- 585 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SURİYE'DE NE İŞİMİZMİ VAR?
Özledik ata yadigârı güzellikleri, hiç mi hatırımız hukukumuz yok? Ne yani sınırları cetvelle çizenler mi hep oralarda hava atacak? Bizimde hakkımız olmalı, gezmek/görmek hal hatır sormak. Hem bizim daha çok akrabalarımız var oralarda. Elin büyük gâvurlarından daha fazla akrabaya sahibiz. Ne olmuş yani, bizim değilmiy di oralar. Belki onlara da angaranın bağlarını oynatmayı öğretiriz de beraber oynarız. Niye hep batı müziği, cazı müziği dinliyoruz.
Anladınız değil mi? bunların birer espri olduğunu. Gerçi şakada olsa içeriğinde gerçeklik payı vardır. Geçmişe çakılıp kalmıyoruz ama daha dün gibi sanki. Üzerinden koca bir kamyon geçmiş gibi her yer tarumar, her yer paramparça, ne düzen var, ne akıl kalmış, nede başka bir şey. Cellâtlar birbiriyle yarış içerisindeler.
Osmanlı gitti, dostluk bitti. Nerden nereye. Şimdi kaldı hatıralar. Ama o hatıralarda izleri silinemeyecek/saklanamayacak tarihi değerler var.
Ne kadar Osmanlı’yı belirli dönemlerde yaptığı bariz hatalarından dolayı eleştirsekte, şimdiki yenidünya düzencileri kan ve gözyaşından başka ne getirdiler oralara. Ne verdiler insanlara huzursuzluktan başka.
Orta Doğu’da leş kargaları gibi çoğaldılar, sömürmeye devam ediyorlar. Hala sömürü çarkını değişik usullerde insan hayatına dayalı olarak devam ettiriyorlar, üzerinde cetvelle çizim yapıyorlar, babalarının çiftliğinde kâhya konumundalar ve oraların yerli ve sahibi olanlara ikinci üçüncü sınıf vatandaş mesabesinde bakmaya çalışıyorlar ve de kan üzerinden siyaset yapıyorlar, olacak şey değil.
Şimdi düşünün: Bütün bu olanlar hep İslam coğrafyası dediğimiz halkı Müslüman olan toplumlarda oluyor. Kanları dökülenlere bir bakın, kanatılan yaralara bir bakın, nereleri oralar? Müslümanların yaşadığı yer.
Neye hep huzursuzluk/geri bırakılmışlık/mağduriyet/Anarşi/İç savaşlar/İtilip kakılanlar/açlığa mahkûm edilenler/anaların gözyaşı hep İslam coğrafyasında yaşanıyor?
Elbette yaşanır. Sözüm ona emperyalizme ses verenler/onun sloganlarıyla beyinlerine/kalplerine bilgi yükleyenler, sonunda sahibine benzeyecektir.
Mısıra bir bakın. Yeni gelen Sisi/Pisi Pisi kimin için kan döküyor? Kimin için orada. İsrail’in Mısıra girmesine gerek var mı? Savaşı İsrail adına kim sürdürüyor? Sisi/Pisi Pisi. O halde ciğeri kim yiyecek? Kanı beş para etmez İsrail.
Demek ki maşa varken, elin gâvuru ateşe elini uzatmıyor. Nasıl olsa onların menfaatini en iyi koruyacak beynini kiralamış yöneticiler bulunmuş ya da getirilmiş zorla. Onlarda sahibinin sesi olmaya devam edecekler, gayet tabi.
Geçen gün bir siyasi abimiz diyor ki: Senin ne işin var, Suriye’de.?
“Yapma be güzel abim, bari bunu siz söylemeyin!”
“Sanki: Evin erkeğine; eşinin, niye eve geldin Sen, Dercesine ?…”
Nereye gitmeliydik? Peki, Evde mi otursaydık.
Bizler evde oturalım, gâvur oğlu gâvuru gelsin, burnunun dibine kadar. Her şeyi karıştırsın, sen evde otur? Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın dercesine! Hangi mantık kabul eder bunu? Hangi akıl alır?
