- 644 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Başka Saatler
Keşke gözlerim kulaklarımın duyduklarının sağlamasını yapabilseydi. Yıllar sonra da hala ne kadar güzel olduğunu söyleyebilseydim keşke.
Konsolun üzerindeki mavi kutuda duruyor ilaçlarım. Hem bedenim, hem aklım gayet zayıf düşmüş durumdalar. Onları kendilerine getirmeye çabalıyoruz doktorlar ve ben. Aslında çok önce taşınmalıydım bu şehirden. Havası kirli, kalabalık, gürültülü bir yer burası. Hiç iyi gelmiyor bana kötülüyorum bu şehir yüzünden.
Fakat parmak uçların, saçların, tırnakların, sesin, nefesin değmiş bu şehirdeki kaldırımlara. Suyundan içmiş, denizinde yıkanmışsın. Ağaçlarına salıncaklar kurmuş çocukluğun. Genç kızlığının acemi aşklarını bu şehirde yaşamışsın. Ve nihayet, sen olmuşsun bu şehirde. Büyümüş serpilmişsin.
Biraz bisküvi? Çay da geliyor. Sana ikram edebilecek başka şeyim yok. Beni çeşitli sıvılarla haplarla besliyorlar. İstersen perdeleri aralayabilirsin. Güneş canımı yakmasın diye kapatıyor hemşire kız. İyi bir insan, işini de iyi yapıyor. Fakat fazla meraklı. Bir keresinde saçlarını sakladığım keseyi bulmuş. Getirip gösteriyor bana. Yetmezmiş gibi soruyor bunlar kimin diye.
Ne oldu? Ürperdin sanki. Tabi ya nasıl da unuttum klima açık. Odamın havasını temizlemek başka türlü mümkün olmuyor. Kumanda sehpanın üzerinde olacak kapatıver bir zahmet.
İlk karşılaştığımızı hatırladın mı? Elini sıkarken protez kolumun pili bitivermişti. Belli etmemiştin ya, acımış olmalıydı elin. Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar gerçek bir organın yerini tutamıyor protezler. Ne tuhaf. Kafatasında platin, kolları protezden yapılmış, yatağa mahkum birinin doğallıktan gerçekten söz edip durması.
Sahi sen neden gelmiştin? Yok doğru soru neden gitmiştin olacaktı. Yıllar var ki bu sorunun yanıtını arıyorum. Çirkinliğime, kötürümlüğüme, günden güne çoğalan sızlanmalarıma alıştığını düşünmüştüm ben. Neden gitmiştin artık merak etmiyorum aslında. Kimin neden gittiğiyle değil kimin neden geldiğiyle ilgileniyorum artık. Şu kapıdan içeriye elinde bir poşet pamukla girmesini bekliyorum hemşire kızın. Fişimi çekip sonra bütün deliklerimi tıkamasını. Sonra toprağın gümüş pırıltısında kaybolup sonlanmayı bekliyorum.
Onca acı, onca sıkıntı, onca kahır. Bütün bunlara rağmen geçen pazar günü tam yüz yaşıma bastım inanabiliyor musun? Kardiyologum bir doğum günü pastası yaptırmış. Kalp şeklinde ve üzerinde tam yüz mum vardı. Hepsini üfledim. Bu sizin kalbinizin elektrosu diye espri bile yaptı hınzır adam.
Çayını iç soğumasın. Hem avuçlarını ısıtır çay bardağındaki cılız sıcaklık. Ne kadar üşümüş ellerin. Klimayı kapatmadın mı yoksa sen? Kumandayı bulamadın anladım. Dur hemşireyi çağıralım. Ne yapıyor o öyle? Pamuk kokusu sardı her yanı?
YORUMLAR
Yüz yaşında ve protez kolllu biri için oldukça canlı bir yazı olmuş)))))))
Şaka bir yana hayatın içinden o kadar güzel bir kesit sunmuşsunuz ki o kadar olur dedim. Güzel dediğim yaşananlar değil tabii ki. Her an fişinin çekilmesini bekleyerek yaşamanın nesi güzel olabilir ki zaten. Güzel olan böyle bir acıyı pek de sızlanmadan, kahırlanmadan, ağlayıp göz yaşı dökmeden, merhamet dilemeden ifade edebilmek. İşte ustalık burada.
Çok çok beğenerek okudum yazınızı. Kutlarım.
Selam ve sevgilerimle.
Yazılarınızdan mahrum bıraktınız bir ara yoksa bana mı denk gelmedi çalışmalarınız.. Sarsıcı bir yazı okudum kaleminizden. Elemler, hüsranlar ve acılar sadece yazılarda kalsın, Düşündürücü idi yazılanlar.
Kaleminiz daim olsun, mutlulukların eşiliğinde. Ve kaleminiz, yüreğiniz dert görmesin.
Sağlıcakla kalın.