- 887 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
H A C I M U H A R R E M H O C A
T A Ş E L İ K A N D İ L L E R İ
H A C I E M M İ MUHARREM HOCA
HACI EMMİ lakaplı Muharrem Ahmet, XIX. yüzyılın 4. çeyreğinde( 1885 yılında ) Taşeli Bölgesinde Karaman- Sarıveliler/ LEMOS (Esentepe) köyünde doğar. Babasının ismi Ahmet Muharrem ve Annesi Aza Osman’ın kızı Emine’ dir. Bilinen seceresiyle en büyük dedesi Hüsam Çelebi’dir. Babası Tat Ahmet’in amcaları; Osman, Abdullah, Süleyman ve Ahmet’tir. Kendi amcaları ve babası nın kardeşleri: Hasan Hüseyin, Deli Osman, Abdurrahman’dır.
Hacı Emmi, dünyaya gözlerini açma şerefinin üzerinden 6 ay geçmeden an nesi Emineyi kaybeder. Annesi Hak’kın rahmetine kavuşur. Bunun üzerine ba bası Tat Ahmet, aynı sülale (kabile)den amcası Osman’ın kızı Şerife ile evlenir. Yetim ka lan muharremin bebekliği üvey Annesi Şerife’den ziyade teyzeleri Fadime (Akbaş), Ayşe(Okumuş), Fatma (Yıldız)nın bakımında geçer. Çocukluğu ise da yıları Mehmet(Akın) ve Hüseyin (Baştuğ) un himayesinde büyür. Yinede çocukluk çağı eza, cefa, müşkülat ve masumiyet içindedir. Anasız bu fani dün yada yaşama tutunmak, büyümek, kolay olmasa gerekir. Annesiz büyümenin acısı ve üzüntüsünü yaşamı boyunca yüreğinde hep hisseder. Üvey kardeşleri Havva (Baysal), Zeliha(Baştuğ) ile Abdullah( Yıldız), İbrahim ve Ali(Yıldız)nin dünyaya gelmesiyle birlikte önceleri üvey annesinden gördüğü sevgisizlik ve öz- üvey çocuklar arasındaki ayrımcılık duygularını bilahare babasından da hisset meye başlar. Aile içinde hep dışlanıp ötekileşir. Sanki kapının dış mandalı olduğu hissine kapılır.
Hacı Emmi Muharrem Ahmet, küçük yaşta dayısı Mehmet tarafından Lemos Köyündeki Emir Musa Paşa Camisinde bulunan Paşa Zaviyesine hafız olması için öğrenci olarak verilir. Burada aldığı dini dersler ile küçük yaşta azimüşan Kur’An’ı Kerim’i hatmederek hafız olur. Yaşı ve fiziki yapısı itibariyle çocuk luk devresinin masumiyetin atlatıp gençlik çağına doğru adım atmasıyla birlikte kendisine karşı aile ocağında sergilenen dışlanma ve horlanmayı iliklerinde iyice hisseder. Sıcak bir çorba, ana kucağı gibi sımsıcak bir döşek ve saçını okşayan şefkatli bir baba elinden mahrum olarak serpilip gelişir. Bu durum Muharrem Ahmet’in yüreğinde kine dönüşerek hırçın ve saldırgan bir kişilik yapar. Ancak bu hırçın ve saldırganlığı sadece kendi ailesine karşıdır. Hanesinden dışarıda ki büyüklerine karşı oldukça sevecen ve saygılıdır. Tüm akrabalarını hep korur, kollar ve sever. Bu hasletinden ötürü "Yanık Hacı" olarak da tanınır.
Babası Tat Ahmet, güçlü ve kuvvetli olan Hacı Emmiye bütün ağır işleri yap tırır. Babasının keçilerini kışın soğuk günlerinde Taşeli Bölgesi orta Toros Dağ larının başında Lamos Antik Kalesi civarında meraya otlamaya götürür ve aç-su suz, yalın ayak çarıkla akşam evine dönerken sırtında dağdan odun da getirir. Hacı Muharrem, getirdiği odun ocakta çıtır, çıtır yanarken ocağa yaklaşıp ısına maz, ıslak olan üzerindeki giysileri kurutamaz. Odanın ıssız bir köşesine iyice siner. Evde yapması gereken bir işi yoksa hemen ya dayılarının ya da teyzeleri nin evine gider. Orada karnını doyurur, üzerindeki ıslak giysilerini kurutur ve sonra evin bir köşesinde geç vakte kadar ibadetle ilgilenir.
Muharrem Ahmete, büyükleri tarafından küçük yaşından itibaren Hacı Muhar rem diye çağrılması, bu isimle sevilmesi babasının ismini verdiği dedesi "Hacı Muharrem Ağa"dan ileri gelmektedir. Dedesinin ismi de Muharrem dir. Büyük dedesinin ismi ise Hüsam Çelebi’dir. Doğuşundan itibaren kekeme konuştuğu i çin babası Tat Ahmet lakabıyla daha çok anılan babası oğluna özellikle Muhar rem adını vermiştir. Kekemelik Muharrem hocanın sülalesinde irsi/ genden kay naklı bir hadise olup bilahare benzer vakayla kız ve erkek kardeşlerinin zürri yetinde karşılaşılır.
Dedesi Hacı Muharrem sülalesinde, soyunda, köyünde,yöredeki Türkmenler arasında sevilen, saygı gören bir eşraf kişiliktir. Kendisi Lemos köyünde yerle şik düzene geçen bir Türkmen olup sağlığında islamiyetin beş şartından birisi ve Allah emri olan Hac faraziyesini yerine getirdiği için soydaşları, köylüleri Ona "Hacı Muharrem" olarak hitap etmiş ve söylemiştir. Lemos köyünde hep bu isim le anılmakla birlikte köydeki sülalesi, obası da kısaca "Muharremgiller" mahla sıyla anılır olmuştur. Böylece torununa da HACI MUHARREM denilmektedir. Nede olsa dedesi Hacı Muharrem ve onun ismini yaşatacak, sürdürecek olan to run Muharrem olup halen Lemos köyünde bu sülale varlığını yaşayarak sürdür mektedir.