Biz karışmayız desek de, işimiz yok! desek de, Tarihi bir görev/misyon bu. Olaylar ister istemez seni buluyor. Kapına kadar gelmiş ateş. Ben bu işte yokum diyemezsin? Kaçamazsın bu sorumluluktan? Sen ne kadar inkâr etseler de evet sen bir Osmanlısın hala batılının gözünde. Olaylar o hale geldiki seni içine çekiyor, sen bundan kurtulamazsın. Ya oyunun kuralına göre davranacaksın? Ya da oyunun kuralını kendin koyacaksın. Kural koymaya gücü yetenler, dümeni hep kendi taraflarına kırıyorlar? Azizim.
Bizim kafamızı deve kuşu kuma sokmamız bizi kurtarmaz. Kafamızı hiç kaldırmadan olayların seyrine aldırmadan tam siper önümüze bakalım, elin gâvuru gelsin, parmağıyla istediği yeri döndersin, olayları istediği gibi kanalize etsin, bizde buna rıza gösterelim öylemi? Sonra soralım: Suriye’de ne işin var? Üsküdar da sabah oldu, Uyan da balığa gidelim.
Türkiye: eğer; “Yurtta Sus, Yurt Dışında da sus/pus olacaksa ve böyle bir politika ile devam edecekse: O zaman sessiz kalmak hakkıdır. Yukarıdaki soruda gidişata uygun sorulabilir. Ama, Türkiye: Aslanlar, bu bölge bendende sorulur? Benim burnumun dibinde, üstelik yüzlerce yıl bir tarihe imza atmış, aramızda hukuk oluşmuş, kültürel ekonomik siyasal sosyal ilişkiler ve dahi yüksek değerler bulunan bu bölge coğrafyasıyla akrabalık bağlarımızın olması dolayısıyla, bu insanlarla, sorunlarınız neyse bende bunlara tarafım/tarafsız kalmam mümkün değil, diyorsa ki diyor, çok şükür: O halde derin/dipten/stratejik/jeo politik/kültürel ilişkiler hesaplar/planlar/proğramlar yapmak mecburiyetindedir. Bu tarihi bir zorunluluktur. Hatta zorunlu bir keyfiyettir.”
Tahammülsüzlük dozunu aşan muhalefet yorumlarıyla her şeyin aksini savunmak görevini yapmak/tabanına mesaj yollamak demek, değildir. Önemli olan nedir, biliyor musunuz? Sel’in önüne seti çekerken, akışkanlığını/yıkımını/hızını yavaşlatmak gerekirde kanal ize edebilmek ve o suları içilebilir hale getirebilmektir. Şimdiye kadar ödediğimiz gözyaşı faturaları bir hayli kabardı. Sel gidip de kum kaldığı zaman, sen zamanında adım atmazsan, o enkazın çöplüğünü sana temizletirler. Zamanında yapılmayan bir müdahale sonuçta; aynen ilk yardım gibidir. Erken müdahale ya da olayları içinde olduğun bir konsorsiyumla bilgin dâhilinde yönetmek; zararı en aza indirebilmeyi sağladığı gibi, Tsunami tehlikesinden daha yıkıcı, Nükleer patlamadan daha kavurucu ve zehirleyici olan yan etkilerini de en aza indirebilir. Değilse; yokluğunla kesilen bu cezanın ağlaması sızlaması olmaz.
Türkiye bir itfaiye eri görevinde değildir sadece. Türkiye aynı zamanda yangını önceden görerek tedbir almak mecburiyetindedir. Büyük devlet olmanın kolay olmadığını bilmek gerekir. Hamasi sloganlarla insanları yönetemezsiniz. Büyük hesaplar yapıp, maceraya da girmeden somut adımlar atmak zorundasınız. Ama hesap iyi yapılmalı.
