- 3165 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
Hamamizade İsmail Dede Efendi
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Günlerdir aklımı kurcalayan bir İsmail Dede Efendi portresini sizle paylaşmak niyetindeyim... Ecdadın öyle güzel eserleri var ki geçmişten günümüze gelen… Öyle ki biz onların yaptıklarını yapmayı geçin pek çok eseri tamirden, onarıp toparlamaktan bile aciziz.. Bir mabedi aşk ile işleyen nakkaşın işleyişini, alemlerin Nakkaşının nazarı hikmeti ile işleyebildiğini ne kadar görebilmekteyiz..Renk nakış sadelik ile uhrevi havayı bir arada sunup, böylesine Latif eserlere imza atacak mimarlar zanaatkarlar bir daha dünyaya gelir mi bilmem..
Gelelim genelden, musikiye… Musiki ruha gıda olarak tabir edilmiş. Günümüzün sabun köpüğü gibi sallan yuvarlan tarzı ömürsüz bestelerinin arasından elit bir kimlikle çıkıyor o güzel terennümler.. " yine bir gül nihal aldı gönlümü " İşte İlahi aşkı; bir ney ağzından üflemek, bir udun tellerinde dillendirmek ya da mızrap ile ses olarak dökmek konusunda belki de dünyada gelip geçmiş en nadide ustalardan biridir Hamamizade İsmail Dede Efendi...
Size bir hatırası ile bir kaç bestesinden örnekler vererek ruhunuza bir gıda paketi de Dede Efendi ustası eliyle ben sunmak istedim..Bu gün dilerseniz ruhumuzda bir temizlik günü olsun…Hep beraber biraz da Dede Efendi terennüm etmeye var mısınız benimle ...
1001 günlük çile döneminden sonra DEDE ünvanı alan bu içli, yüksek ruhlu derviş tam bir musiki dehası ve aşığı idi. Öyle ki kendini "kıyısız okyanus" diye tarif edenlerde vardı… Tasavvufun koyu demlerinde en içli ve bir o kadar da güçlü nağmelerle beş yüzü aşkın beste yaptı. Ancak hiç nota bilmeyen Dede Efendi’nin kâğıda dökülemeyen eserlerinden ancak üç yüz civarı nesilden nesile aktı geldi. Bir saray adamı olan bu ünlü ve latif bestekar dini ve kültürel formlarda eserleri bir ruh birlikteliği ile sunmuş saraylı olmasına rağmen, geniş dinleyici kesimlerine ulaşan eserlerle tüm halk kesimlerine asırlar ötesine ulaşmıştır..Günümüzün sözüm ona deha kabul edilen müzisyenlerinin halka ulaşamayan sanat için sanat anlayışı ile kime hitap ettiği bilinmeyen besteleri ile kıyaslanacak olursa Dede Efendi hiç ayrımsız saraylı kentli ve köylü tüm halka yönelik müziği ile ölümünden sonra yüz elli yıldan fazla zaman geçmesine , bunca kültürel erozyona uğrayan ülke profiline rağmen bu gün hala büyük bir keyifle dinlenmektedir. Halk dili der demez bir Yunus Emre’yi anmadan geçemeyeceğim yüzyıllara sığmayan eserler veren sanatçılara baktığınızda ister mimari olsun ister şiir isterse musiki ortak noktaları Halka yönelik samimi ve en önemlisi ihlas ile yapılan eserler olmalarıdır..
Bu gün batıda Bach’ın, Mozart’ın 40’a yakın albümü varken bizim müzik dehalarımız olan Münir Nurettin, bir Dede Efendi, Itri, Hacı Ârif Bey’in hiç bir albümü yoktur. Bu da sanata sanatçıya ecdat yadigarı eserlere gösterdiğimiz vefasızlığın bir göstergesidir diyorum..Özellikle kültür bakanlığının bu konuda önüne gelene devlet sanatçısı ünvanı verme işinden ziyade gerçek sanatçı ve gerçek eserleri buuşturarak bu konuda gerekli çabayı göstermesi dilek ve arzusundayım..