Hacı Emmi Muharrem Hoca, 1908 yılında ikinci meşrutiyetin ilanından önce köyünden ayrılır, Önce Ermenek’te Hacı sofu ve Hacı Metinlerin himayesinde o lan zaviye ve tekkede bir müddet tahsil yapar. Sonra yine tahsili için Konya’ya gider. En büyük amacı; aile içindeki baskı ve ayrımcılıktan kurtulmakla birlikte fıkıh konusundaki tahsilini medreselerde sürdürmektir. Zira köyündeki yaşamı artık çekilmez olmuştur. Onu bu durum istemediği halde ailesine karşı hırçın ve acımaz duyğular içine sürüklemiş ve özellikle babasına karşı her ortamda maddi zarar verir hale getirmiştir. Yaşadığı acıların, çektiği ızdırabların kaynağı olarak babasının şahsına karşı tutum ve davranışlarını görür. Üvey kardeşleriyle bal, kaymak geçinip onları hep himaye eder.
Hacı Emmi Muharrem’in babasına karşı kini, yeni yetme gençlik yıllarında saplantı halinde sürüp eyleme dönüşür. Nitekim bir yaz günü öğle namazından sonra iki arkadaşı ile babası Tat Ahmet’in Zehren deresi mevkisinde bulunan arı lığına gider. Lemos’ta arıcılık gelişmiş vaziyettedir. Kütük kara kovanların bir kaç tanesinin petek balını habersizce alırlar. Bal teknesindeki balı tam yemeye geçecekleri esnada Tat Ahmet arılığa gelir. Hacı Emmide bal teknesinin üzerine saman atarak gizlemeye çalışır, babası bu hareketi görür ve ;
"-Hacı, kovandaki balı el, alem arkadaşlarınla yiyeceğine ve samana karıştıraca ğına evde kardeşlerinle yesen daha iyi olmaz mı" der.
Hacı Emmi de; "-Benim kardeşlerimle beraber evde yemek, bal yiyeceğimi şimdi balı görünce mi aklına geldi?" der ve oradan ayrılır. Yürekte köz olan bu öfke asla bastırılamaz ve hiçbir söz, kuvvet dindiremez. Korlandıkça korlaşır.
Yine Hacı Emminin babası Tat Ahmet’in keçi ve oğlaklarından zaman zaman eksilmeler, kayıplar oluyormuş. Hayvanın her kayboluşunda Tat Ahmet Ağa, çobana keçinin, oğlakın akıbetini sorar ve Çobanda; Canavar ( Kurt) yedi deyip hadiseyi geçiştirirmiş. Tabiî ki bu hadise bir yaz boyunca en az On adedi geçip keçiler birer birer kayboldukça Tat Ahmet Ağa durumdan şüphelenerek Çobana; "Güttüğün sürüde komşuların davarıyla birlikte en az yüz elli- iki yüz davar var . Bu senin canavarlar hep bizim keçileri seçip telef ediyor. Komşuların hayvan larına hiç elleşmiyorlar, Benim keçilerde ve hele en iyisinde acaba bir işaret, en mi var. Bu nasıl iştir de, canavar hep bizim sürüye ve benim keçilere dadanıyor? anlamadım" deyip çobanı sıkıştırır. İşinden olacağını anlayan Çoban da;
"-Ahmet Ağam senin keçileri oğlun Hacı Kurt ve çakalları birer birer arkadaşları ile dağda yiyor, ben ne yapayım" der.
Hacı Emmi yokluğun ve yoksulluğun kol gezdiği o yıllarda babasının sürü sünden kendi hakkı olduğuna inandığı keçileri dağda çobandan alıp, arkadaşları ile yine dağda kendilerine ziyafet çekermiş. Hem eğleniyorlar hem de eğlenirken babasına ders vermek istiyor.
Hacı Emmi Muharrem Hoca tahsili için köyünden ve sonra Ermenek’ten ayrı lınca Konya’daki medreselerde tahsiline devam eder. Hoca’nın sesi çok tizdir. Akustiği olan kubbeli camilerde Kur’an-ı Kerim kıraatı cemaat tarafından çok beğenilir. Müdavimi olduğu Konya Kapı Camii cemaatından bir zat-ı Muhterem hocaya halını, hatırını sorup yardım eder. Aynı kişi yıllar sonra Muharrem Hoca nın dişlerini tedavi ettirip takma diş yaptırır. Bu arada Muharrem Hoca Kurtuluş savaşı yıllarında Konya’da kaldığı süre esnasında Kuvayı Milliyenin maiyetinde köyünden bazı kişilerle (Eniştesi Tel Alisi, Hacı Omar…gibi) beraber çalışır.
Hacı Emmi Muharrem 2.meşrutiyetin ilanından önce ayrıldığı Lemos köyüne Cumhuriyetin ilanından sonra döner. Nede olsa gurbetın ayazını yediği için yor gun, bitkin vaziyettedir. Amma, oldukça gururludur. Bu gurur; hem kurtuluş sa vaşının kazanılıp Cumhuriyetin ilan edilmesinden ve hem de köyden ayrılma sına neden olan tahsilini tamamlayıp amacına ulaşmasından kaynaklanmaktadır.
"İnsan ömrü için yolun yarısı 35 yaşıdır derler" deyimine rağmen 39 yaşına eri şen Hacı Emmi, halen evsiz, barksız, çocuksuz ve çulsuz, pulsuz vaziyette ömrünü geçirmektedir. Bu duruma üzülen Hacı Emminin dayıları ile teyzeleri bi ran evvel evlenmesi ve yurt, yuva edinip çoluk, çocuğa kavuşması için el ele verip yardımcı olurlar.
