleri hatırladığımda ne kadar Allahın nimetlerine garkolduğumu idrak eder,Rabbime şükrederdim...
Okulumuz Bölge okulu,ilk ve ortaokul bir arada,etraf köylerden taşımalı gelen çocukları bünyesinde barındıran,iş ve teknik dersim için büyükçe bir atölyesi olan bir okuldu.
Sabahları erkenden okula doğru poyraz soğuğuna karşı üşüyerek giderken,ayazdan yüzümüz donardı,araçlarımız donduğundan mı nedir,yürüyerek gidip gelirdik..
Bu yediğin soğuk, ayaz maaşını helal ettirmek için yeter derdi bazı öğretmen arkadaşlar,biz yine de sabah ve öğleden sonraki ders sonrasında yorulmadan devam eder,çocukları tiyatro,yarışma veya futbol turnuvalarına hazırlamak için öğle sonları onlarla maç yapardık...
O yıllarda şansımızdan yada ilahi tevafuk olacak çok güzel arkadaşlarla birarada olduk,bu küçük Anadolu Kasabasında yakından birbirimizi tanıdık,dost olup,kaynaştık.
Müdürümüz Antalyalı Ramazan bey ve eşi,komşularımız Ahmet ve Ali Rıza Beyler,Müdür yardımcımız Ali bey,Tarih öğretmeni arkadaşım ve ailesi hele Din dersi öğretmeni Osman Bey ve ailesi bizim için bir arkadaştan öte kardeş olmuşları...
Kasabadan bazı arkadaşlar ile Ramazanın girişine yakın ramazan hilali gözetlemesine çıkıp,tesbitiyle başladığımız Mübarek Ramazan ayında öğleden sonra hep birlikte köy camisinde mukabelemizi yapar,iftardan sonra Osman Hocamızın vaazını dinleyip,teravihi kıldıktan sonra kahvede neşeli çay sohbetimize devam ederdik...
Mübarek gecelerde bir kaç vasıta ile Yozgatta bulunan Talebe Yurdumuzda özellikle tesbih namazı kılmak için köyden arkadaşlarla iftar öncesi varıp,gecenin bir vaktinde döndüğümüz o günleri hasretle arıyorum...
Her şey zamanındaymış,şimdilerde olmuyor,o ortamlar bir daha ele geçmiyor...Çevredeki köy ve kasabalarda da yıl sonunda bu türden piyes,yarışmalar yapılır,Müdürümüz Ramözan Kalaycı bey ,Ahmet Bey,A.Rıza Bey komşularımızla giderek katılır,davetlerine icabet etmenin huzurunu yaşardık.
Bir kaç piyesde öğrencilere sahne dekoru hazırladığımı,el bombalarını kilden yaptırıp boyadığımızı,Vatan sağolsun adlı piyeste Kasaba halkıyla okul konferans salonunun tamamiyle dolduğunu bugün gibi hatırlıyorum...
Lök köyünde,özellikle İncirli Köyünde Paydos adlı üç perdelik oyunda öğrencilerin ve öğretmenlerin çok gayret sarfettikleri sergiledikleri oyunda belli oluyordu...
Tipik Orta Anadolu iklimi olan karasal iklimin yaşandığı kasabada,memleketimizde olan aynı ürünlerin tahılgiller familyasından buğday,arpa,mercimek ile pancar ve çeşitli sebze,üzüm ziraatı yapılır,yaz aylarında traktörlerin be biçerdöğerlerin makine sesleri birbirine karışırdı...
Her evin koyunu,büyükbaş hayvanları bulunduğu gibi tavuk,özellikle şibi adı verilen kaz sürüleri,çamurda batıp çıkarak bu dünyada kendilerininde var olduklarını,bazen üstümüze doğru atılmak suretiyle beli ederlerdi...
Kazların bu kasabada ayrılmaz bir yeri olur,kasabada biri vefat ettiği zaman mutlaka onun geride kalanları onun yedisi,kırkı,elli ikisi olan günlerde bu kazları keserek bize ziyafet verirlerdi...
Arabaşı Yemeğindede çorba en çok kazdan,tavuktan yapılır,arabaşı çorbasını ya tozda yada buzda kışın en soğuk olduğu karlı buzlu havalarda yaparlardı..
Kışları kapalı odalarda,yazları evlerin avlusunda evlerden toplanılan üzeri muşambalı,tahta siniler üzerinde her sofraya yedisinde Yozgat’ta veya evde hazırlanan hoşaf,kömbeye benzer kalın çörek ile helva ikramı,kırkıncı günde ise bulgur pilavı üzerinde bakır tepsilere konulmuş kaz dolması ikramı servis edilirdi,ayrıca ileriki günlerde verilen yemeklerde büyükbaş keserek aynı şekilde konuklara ikram etmek gibi her cenaze sahibinin yapageldiği bu yemekler ,köylünün kaynaşmasını,akrabaların yakınlaşmasını sağlayan güzel adetlerdi...