Eğer emperyalizmin gövde gösterisine ayak uydurup sus pus olursanız bu yaptığınız yanlışı pahalıya ödersiniz. Emperyalizme dur! Demek, ben insanım ve insanca bir hayat istiyorum diyen herkes için farzdır. Osmanlıyı yıkan emperyalizm bu günde aynı oyunları Gezi Parkı olaylarını körükleyerek gösterdi. Bir ağaç bahanesiyle ortalığı yıkanlar ve ”mesele gezi değil arkadaş, sen yine gel, diyenlerin esas maksadı hala anlaşılmadıysa ve gelişen olaylar okunamıyorsa bilin ki bunda: Vatanına karşı girişilen bir kinin/husumetin/sevgisizliğin bir eseri olarak telakki etmek gerekir diye düşünüyorum. .
Türkiye, bilhassa coğrafyasında nerede bir yangın varsa oraya gitmek mecburiyetindedir. Nerede bir tutuşmuşluk varsa üzerine gitmelidir. Artık ülkemiz olası ihtimalleri de önceden önleyebilme caydırıcılık stratejilerini de hayata geçirmek uygulamak zorundadır.
İsrail bölgeyi karıştırırken, biz:” hadi susalım mı diyeceğiz?”Rekabet olmalı ki: Bizler çalışmanın bereketini/hayatın şifrelerini/hayatın değerlerini/özgürlüğün bedelini/ve çalışmanın abc sini iyi öğrenelim. Ne kadar iyi silahlara sahip olsan yetmiyor, mesela yazılım kodları sana ait olmadığı müddetçe kullanamıyorsun bunları. O halde: Birlik içerisinde çalışmak, çalışmak ve de çalışmak. Başka yolu yok.
Evet, iktidar ya da muhalefet olarak elbette eleştiri olacak. Ama hepside lütfen bizim, devletçi misyonumuza/atalarımızın kemiklerini sızlatacak varyasyonlara dönüşmesin. Bize Suriye’de ne işiniz var diyenlere bizde soralım. Onların Çanakkale’de ne işi vardı? Anzakların ne işi vardı? Şimdi ki büyük gâvurların ne işi var, oralarda? Rusya niye boş durmuyor? Putin, Rusya’yı tam bir Çarlık Rusyası hayali ile büyütüyor? Onlar büyürken biz, bizler niye birbirimizi yiyelim değil mi?
Yalnız şu biline: Biz asla ve kat’a emperyalizm peşinde koşanlardan değiliz. Amacımız insana saygı ve onun gelişimini desteklemek ve ona insanca yaşama hakkı tanımaktır.
Düşünebiliyor musunuz: Daha dün nerdeyse Hatay’da ki sınırlar kalkma noktasına gelmiş, geçişler kolaylaşmış, ticaret artmış, ziyaretler geliş gidişler artmış, ikili bakanlar anlaşmalar imzalıyorlar, ortak işbirliğine her konuda gidiyoruz, hatta ABD saldırısına karşı bizzat, Esed’i savunan bizler iken, bugün derin karışıklık sonucu bunların hepsi bir anda bitiverdi. Hiç bir art niyet düşünmeden ve siyasi polemiğe girmeden aklıselim bir şekilde düşünelim. Hangisi daha iyiydi.2004 yılındaki güzel gelişmeler mi? 2013 yılında şimdiki yaşadıklarımız mı? Bir anda bu duruma nasıl geldik? Bunun cevabını bu ülke insanlarıyla birlikte bu devletleri yönetenlerin akıllıca ve mantıklıca açıklamaları gerekir.
Türkiye, ancak bilinçli bir toplum ve ne yaptığını bilen insanıyla ayakta kalabilir. Birbirimize tutunup güç yaparsak, bu güç bizi, hem bölgemizde hem de dünya da daha iyi yerlere getirecektir. İdrak: Geleceği sezen ve ona göre geliştirilen uzun stratejiler ve akıl hesaplarıyla, tarihi bağları güçlendirmekle, değerlere sahip çıkmakla yürür/yürütülür. Yeter ki bizler ayna’da kendi fotoğrafımıza ve kendi tarihimize iyi bakalım. Kimsenin oyuncağı olmadan, bizlerle oyun oynamak isteyenlere de anladıkları dilden oyunlarına karşılık vererek hayatımıza devam edelim. Hüzünlensek de kalemiz sağlam. Daha da sağlamlaştırmak ise; tamamen kendi elimizde.
Yusuf Erdoğan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.