Nitekim Lemos Köyünden Abdurahman Ağanın torunu ve Ali Ağa- Kör Ay şe kızı Meryem’le 1925 yılında evlenir ve Babasının köye gelen yabancı misafir leri kabul edip ağırladığı evine bitişik tek odalı mekana yerleşir. Yeni evli çifte tüm hısım ve akrabalarının yanı sıra özellikle eşi Meryem’in teyzeleri Emiş (Bakır), Fadime (Kökçam), Fatik (Pınar) ve Sultan(Çelebi) imkanları ölçüsünde fazlasıyla yardım ederler.
Hacı Emmi Muharrem Hocanin bu izdivaçtan Süleyman, Ali (Yıldız), Emi ne(Kurt), Sultan(Keskin) Ahmet(Yıldız) ve Osman (Yıldız) isminde altı evladı o lur. Ancak Süleyman genç yaşta Silvan’da asker ocağında vefat eder. Oğlunun genç yaşta Hak’kın rahmetine kavuşması Hacı Emmiyi yaşamı boyunca çok etki ler. Hacı Emminin Oğlu Süleyman’a, dedesinin kardeşi, büyük amcası Süleyman’ın adını isim olarak verir. Süleyman’da askere gitmeden çok haşarı, ele avu ca sığmaz, gözü pek bir delikanlıdır. Bir nevi Hacı Emminin gençliğini çağrış tırır. Ayrıca Süleyman, yiyecek seçen, her yemeği yemeyen birisidir. Askere git meden önce komşu Uğurlu köyünden Nergiz adında bir bayanı kaçırıp evlenir. Hoca bu evliliği zamansız bulup onaylamaz. Süleyman eşiyle biraz yokluk çeker ve Aradan altı ay geçmeden askere gider. Diyarbakır/Silvan’da aynı köyden asker arkadaşı Mehmet Baysalla askerlik ederken Süleyman vefat eder ve oraya defnedilir.
Genç yaşta Rab’bine yürüyen evlatdan dolayı Hacı Emmi, yüreğinde hep ev lat acısını hisseder. Hatta bir yaz günü Hacı Emmi köylüleriyle Sarıveliler’de kurulan Karacaoğlan Türkmen Cuma pazarına gider. Merkebine binip yolda gider ken bir çeşmenin başında iki kişi görür ve Hacı Emmi yanındaki köylülerine: "-Süleyman’ımın kokusunu aldım. Onun Hakka yürüyüşünde yanında olan asker arkadaşı çeşmenin başında oturuyor" der ve selam vererek çeşmenin başında merkepden iner. Hacı Emmi hemen delikanlıya sarılır ve ağlamaya başlar, sonra oğlu Süleyman’ı sorar. Delikanlı aniden gelişen bu duruma şaşırır ve Amca yok sa sen Lemos Köyünden asker arkadaşım Süleyman’ın babasımısın der. Hacı Emmi, gözyaşlarını elinin tersiyle silerek Evet, evladım. Bana Süleyman’ımı anlat. Sende Onu görüyor, buluyor ve kokusunu alıyorum. Ananın ve evladın kokusu, uzaklardan meltem olur eser, yüreğinde hissederek hazlanırsın der.
Hacı Emmi Muharremin, Abdurrahman oğlu Ali ( Mutlu) Ağa kızı Meryem ile izdivacından Süleyman, Ali, Emine( Kurt), Sultan( Keskin), Ahmet ve Osman (Yıldız) olmak üzere altı kişilik bir aile olur. Ülkede kurtuluş savaşının sona ermesi ve barışın sağlanmasıyla birlikte Cumhuriyetin ilan edilmesi yoklu ğun ve yoksulluğun önünü kesmemiş ve insanlar her mekanda imkansızlığın ve fakirliğin acılarını dindirip karnı tok ve sırtı pek yaşamak için büyük uğraşlar vermeye başlamıştır.
Hacı Emmi, artık Muharrem Hocadır. 1925 yılında tekke ve zaviyelerin res men kapatılması sonucu (Lemos köyünde de Paşa Zaviyesi, Molla İsmail Zaviye si, Hacı Ali Zaviyesi ve Şıh Kasım Zaviyesi kapatılır ve tüm vakfiyeleri satılır) ilmini aldığı mesleği icra edemeyen Hacı Emmi, evinin geçimi ile çoluğunun- çocuğunun nafakasın ramazanı şerifin gelişine göre kış aylarında Konya’nın Kulu, Kadınhanı ve Antalya’nın Alanya ve Gazipaşa ilçesi köylerdeki camilerde melle imamlık yaparak temin etmeye başlar. Hacı Emminin sesi, çok güzel, su gibi akıcı, billur ve berraktır. Kur’an- ı Kerimi çok güzel tilavet eder ve dinleyenlerin ruhunu okşar. Onun sesinden Kur’an dinleyen insanlar çok etkilenip göz pınarları yaşla dolar.
Taşeli Platosu orta Toros Dağları yaylaklarında Göksu’nun kolu Ermenek ko luna akan Fariske Çayına mücavir 1300 rakımlı yaylalarda konuşlanmış ve tarihi geçmişi Romalılar döneminden öncesi Hititler/Luviler kavmine kadar uzanan tarihi Lemos Köyünde ailesel yaşamını sıkıntılı şekilde geçiren Muharrem Hoca, köyün civarındaki meralarda ve ormanlık alanda tarıma elverişli yerlerin, alan ların ormandan temizlenip ekenek olarak kullanılması için köylülere öncülük eder. Böylece Köyün iki oluk mevkisindeki mera emmi oğlu Etli Abdullah’ın muhtarlığı döneminde ekenek olarak paylaşılır. Hoca efendi paylaşım esnasında ihtiyar heyetinin haksız tutumu üzerine emmi oğlu Abdullah ile kavga edip ya ralar. Böylece yörede hüküm süren yiyecek yokluğunun, kıtlığının ve yoksulluğun önüne geçmeyi amaçlar.