Anadoluda mevsimler bahar aylarında kurak geçerde,buğdayın başağa döneceği mayıs ayında yağmurlar kesilirse çiftçi kardeşlerimizi bir endişe kaplar,ellerini açar bizi Yaratan Yüce Allaha dua eder,nyaz ederler,adakta bulunurlar.
Bazan bu dualardan sonra yağmurlar yağmaya başlar,olur ya yağmazsa köylüler Hocaya giderler,
-Hocam bir yağmur duasına çıkalım,mesarifler bizden,dua sizden derler.
O gün tosunlar,koyunlar kesilir,büyük kazanlarda kavurma,bulgur pilavı,çacık ,ayranlar hazırlanır.Öğle namazı yüksek bir tepeye serilen yaygılar üzerinde kılındıktan sonra ,
Hocaefendiler önde,erkekler arkada,çocuklar cemaatin öünde ve aralara alınarak,eller kaldırılarak avuçlar duanın tersine aşağıya dönük vaziyette Allahü Tealaya saatlerce dua ve yalvarmada bulunulur.
Bazan dua esnasında bazanda duadan hemen sonra kara kara bulutlar köylerin üzerine toplanır,gökten sağanak sağanak yağmurlar boşalır.
Bende bir kaç defa arka arkaya o günlerde yağmur duasına katılmış,Kasabadaki Emir Çini Veli ve mezarlığı ziyaretten sonra dua yerine toplanıp,ellerimiz açarak dua etmiştim.
O sene yağmurların bolca yağdığını,güzel bir hasat mevsimi geçirdiğimizi hatırlıyorum...
Komşum Öğretmen Ahmet beyin köyü hemen yakınımızdaydı,öğleden sonra kararlaştırır otomobile atlar,köylerine varır traktörü hazırladıktan sonra,sürme,ekme, ilaçlama,gübre atımı işlemlerine bizzat uygulayarak katılır,gelince üç yıl boyunca girdiğim Uygulamalı Tarım Dersinde öğrencilere arıcılık,hayvancılık,ziraat ,bağcılık ve aşı uygulamalarını daha bilinçli olarak anlatırdım...
Çevredeki köylerden futbol sahası olan Yerköyün Midiliç köyünde akşama kadar yaptığımız futbol maçları,Nevşehir,Ürgüp,Göreme gezileri,okulları tanıtmak için her yıl son sınıfları alarak gerçekleştirdiğimiz,Yozgat merkez ve ilçeleri meslek liseleri tanıtım gezileri aklımda kalanlar,hepside çok zevkli,unutulmaz izler bırakmıştı bizlerde...
Dört yıldan beridir bir vesileyle Yozgatı yeni haliyle her yıl iki üç kez gezme fırsatım oldu.Yerköy Sarayda bulunan eskiden Yimpaşın yaptığı,kriz nedeniyle Yozgat Otelclik ve turizm Lisesinde iki haftalık bir Hizmetiçi Eğitim kursuna katıldığım esnada Komşumuz A. Rıza beyin aracıyla bir arkadaşımızla beraber iyice her tarafını dolaştık,
Çamlığın üzerindeki göleti gezdik ,Yozgat çok değişmiş 1993’ lerdeki hali kalmamış,yeni kent ormanı,kent parkı,Tokiler,görkemli caddeler baştanbaşa yenilenmiş yollar şehre yeni bir canlılık getirmiş,çok beğendim.
Geçen yıl ve bu yıl ramazan ayı içerisinde dört yıl görev yaptığım Osmanpaşa (Tekke Yenicesi) kasabasına uğrayarak eski arkadaşlarımı gördüm,sohbet ettim ,inceledim,geçen yıllar içerisinde de bu şirin kasabada yeni yollara,parklara kavuşmuş,eski arkadaşlarla hasret giderdim...
Anadolu her zaman yiğitleri bağrında barındırmış,vatan savunmasında önemli görevler yapmış,kutlu vatan,kutsal yuva,Türkün en son yurdu..
Seni sevmek,seni korumak her Türkün en büyük vazifesi..Her zaman Türk yurdu oldun,her zamanda yine Türkün olacaksın..
Burda doğduk,burada yaşadık burada toprağın bağrına şehitlrimizle beraber gireceğiz ve Şanlı Al bayrağımızın gölgesinde dinleneceğiz.
Ne mutlu bu vatan için canlarını seve seve veren Yozgatlı,Çorumlu,Kırıkkaleli Türkiyeli şehitlere.
Vatan size minnetttardır..
30.08.2013//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU***
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.