YA DA....
YA DA....
Adam, telefonun diğer ucunda, ısrarla gelmek istediğini söylüyor, kadın da inatla “hayır, hayır gelme” diyordu. Telefonu tutan elinin titrediğini fark ettiğinde yüzünü, ağlamakla gülmek arası bir ifade kapladı ve üst dudağını hafifçe dişlerinin arasına alıp canını acıtmakla acıtmamak arasında gidip gelen duyguyla hafif hafif ısırıyordu.
Hani bazen insan birini kaybetmeyi göze alamaz, kazanmak için de herhangi bir gayret göstermez ya… Hem bağlanmaktan korkar hem kaybetmekten… Alo dediği andan itibaren düşünceleri darmadağın olmuş, kelimeleri bir araya getirip konuşmakta zorlanıyordu.
Titrek bir ses tonuyla,” Tamam gel… Ama bir çay içimlik zaman ayırabilirim.” Dedi.
Adam, başarısını çocukça bir sevinçle kutladı. Arabasına doğru yürürken ayağının ucundaki minik bir taşa futbol topu muamelesi yaparak kaldırıma doğru tepti. Kontağı çevirirken gözleri parlıyordu. Biran önce kavuşmak isteğiyle yolun hiç bitmeyecekmiş gibi uzayacağını düşünerek gaza bastı….
Kadın, telefonu kapatıp çantasına koyarken masasının çekmecesindeki sigaradan birini çıkarıp dudaklarının arasına aldı. Elinde çakmak, kapıyla pencere arasında iki-üç defa gidip geldikten sonra sigarayı hışımla çöp kovasına atıp çantasını kaptığı gibi dışarıya fırladı. Altıncı kattan, merdivenlerden inmeyi göze alarak asansörün kapısından geri döndü.
Arabasına binip kontağı çevirdiğinde adam kadar sevinçli değildi. Acemi şoförler gibi iki eliyle sıkı sıkıya direksiyonu kavramış kendi kendine söyleniyordu; “ Manyaksın kızım sen manyak!... Ne sevilmekten vazgeçiyorsun ne de sevmeyi beceriyorsun!”
Evine varıp dakikalarca ılık duşun altında bekledikten sonra, “Keşke telefonu açmasaydım” dedi ama akşama ne giyeceğini seçmekten de geri kalmadı. Bulut mavisi, kolsuz, normalde kısa diye giymediği elbisesini seçti. Her zaman, özgür ruhunu temsil ettiğini düşünerek mavi rengini çok severdi.
Gözleri gözlerine değdiğinde içinden ılık bir şeylerin aktığını hissediyordu. Her iki sininde gözleri parlıyordu. Kadın önünde duran çaya uzandığı sırada adam elini tutarak cebinden çıkardığı parlak bir metali avucunun içine koyup parmaklarını sıkıca kapattı. Kadın elini çekmek istedikçe adam daha sıkı kavradı ve diğer elini de uzatıp iki eliyle tuttuğu eli dudaklarına doğru götürürken kadının gözlerine baktı.
Kadı, avucuna kor parçası konmuşcasına hızla çektiği elinin avucundaki iç içe girmiş, pırlanta taşlarla süslenmiş iki kalp şeklindeki kolyeyi görünce yine konuşmakta zorlandı. Sadece bakıyordu… Biraz daha bakarsa adamın gözlerinde eriyip kalbine doğru akacağını hissetti ve hemen bakışlarını elindeki kolyeye çevirdi. “Şey… Ben. Ben bunu kabul edemem” Diyerek kolyeyi masaya bıraktı. Son bi gayretle,” Üzgünüm, ben, ben size gelmeyin demiştim” diyerek çantasını alıp uzaklaştı.
Adam, bütün kasları felç olmuşcasına yerinden bile kalkamadı. Oldukça şaşkındı. Zoraki çıkan bir sesle,” Çiğdem yapma…” diyebildi…
Çiğdem hızlı adımlarla oradan uzaklaşırken elinin tersiyle gözlerini siliyordu. Sadece kendinin duyabileceği bir sesle,” Ne gözümü alabiliyorum, ne göze alabiliyorum” dedi….. Bunun YA DA sı Terk edeceksin….
NerimanK 28/08/2013
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.