Ayrıca Muharrem Hoca Atatürk inkılaplarını içten ve çoşkuyla destekler ve savu nur. Nitekim Lemos köyünün idari yönden bağlı olduğu Fariske (Göktepe) Nahi yesinde açılan ilkokula oğlu Aliyi gönderir ve köyündeki diğer çocukların da okula gitmesi için babası ve annesi ile görüşüp onları ikna eder. Bu hareketi, davranışı ve eğitime verdiği destek o dönemdeki Nahiye Müdürü Akif Beyce takdir edilir. Bu işbirliği sonuncunda Nahiye Müdürünün talimatları ve Lemos Köyü muhtarı ve annesi Emine’nin de amcası Gedik Abdurrahman’ın oğlu Etli Abdullah(Yılmaz) ın da destek vermesiyle birlikte köy sakinlerini imece, anğar ya usulü şeklinde çalıştırması müteakip Lemosun köy içi yolları yeniden plan lanıp, yapılır. Halen köyün mezarlık/ Aşağı pınar mevkisine köy tarafından gi rişte taş döşemeli yamaç yol, o günlerin eseridir. Lemos köyünün evleri bitişik ve bahçeli nizamda planlanmış olduğu halde günümüzde her konutun önüne kara yolu vasıtası ulaşmasının yanı sıra köy içi yollar iki arabanın geçebileceği genişliktedir.
Yokluk ve yoksuluktan, kıtlıktan bunalan Lemos Köyü sakinleri köy civarın daki bir merayı ekenek yapmak için aralarında paylaşırlar. Muharrem Hoca’yada köyün Beştekneli Ellez boğazı mıntıkasında Çingen çayırı denilen işi, emek gücü çok fazla olan taşlık ve çayırlık bir yeri verirler. Esasında bu yeri bu özel liğinden dolayı başkası beğenmez. Çalışmayı çok seven ve bedenen çalışmaktan yılmayan Hacı Emmi, verilen bu yeri hububat ekilecek yer haline getirmek için Ramazan-ı Şerifin yaşanıldığı bir haziran ayı içinde yakınlarını toplayıp buraya çalışmaya götürür. İnsanlar gündüzleri oruçlu oldukları için istirahat edecekler ve iftar ile sahur vaktı arasında geçen sürede çalışacaklar. Böylece kişilerin iş gücünden en yüksek verim alınmakla birlikte dini vecibelerini de yerine getirmiş olacakları için kimse zarar görmeyecek.
Eşi Ali ağa kızı Meryem iftar için bir kazan bulgur pilavı pişirir ve yanına da üzüm koruğundan sulandırılmış semizotu (töymeken) salatası yaptırır. Ancak sahurda oruç tutmak için çok güzel yemek yiyen ve iftarda da oruçluymuş gibi tı ka basa karnını doyuran bazı kişilerin ve gençlerin oruç tutmadığını, riyakarca davrandıklarını hem sezinler ve hem de tespit eder. Bunun üzerine merada iftarı yapıp akşam namazın eda ettikten sonra 15 kişiyi bulan avaneleri toplar. Bu ki şilere"Hazreti Allah’ın islamiyetle ilgili tüm emirleri ve özellikle günlük beş va kit namaz ve on bir ayın sultanı Rama zan-ı Şerifin vecibeleri, yerine getirilme şartları konusunda kısa ve öz açıklama yapar. Muharrem Hoca kısaca;
"-Ey evlatlarım, hısımlarım ve yeğenlerim. Müslüman bir İnsanın Allaha karşı bedenen yerine getirmesi gereken en önemli ibadeti ve kulluk görevinin göstergesi Namaz ile Oruç’dur. Bu iki farz emir, bedeni ibadettir. Kişinin iradesiyle, akli kararıyla yerine getirilir. Dinimizin direği namazdır. İnsan namazla hayat bulup huzura kavuşur. Esasında insan ibadetini Allah rızasını kazanmak için ya par. Bizlerin bu ibadetin sevabına ihtiyacımız var. Allah-üTea’nın bizim ibadetimize ihtiyacı yok, ihtiyaç sahibi olan, ibadet sonucu kemale erecek olan biziz."
"-Namaz; biz kulların Yaradan Allaha bir nefes mesafesi ve kirpikler ile göz arası kadar yakınlığını, dostluğunu sağlayan miracıdır. Bu miracınızı asla aksa tıp geçirerek borçlanmayın. Namaz, Kişinin nefsini terbiye edip ruhsal olarak dünya nimetlerinden arınmasını sağlar ve Allah’a yakınlaştırır, dost yapar. Tak va içinde yaşamasını sağlar.”
“-Oruç ise; İnsanların Allah’a karşı kulluğunun göstergesi, kul olmanın direnci ve sabrının nişanesidir. Oruç, Allah için gösterişsiz ve özverili yapılan ibadettir. Kur’an-ı Kerimin 114 süresi ve ayetleri, Allah Emri olduğu için birbirine karşı üstünlük derecesi olamaz. Hepsi Allah emri, kelamı olup Kur’an-ı Kerimde açık lanan İslamiyetin temel şartlarıdır.”
“-Öyleyse vakit namazlarını kılmadığınız da Allah’tan ve kuldan çekinmeyip de neden orucu tutmadığınız halde kuldan bu durumunuzu gizlemeye çalışıyor, tutarmış gibi yapıyorsunuz? Ancak, kulu kandırabilirsiniz, gösteriş yapabilir siniz. Amma, Yaradanı asla. Riyakar olmayın. Yaradana karşı bedeni ibadetle rinizi her ortamda eksiksiz yerine getirin. Bedeni ibadetlerinizi noksansız huşu i çinde yaparsanız mali (Hacca gitmek ve Zekat vermek ) ibadetlerinizi yapacak imkana kavuşursunuz. Allah bu dünyada takva içinde çalışıp yaşayan her kuluna dilediğini elbet verecektir" der.