Gelelim yine Dede Efendiye “Zülfündedir benim baht-ı siyahım” isimli Bûselik şarkısının ünü çile günlerinde saraya kadar ulaşınca Dede Efendi’ye de şöhret yolları açılmış oldu. 3 yaşındaki oğlu Sâlih’in vefatı üzerine,
“Bir gonca femin yaresi vardır ciğerimde
Ateş dökülürse yeridir, ah-ı serimde
Her lâhza hayali duruyor didelerimde
Takdire ne hacet bu da varmış kaderimde”
Sultan 3. Selim, II. Mahmud ve Abdülmecid zamanında sarayda itibar gördü. Son zamanlarında Dede Efendi, karşısında henüz 16 yaşlarında olan Abdülmecid’in Batı müziğine daha çok ilgi duyması ve kendisinden önceki padişahlar gibi usûlden, makamdan anlamayışı onu mutsuz ediyordu.İşte bu dönemde saraya gelen bir Fransız musiki heyeti Dede Efendiyi hayranlıkla dinledikten sonra biraz da kıskançlıkla “Peki sizde vals müziği var mı?” diye sorarlar..Osmanlı kültüründe valsin yeri olmadığının bilincindedirler niyetleri Alafranga müziğe karşı ilgisi olan Padişahın gözünde Dede Efendiyi alt edebilmektir. Hiç çekinmeden Dede Efendi “var” cevabını verir..Ve müsaade isteyerek tuvalete gider işte orada hemen yapıverir o hoş kıvrak nağmeli bestesini
"yine bir gülnihal aldı bu gönlümü
sim ten, gonca fem, bibedel ol güzel
ateşin ruhleri yaktı bu gönlümü
pür eda, pür cefa, pek küçük, pek güzel
görmedim kimsede böyle bir dilrüba
böyle kaş, böyle göz, böyle el, böyle yüz
aşıkın bağrını üzmeye göz süzer
el aman, pek yaman, her zaman, ol güzel"
Fransız heyet ayakta alkışlar Dede Efendiyi, Padişah büyük bir coşku ile “işte müzik bu” diyerek alkışlar…
Bu durum Dede Efendiyi ziyadesi ile üzer, bu beğeniyi bunca esere kattığı maneviyat ahlak ve ve bunların iç içeliği ile oluşan ahenge ihanet olarak kabul eder. Dede Efendi küser saraya talebelerini yanına alarak onlara hacca gitmek isteğini söyler gelenler onunla gelecektir. Pek çok talebesi ile yola çıkar üstad ancak henüz Mekke yakınlarına henüz ulaşmışken gelen bir haberci heyeti Mekke ve Medine’de veba salgını olduğu haberini getirirler ve geri dönmesini söylerler.
Dede Efendi ise “buraya kadar geldik Haccımızı ifa etmeden mi dönelim” diyerek dönmeyi reddeder. Çok samimî bir mü’min olan İsmail Dede Efendi tavaf sırasında heyecanlanıp için için ağlar bu arada Yunus Emre’nin haccı terennüm eden şiirini gözyaşları ile besteler bu onun son bestesi oldu..
“Yürük değirmenler gibi dönerler
El ele vermişler Hakka giderler
Gönül kâbesini tavaf ederler
Muhammed’in (a.s.m) kösü çalınır burada
Ol sultanın demi sürülür burada.”
Ardından Dede Efendi Hacını tamamlar Arafata çıkar Mina’dan, Müzdelife’ye indiği zaman iki talebesinin kolları arasında ruhunu teslim eder ve Hz. Hatice’nin ayakucuna defnedilir…
Dede Efendi Allah’ın bir veli kuludur. Evliyadır. Kendi eserleri hakkında “Benim yaptığım bestelerime hiçbir müdahalem yok Hazreti Mevlâ’dan nasıl gelmişse o şekilde icra ettim.” .” demiştir..O kendine gelen Rabbani sesleri musiki yolu ile gelecek nesillere aktarmıştır.
Dinlenesi birkaç eserini size örnek olarak vermek isterim “Şu karşıki dağda bir yeşil çadır, Ey büt-i nev edâ olmuşum müptelâ, Benli, “ Aslında arama motoruna “Hammamizade İsmail Dede Efendi” ismini yazıp videoları işaretleyin yaslanın arkanıza ve ruhunuza iyi bir ziyafet çekin... Selam ve saygı ile
perihan kılıç
esmize
YORUMLAR
Allahin yarattigi hersey kutsaldir, kiymetlidir. Insan ise yaratilmislarin Allah katinda en kiymetlisidir. Cünkü sadece insana Ruhundan üflemsidir:
Secde-9:
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
Hersey insan icin yaratilmsidir:
Casiye-13.
Ve göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden (bir lütuf olarak) size musahhar (emre amade) kıldı. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için mutlaka âyetler (ibretler) vardır.
Allah katinda elbette en kiymetli olanlar takvada en yüksege ulasmis olanlardir. Mesela onlarin isimlerinden birtanesi Salih´dir:
Enbiya-105:
Andolsun ki; zikirden (Tevrat'tan) sonra Zebur'da, arza salih kullarımızın varis olacağını, yazdık.
Veya Sadik:
Tevbe-119:
Ey Iman edenler, Allah'a karşı takva sahibi olun ve sadıklarla beraber olun.
