- 1037 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Yıkık Kentin Sokakları
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Suskunluklar içerisinde binlerce sessiz kelime yağıyordu bu kente. Camda gözleri ağlamaklı bir çocuk, ellerinde can çekişen bir yürek, özledim demeye bile çekiniyordu…
Dağılmış kalbini toplama gayretindeydi yaşam için uğraş verdiği endişe verici caddelerinden ve boynu bükük sokaklarından. Her bir parçasında özlemin kokusunu alıyordu kandan izlerde ki yürek dokunuşlarında…
Kaldırım taşlarında kazınmış olan küçücük ayak izlerini, birer birer siliyordu. Gözlerini kapatıp, derin bir nefes aldı. Bakmak bile istemiyordu yalnızlığın korkutucu yüzüne ve ağlamak onun için sadece yanan yüreğini sulamaktan ibaret gibiydi…
Düşüncelerinin karamsarlığındaki gölgesini silmeye uğraşıyor gibiydi. Sanki anafora kapılmış hüzün dolu benliğinden kaçırıyordu ha bire gözlerini. Son bir tek adı kalmıştı, söküp atamadığı yürek odasının koridorlarında. Olanca masumiyetiyle kazınmıştı duvar diplerine; o sildikçe izdüşümü daha da belirginleşiyordu…
Yaşamak için uğraş verdiği, birlikte nefes aldığı, neredeyse ezberlediği sokaklarını ve kendine oldukça hoyrat davranan bu kenti, terk etmek istedi bir anda. Caddelerdeki gereksiz ayak seslerini kulaklarından yok etmek istedi. Kentindeki bütün yaşanmışlıkların kahpeliğine ve kahrolası yalnızlığın yüzüne tükürmek istedi…
Kalbinden söküp atmak her ne kadar kurtuluşu olsa da, yaşadığı şehirden gidişlerine prangalar vuruluyordu durmadan. Kal diyordu sanki yüreğinin derinliklerindeki sesler; gitme kal...
Bırak kalsın evdeki ışığı. Kalsın yalnızlığın hüküm sürdüğü sokaklardaki kokusu ve bırak yaşasın karanlığın ortasındaki bir ateş şulesi…
‘O’, bilmeliydi yinede burada olduğunu. Sokağından geçerken ışığının yandığını görmeliydi ara sıra. Nefes alışını bile hissedebilmeliydi geçerken eskimiş sokağından…
Yüreğindeki karamsarlıklar, Her ne kadar yüzüne korku olarak yansısa da, Umut tacirleri hayallerini çalsa da sen gitme. Çalan şarkıların ağıtlarında kal. Birde yaşadığın özlemlerin kollarında, Bırak ağlamalar kentte kalsın…
İçindeki isyan çığlıkları patlarken bedeninde, bırak sarsılmaların sevdiğini çağırsın. Umutları al yüreğine, sar sarmala yalnızlığın paçavralarıyla ve unutma her vedanın ardında beklenen olduğunu. Kara kentin sokaklarında beyaz adımların da olabileceğini düşün. Ayak seslerinin her zaman hüzün getirmeyeceğini ve mutluluğun da kapılarının açılabileceğini düşün…
Islak kelebeğin kanatlarındaki usançlar boğuldukça acımasızlığını körleştir. Sen soğuk duygularını topla birer birer ve sar onları, geriye bakmadan kalbinde ısıt. Aşk terk etmeden ışığı olmayan bu kenti, sen hüzün kapılarını kapat çocuk. Umuda aç gözlerini ve yüreğinde saklanmış ne kadar duygular varsa dök ortaya. Git demeni bekleyenlere inat sen kal diye haykır…
Diktiğin acıların birer birer sökülmüş olsa da, Bir kirpiğin ucuna bağlansa da umutların; Sen sakın ola ki ağlama…
Kirpiklerinden dağılan kıvılcımlarla tutuşsa da bedenin sen susma. Ayaz gecelerin karanlığında, yüzüne vuran rüzgâr dindiremezken acılarını, sen bağır – çağır, mutluluk çığlıkları at sokaklara doğru ve ağla ağlayabildiğin kadar…
Bırak yüzünde gülücükler olsun. Bilmesinler acının derinliklerinde yaşandığını. Yüzüne çizilen derin boğuntuları kapatma ki yaşadıklarının anısı kalsın. Her şeye rağmen, sen yinede kocaman gülümsemeyi unutma…
Bu kentin sokaklarında gizlenen yıkılası engeller üzerine üzerine gelse de, Sen acılarına tutun. Altında kalacağın enkazlar, senin acıların kadar acıtmayacaktır bilesin. Sadık bir kadim dost gibi yanında taşıdığın yalnızlığın, senin en büyük yoldaşın olarak kalsa da; Sen yalanların siyahlıkların da yaşamayı öğren. Bırak şarkılar hüzün çalsın, notalar hüzzam. Sen ağlayamadığın gecelerin ayazında, hayal ettiğin mavilerin le ısın. Kırık dökük anıların altında düşlerini izle…
Biliyorum bunların hiç biri seni mutlu etmeyecek. Alev aley yanan yüreğindeki kıvılcımlarla başlayan yangın, yavaş yavaş bütün bedenini saracak. Yapılan bütün dualar, söylenen tüm şarkılar onu geri getirmeyecek. Sen; Yıkık kentin viran sevdalarında yaşamaya devam edeceksin. Kan akacak göz pınarlarından ve suladığı toprakta açan güllere rengini verecek. Her gül yaprağında tenini, kokusunda nefesini duyacaksın,
Görmediğin, dokunamadığın ve sesini bile duyamadığın sevgilinin ağıtlarına oturacaksın bitmek bilmeyen gecelerinde. İsyanın sarsacak gök kubbeyi ve sen yıkık dökük kentin sokaklarında, yüreğinin ihanetine ağlayacaksın; Bu kahpeyi nasıl sevdim diye…
Fatma Avcı
19.08.2013