Muharrem Hoca ailesinin geçimini temin etmek amacıyla kış aylarında Taşeli Toros Dağlarının yayla ve sahilinde konuşlanmış köylerde ki camilerde melle imam olarak çalışır ve köy halkını, çocuklarını dini konularda eğitmekle birlikte günlük sorunlarının çözümüne de yardımcı olur. Nitekim köylüler çocukları doğ duğunda ve ya hastalandığın da iyileşmesi ya da hayvanları dağda kaybolduğu zaman yabani hayvanların yememesi ve yaşamlarında karşılaştıkları diğer sıkın tılarının giderilmesi için hemen Hocaya koşarlar ve olayın mahiyetine göre muska yazmasını isterler. Muharrem Hoca bu isteği Allah rızası için meccanen yerine getirir. Köylülerin bu dilekleri yerine gelip memnuniyetleri arttıkça Ho caya karşı hal, hareketleri ve saygıları, sevgileri artıp tutumları farklılaşır.
Muharrem Hoca yaz aylarında kendi köyü Lemosa dönünce imamlık yaptığı Yukarı Şıh köyünden bir vatandaşın çocuğu rahatsızlanır. Muharrem Hocaya muska yazdırmak isterler amma hoca yoktur, köyüne gitmiştir. Bunun üzerine köylerine çömlek, çanak satmaya gelen Lemos’lu bir satıcıya Muharrem Hocayı sorarlar ve durumlarını anlatırlar. Satıcı, muskayı kendisinin de yazabileceğini söyler ve bir muska yazıp verir. Ancak köylünün dileği gerçekleşmez, çok üzülür. Muharrem Hocanın ilmine karşı saygı, sevgi ve güven bir kat daha artar.
Yine Muharrem Hocanın yeğeni Osman ( Akın), parasını cüzdanıyla birlikte sakladığı yeri unutur. Parasını arayıp bulamayınca evden çalındığı hissine kapılır. Dayısı olan Hacı Emmiden parayı çalanın bulunması için nohutun duay la okunmasına yardımcı olmasını talep eder. Hoca yeğenine;
"-Bu konuda yardımcı olamayacağı, Kur’an-ı Kerim ayetlerinin suiniyetli olarak insanlığın zararına kullanılamayacağını" açıklar. Ancak komşu köydeki Göktekkeli Hocanın kendisinin de hocası olduğu ve Onu ziyaret edip selamını iletmesi, Göktekkeli Hocanin yardımcı olabileceğini, bu tür günahkarlıkları yaparken gör düğünü, size de yardımcı olabileceğini sandığını" söyleyip isteği geri çevirir.
Bunun üzerine yeğen Osman Fariske’ye gidip Göktekkeli Hocayı ziyaret e der. Göktekkeli Hocanın talimatı üzerine parayı çaldığından şüphelendiği üç ki şinin adını anarak her gün sabah ve akşam namazından sonra otuz üç nohut ta nesinin her tanesi için doksan dokuz defa bildirilen Ayeti Kerimeyi okuyup içi yarısına kadar su dolu testinin içine atar. Çömlekteki nohutlar şişip çatlayınca cüzdanı çalan kişinin de aynı akıbete uğrayacağı ümit edilir. Hocanın yeğeni bu işlemi eksiksiz yapar. Fakat aradan bir hafta geçince Hacı Emmi yeğeni Osman’ın ateşli hasta olduğunu, vücudunun çeşitli yerlerinde kan çıbanı çıktığını duyup evine ziyarete gider.
Bu arada Yeğenine sorar. "-Para cüzdanı çaldığından şüphelendiğin kişiler i çin nohut tanesi okutuyor musun?" der. Evet cevabın alınca yeğeni de bu sefer ;"- Üç kişinin kim olduğunu?" sorar, Yeğeninin bildirdiği üç gencin sağlık durumunda her hangi bir değişiklik, bir hastalık belirtisi görülmez. Hasta olan yeğenidir. Hacı Emmiye hissi kalbel vuku (Önsezi) olduğu için nohut okuma işini bırakmasını ve çömleğin içinde okunmuş nohutları bir çukurda yakmasını ister. Muharrem Hocanın yeğeni cüzdanın akıbetiyle ilgili kişiler arasında ken disinden şüphelenmediği için sadece hasta olmuştur ve aradan bir aya yakın süre geçince kaybolan cüzdan yeğen Osman’ın çocuklarınca bulgur çuvalının içinde bulunur. Cüzdanı oraya yeğeni saklamış ve bilahare bu eylemi unutmuştur. Cüz danı çalan falan olmamıştır.
Muharrem Hoca Lemos köyüne gelen yolcu, çerçici ve benzeri misafir ki şiler için iaşe ve ibade imkanlarının sağlanması, sıcak bir ortamın temin edil mesinin en önemli bir ihtiyaç olduğuna inanarak Köy Odası uygulamasını evinin bitişiğine yaptığı iki odalı mekanda tekrar uygulamaya geçirir. Dedesi Hacı Muharrem zamanında da sürdürülen ancak bilahare kıtlık ve yokluk yıllarında kapatılan "Muharremgillerin Köy Odasını" yeniden açar. Köy Odasının hayır ka pısı olduğunu bilir. Zira Lemos Köyü Ermenek’ten Alanya - Gazipaşa hattında önemli bir konaklama yeridir. Tarihi geşmişi olan bu köyde zaviyelerde ka pandığı için böyle bir mekana çok büyük ihtiyaç vardır. Ayrıca insanların ortak kullanımını için yapılan hayır eserlerini yapan kişilerin amel defterleri ilelebet sıratı mustakime kadar kapanmayacağının bilincindedir.