Veya Seytanin kendisininde itiraf ettigi gibi saptirmasi mümkün olmayan Ihlas sahibi kullar:
Hicr-39,40:
-(İblis şöyle) dedi: “Rabbim, beni azdırmandan dolayı, onlara mutlaka yeryüzünde (azgınlığı) süsleyeceğim ve mutlaka onların hepsini azdıracağım.
-Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.
Allah yolunda 7 safha kulluk, dostluk vardir. Herkesin harci degildir üst seviye dostluklara ulasmak. Herkes icin elbette yollar acikdir. Fakat her konuda oldugu gibi, Allah yolunun yolcularindada bitmez tükenmez bir azim ve sabir gösterenler cok az olur.
Bu insanlar Allah katindan Ilmi Ledun, Hikmet ve Irfan sahibi kilinanlardir:
Bakara-269:
(Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse böylece ona çok hayır verilmiştir. Ve ulûl elbabtan başkası tezekkür edemez.
Bu Allahin sevgililerinin yaninda bulunmak (türbesi dahi olsa) insana mutluluk vermiyecekde ne verecek….Cünkü ici disi pür nur olmus…..
Ne diyor Yunus Emre hz.:
Hakk'a âşık olan kişi
Akar gözlerinin yaşı
Pür nur olur içi dışı
Söyler Allah deyü deyü
Alaturka klasik, yabancı klasik, pop, halk, sanat, protest ve hatta arabesk dâhil aklınıza gelebilecek her türlü müzikten kulağıma hoş gelen hangisi olursa ayırt etmeksizin dinlerim. Lakin son zamanlarda ister istemez makası bayağı daralttık, ha kapandı ha kapanacak. Bunda yaşın kemale ermesi kadar sektörde denizin kurumasının da payı var. Aynı nakarat hep aynı nakarat.
Müzisyenlere oldum olası hep imrenmişimdir. Müzisyenden kastım icra’dan ziyade imalat kısmı. Beste yapanlara veya her hangi bir enstrüman çalanlara. (enstrüman demişken bir kanun bir de kemençeye) Geçmiş zaman ilkokulda bir dönem mandolin kursuna gitmiştim. Az gittim uz gittim de bırak tellerinden bir melodi çıkarmayı anca tamburasıyla darbuka çalabildim. Anlayacağınız bütün bu işler için Allah vergisi bir yeteneğin olması şart. Udi olsun gitarist olsun piyanist olsun o parmaklar bir kere olsun bulaşmaz mı birader.
Bunu şunun için söylüyorum Netice itibari ile Dede efendi de hasbelkader bu meziyetler ile donatılmış işinin ehli bir pirifânidir. (bestekârlığının yanında sanırım ney de üflemekte) Sırf bu meziyetlerinden dolayı kendisine kutsiyet atfetmek bidat kaçmaz mı?
“...Dede Efendi Allah’ın bir veli kuludur. Evliyadır. Kendi eserleri hakkında “Benim yaptığım bestelerime hiçbir müdahalem yok Hazreti Mevlâ’dan nasıl gelmişse o şekilde icra ettim.” .” demiştir. O kendine gelen Rabbani sesleri musiki yolu ile gelecek nesillere aktarmıştır....” bilhassa bu satırlarda !
Besteyse beste, yetenekse yetenek. O zaman Fazıl’ı neye saymamız lazım (kaldı ki hiç hazzetmem kendilerinden)
Ne olur beni yanlış anlamayın
Selamlar, saygılar
" Bu gün batıda Bach’ın, Mozart’ın 40’a yakın albümü varken bizim müzik dehalarımız olan Münir Nurettin, bir Dede Efendi, Itri, Hacı Ârif Bey’in hiç bir albümü yoktur. Bu da sanata sanatçıya ecdat yadigarı eserlere gösterdiğimiz vefasızlığın bir göstergesidir diyorum..Özellikle kültür bakanlığının bu konuda önüne gelene devlet sanatçısı ünvanı verme işinden ziyade gerçek sanatçı ve gerçek eserleri buuşturarak bu konuda gerekli çabayı göstermesi dilek ve arzusundayım.."
Sevgili Perihan, dilek ve arzularına ben de aynen katılır, bu güzel yazın için seni gönülden kutlarım.
Selam ve sevgimle.
Tahihe altın harflerle adını yazdıran değerli şahsiyetlerden biri olan Dede Efendi üstadı anlatmak bayağı bir araştırma isteyen bir özverili çalışma olsa gerek..
başarmaya çalışmışsınız .Takdir ediyorum..duyarlı yüreğinize gönülden teşekkür ederim.slm.saygılarımla..