Nitekim Muharremgillerin misafir ağırlama odasında kalan, misafir edilen bir çerçici (satıci) ile Muharrem Hoca’nın oğlu Ali’nin yolu, Alanya’nın dağ köylerinden birisinde akşam namazını geçe bir vakitte kesişir. Akşam vakti bar daktan boşanırcasına yağmurun yağdığı bir güz günü akşamıdır. Muharrem Hoca’nın oğlu ulaştığı köyün girişindeki evin avlusuna bakır yüklü katırını sürer ve ev sahibini bilgilendirmeden katırın yükü bakırları yıkmaya başlar. İliklerine kadar sırılsıklam ıslanmışlardır. Evin önündeki gürültüye evin 15-16 yaşların daki oğlu dışarı çıkıp bakar ve iki kişilik bir misafir gurubu olduğunu görür. Ev dede misafir olduğu halde hayvanın yükünün indirilmesine, ahırda yemlenme sine yardımcı olup misafirleri üst kata davet eder. Evde bir başka kişi daha tanrı misafiri bulunmaktadır. Akşam yemeği yenmiş ve namazlar eda edilmiş yatsı namazının beklendiği vakittir. Ev sahibi Ahmet Ağa yeni gelen misafirlerle pek ilgilenmez. Açmısınız, susuz musunuz, nerden gelip nereye gidiyorsunuz diye sormaz. Ne hikmetse yeni gelen misafire biraz gönülsüz davranış gösterir Halbuki misafirden çekinen bir ev sahibi değildir. Bu durumdan evdeki diğer misafirde rahatsız olur.
Misafirler kendi aralarında sohbet ederken evdeki misafir Muharrem Hoca’nın oğluna nereli olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini ve ne iş yaptığı nı sorar. Toros dağlarının zirvesinde bulunan Ermenek- Lemos köyünden olduğu nu söyler. Misafir Lemos adını duyunca bu köyden tanıdığı bir kaç kişiyle birlik te Muharrem Hocayı sorar ve saygılarını bildirir. Muharrem Hocanın oğlu sor duğu kişinin babası olduğunu bildirir ve yoldaşı ile abdest almak için odadan dışarı çıkınca eski misafir adam ev sahibine;
"-Ahmet Ağam, bu dağlının köyünde ve babası Muharrem Hocanın odasında ben bir kaç kez misafir oldum. Hocanın çoluğu - çocuğu bizim aşımızı verdi, so bamızı yaktı ve kendi evimizdeki gibi rahat ettik. Bunlar misafir için canını ve rirler. Misafirden asla kaçınmazlar, Misafir için özel odaları var" der. Bunun üzerine yatsı namazı eda edilince, ev sahibi hocanın oğluna karşı tutum ve davra
nışını değiştirir, ilgisi artar ve yakınlık gösterip yemek sofrası açtırır.
Muharrem Hoca melle olarak görev yaptığı köylerin camilerinde ve diğer yerlerdeki sohbetlerinde camide ve evinde namazını kılıp tespihatı yapmadan ay rılan kişilere; "-Yaptıkları hareketin yanlış olduğunu, ibadetin sevabını toplama dan, almadan namazı terk etmek, camiden ayrılmak uygun değildir. Bunu ya panlar, tıpkı tarlaya güzün tohumunu atıp, yaz gelince ekinini biçip, deste yapıp, harmana toplayıp ve sürüp savurup, bin bir zahmetle çeç haline getiren köylüle rimin, bir senelik emeğinin karşılığı çeçini, yıllık rızkını evinin ambarına taşı madan harmanda öylece bırakıp, kuşa, kurda ve diğer mahlukata korumasız terk etmesi gibidir. Bunu kimse tasvip etmez. Tesbihat yapmayanı da Allah ibadetin de noksanlık bulur. Allah için yapılan ibadetin sevabına nail olmamak, kendi kendinizi sevaptan mahrum etmektir. Tesbihat yaparak ibadetinizi Aminle ta mamlayacaksınız, tamamlamadan Allahın evini terk etmeyecek ve ibadet sonlan dırmayacak. Zira cami cemaatıyla birlikte tesbihatını yaparak, <Lailahe illallahu vahdehu la şerikleh lehu mulku ve lehu hamdu ve huve ala kullı şeyın kadir> di ye duaya katılan, iştirak eden kişinin şayet deniz köpüğü kadar da olsa tüm gü nahlarının affedileceğini ve Esasında namazdan sonraki tesbihatın, namazdan ay rı olarak bir zikir olduğu, Allahın şanını yüceltme ve halis kalble anma şeklin de bir dua olduğunu" ifade ederek,nasihat eder.
Ayrıca Muharrem Hoca, bu tür sohbetlerinde dinleyenlere hep; Boş zaman larında, yolda yürürken, otururken yatarken, her ahvalde Allah’a dost olmak için "BİR Fatiha ve ÜÇ İhlas" süresi okumalarını tavsiye eder. Böylece Kur’-an-ı Ke rimi üç kez hatmetmiş olacaklarını, Zira İhlas süresinin Kur’an-ı Kerimin üçte bi rine eşit olduğunu, Fatiha süresinin ise; Kur’an-ı Kerimin ÖZETİ olduğunu, Fa tiha Süresinin özetinin de EÜNZÜBESMELE çekmek olduğunu, Kelime Şeha det getirmekle de Allahın Varlığı, birliği ve Resülünü ikrar etmek suretiyle dua nın tamamlanacağını" söyler.
Hacı Emmi Muharrem Hoca çocuklarını dini konularda mükemmel şekilde yetiştirir. Yinede dünyada ve ülkemizde ikinci dünya savaşının hüküm sürdüğü yıllarda işin, aşın çok zor temin edildiği koşullarda çocuklarını modern ilimle de eğitmek ve devletin kapısında iş sahibi olması için Ermenek’te 1945 yılında yeni açılan ortaokula oğlu Ahmet ve sonrasında oğlu Osman’ı tahsile gönderir. O devirde köylü birisinin şehre çocuklarını tahsil için göndermesi büyük bir hadise ve onların okul masraflarına katlanmakta büyük bir mali yükümlülüktür. Bu davranışı ile köyünde ve çevresinde bir kez daha örnek davranış sergiler. Kom şularına ve civar köylülere hep çocuklarını modern ilimle yetişmesini tavsiye eder. Hatta yıllar sonra oğlu Ahmet Yıldız’ın hava subayı olunca Amerika’ya kursa gidip geldikten sonra ve Onun akranı olan çocukluk arkadaşları köy angar yası için köy içi yollarda işçi olarak karayolunda çalışırken gökyüzünde sicim gi bi beyaz dumanını saçarak bir askeri uçak geçer. Muharrem Hoca çalışan kişi lere; "-Yeğenlerim siz burada kazma, kürek, aç-susuz meccane köy yolunda çalı şıyorsunuz. Amma benim okuttuğum oğlum Ahmet bakın uçakta size el sallıyor, sizi seyrediyor. Ailenizin sizleri okutmamasının farkı kaderinizi oluşturacak. Sizler ise çocuklarınızı mutlaka okutunuz ve gelecekte dünyaya hükmetsinler. Ayrıca çocuğunu hayırlı ilimle yetiştiren kişinin amel defteri Sıratı müstakime kadar asla kapanmaz. Bunu biliniz, unutmayınız ve çocuklarınızı mutlaka okutu nuz" diye tavsiyede bulunur.
Hacı Emmi Muharrem Hocanın yaşadığı Lemos Köyü, Türkler Anadolu’ya gelmeden önce Hititler/Luviler kavminden beri de var olan bir yerleşim yeridir. Lamos adı da Luvice bir kelime. Karamanoğulları Beyliği Beylerinden Mahmut oğlu Burhaneddin Emir Musa Paşa Bey tarafında 1344 yılında Lamos Köyüne kendi adını taşıyan cami ve yanına da Paşa Zaviyesi yaptırmıştır. Lamosa yaptırılan bu cami o dönemde Fariske- Sarıveliler bölgesinin yerleşik düzene ge çilen tek köyü olması, köyde gayrimüslimlerinde ikamet etmesi açısından büyük önem arz etmektedir. Beyliğin Beyi Emir Musa Paşa Beğ bu caminin banisi ve Ermenek Tol Medreseninde banisi olduğu için bu eserlerin ilelebet yaşaması adı na Sarıveliler, Ermenek yöresi ve Lemos , Uğurlu, Fariske ve Günder köylerinde bazı arazileri vakfetmiştir. Lemos Emir Musa paşa cami zaviyesinde yapılan iba detler, hakka yönelişler ve yetişen din adamları bu yörenin İslamlaşmasında önemli bir etken olduğu muhakkaktır. Caminin imamet görevini ifa etmek her zaman bir ayrıcalık ve onur olmuştur.
Nitekim Muharrem Hocanın yaşadığı yıllarda Lemos Caminin imameti, 1790 lı yıllarda öğretmen Hasan Can’ın anne tarafından büyük dedelerinden İ mam Abdülcelil ve oğlu imam Ömer’den başlamak üzere 1930’lı yıllarda aynı köy sakinlerinden Sofular Sülalesinden Hüseyin (Okumuş) Efendi ve sonrasında kardeşi Ahmet (Okumuş) Efendi tarafından yerine getirilmiştir. Hacı Emmi her iki imam ile eşi Meryemin akrabası ve Allah dostu olup Mürşid-i Kamil metre besine eriştiği söylenen Kör Hoca Mehmet Efendiye hep saygı duymuştur. Ve rimli arazilere sahip Lemos Köyü, doğal su kaynakları bakımından ezelden beri yokluk çekmiş. Hatta Emir Musa paşa Camisinin su ihtiyacı 6-7 Km.lik mesafe deki Körüstan ve İkioluk mevkisinden getirilen kaynak suyu ile karşılanmıştır.
Yüzyıllar sonra bu duruma seyirci kalamayan Kör Mehmet Hoca efendi, 1950 li yıllarda Lemos Köyü Kasımoluğu mevkisinde yer altında çok su olduğu nu rüyasında görür ve bu suyun insan bilek gücü ile kazarak çıkarılması için du rumu köylülere anlatır. Köyde hadiseye karşı çıkanlar olmasına rağmen Hacı Muharrem Hoca ve İbrahim Efendi (Yüksel) nin de desteği ile köylüler imece- angarya usulü birkaç yıl çalışarak suyu yer altından çıkarmaya başlarlar. Nihayet Lemos’lular bir Km uzunluğunda kanal ve on metre yarıçaplı ve en az on beş metre derinliğinde kuyu açarak biraz sürekli akan yer altı suyu bulurlar ve bu suyu künkler içinde Kocabağ mevkisine getirirler. Köy sakinlerinden İbrahim ( Yüksel) Efendinin bağışladığı araziye 10x10x2 metre ebadında beton havuz ya pılır ve köyün günümüzde ge çim kaynağı olan meyve yetiştiriciliğinin temel lerini atarlar.
Hacı Muharrem Hoca, bu fani alemde yaşam rızkını temin etmek için çaba larken 78 yaşını devirmiş ve yine el aleme muhtaç olmamak için tüm gücüyle bağda, bahçede çalışmasını sürdürmektedir. Ancak bir yaz günü ekin ve harman işlerinde çok çalışmaktan halsiz kalır ve evinde hasta olarak yatar. Tabi ki hısım, akraba ve komşuları üzüntü içerisinde ziyaretine gelirler. Hocanın hanesi, köylü leri, sevenleri çoluğu, çocuğu ve yeğenleri ile ziyaretcilerinin endişelerini hisse der ve ilahi tecelliyi sükunetle karşılayıp Onları teselli amacıyla gördüğü bir rü yasını anlatır.
"-Muharrem Hoca rüyasında Lemos köyü Emir Musa Paşa camisinde Cuma Na mazını sırasıyla; Hüseyin ( Okumuş) Efendi, Ahmet (Okumuş) efendi, İbrahim (Yüksel) Efendi, Muharrem (Yıldız) Hoca ve Osman (Ataseven) Efendi imamet ederek kıldırır. Hüseyin ve Ahmet efendiler Hakkın rahmetine kavuşmalarına rağmen diğerleri sağdır. Böylece Hoca; Mevlam ne eylerse güzel ve hayırlı ey ler. Buna takdiri ilahi deyip sabretmek gerek der. Ben Hak’ka yürüme ve ka vuş ma zamanımı, sıramı bilirim, endişeye mahal yok, metanetli olun" der.
Hakikaten o yıl güz ayında İbrahim Efendi vefat eder ve cenaze namazını nispeten iyileşip sağlığına kavuşan Hacı Muharrem Hoca kıldırır. Hacı Muhar rem Hoca,1961 yılı zemheri ayından itibaren gerek ağır kış şartları ve gerekse sağlık durumunun pek elvermemesi sonucu günlük vakit namazlarını evinde eda etmeye başlar. Artık Cuma Namazları için de camiye gidemez olmuştur. Ancak oğlu Alinin gurbete kış aylarında çalışmaya gitmesine ve diğer oğlu Osmanın tahsiline devam etmesine müsaade eder. Zaten ortanca oğlu Ahmet Amerika’da askeri eğitim aldığı için yurt dışındadır. Evinde bakımını eşi Meryem, kızları Emine ( Kurt) ve Sultan (Keskin) ile gelini Naciye (Yıldız) tarafından karşılanır. Böylece sağlığı pek yerinde olmadan yaz aylarını geçirir. Hacı Emmi 1962 yılı şubat ayı ile birlikte rahatsızlığı artar ve gurbetteki çocuklarına haber vermele rini, helalleşip son bir kez daha görüşmek istediğini söyler. Hacı Emminin oğlu Ali gurbetten ve en küçük oğlu Osman okulundan köyüne gelir amma subay Oğ lu Ahmet Amerika’da askeri eğitim de olduğu için kendisine hem ulaşılamaz hem de babasını son defa görmesi için köye gelmesi gerçekleşmez. Hacı Emmi Muharrem Hoca, aile efradının toplanması ve helalleşmesi, vasiyeti ile dilekleri ni bildirmesi müteakip Ramazan-ı Şerif ayına girilmeden 28 Şubat 1962 tarihinde Hak’kın rahmetine kavuşup Rab’bine emaneti ruhunu teslim eder.
Hacı Emmi Muharrem Hoca, Yaradan’ın bahşettiği 78 yıllık bir ömrün her saniyesini, bu fani alemde Hak’ka dost olabilmek için çaba ve gayretiyle debe lenip, kulluk görevini takva içinde yaşayarak bi hakkın yerine getirip ahirete gönül huzu ru ile kavuşmak için harcamıştır. Böyle bir yaşama ve inanca saygı duyarak yazımızda adı, sanı geçen kişilerin ruhlarını her daim şad etmek, hayırla anılmalarını sağlamak ve Allah dergahında her hecesinin makbul dua olarak ka bul edilerek ruhların okşanması amacıyla bu yazıyı kaleme aldık.
İnanıyoruz ki; Rahmete eren İnsanlar hayırla anıldıkça Hak’ka bir nefes daha yakın olacaktır.
Allah Cümle geçmişimize rahmet eylesin.
(NOT): Hacı Emmi Muharrem Hocanın yaşam tarzından bir kesiti konu alan şiirimizi, acizane bilgilerinize sunuyoruz)
28 Şubat / 2013
Süleyman YILDIZ (Lemos 5303)
H A C I E M M İ
Anasız büyümek, zor olsa gerek,
Teyzenle, dayın acılı bir yürek,
Babadan kalmıyor, bir çizi evlek,
Olma ! yoksulluğa kul, Hacı EMMİ.
Seneler, seneye eklendi gitti,
Savaşta canına tak etti, yetti,
Kilerde ekmeklik nevale bitti,
Sabırla esenlik bul, Hacı EMMİ,
Savaş fukaranın canını alır.
Millette yetim, gazi, şehit kalır,
Vatan oldukça, milletçe anılır,
Yetimi yanına al, Hacı EMMİ.
Kara kazan suyu yoksa, kaynamaz,
İçine katacak bulgur bulamaz,
Fakirlik, yoksulluk aman dinlemez,
Kıtlığı yabana sal, Hacı EMMİ.
Tohumu ekmesi zahmetli bir iş,
Üzerinden geçer, koskocaman kış,
Ekini yolarken, koşarak, yarış,
Dane dökmeden yol, Hacı EMMİ.
Beş kardeşle ekin biçtin, yoruldun,
Sapı, samanı nefesle savurdun,
Arpa çeçini çuvala doldurdun,
Çuvalları dolu bul, Hacı EMMİ.
Öşürü çıkınca kalan ortada,
Çocuk, kardeş ekmek ister sofrada,
Bu senede eremedin, murada,
Açlığı, yokluğa böl, Hacı EMMİ.
Harmana Mültezim geldi, üleşir,
Bacı, kardeş rızkım diye ünleşir,
Kimseden çare yok, derdin depreşir,
Hasta, sökel olma öl, Hacı EMMİ.
Süleyman’ ım gönlün dertler içinde,
Yaşam sürüp gider, başka biçimde,
Senin esas sevdan Hakk’la geçimde,
Cennette daimi ol, Hacı EMMİ.
16-EKİM-1999
Süleyman YILDIZ
(LEMOS 5303)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.