- 1411 Okunma
- 5 Yorum
- 2 Beğeni
BİR SAKSI FESLEĞEN
BİR SAKSI FESLEĞEN
Sadece konuşturmak;ama sadece konuşturmak için aşırı vatanseverler,birini dövüyormuş.
Eee ne de olsa uygar dünyanın söyletme -konuşturma yöntemi... Şimdi kalkıp da bu uygar
metoddan vaz mı geçelim! Ayıp olmaz mı! Ele güne karşı rezil mi olalım yani! Sonra bize
ne derler! Şanımıza gölge düşmez mi!
Dövülen adam ,enine boyuna bi’ güzel dövülüyor.Yüzüne,gözüne ille de gözüne ama
niçin ille de gözüne onu henüz kimsecikler bilmiyor,anlamıyor, koluna bacağına ,midesine,
kafasına vuruldukça garibim:"Ah arkam !" diye inliyormuş.Konuşturulan -aslında dövülen-
ah, vah, inliyor ya ötekinde hani şu aşırı vatanseverde bi’ merak, bi’ merak...
Sonunda dayanamayıp dövdüğü adama sormuş : "Bre nağmert, ben senin sırtın dışında her yerine
vuruyorum. Sen niye "Ah arkam! Ah arkam! " diye inliyorsun?
Doğaldır ki siz şimdi aşırı vatansever tarafından dövülen adamın niçin "Ah arkam!" dediğini
kendini adamakılı dövene bi’ güzelce, hatta adam gibi ,efendice anlattığını sanacaksınız
değil mi? Siz daha öyle sanın ...
Abe uyanın be uyanın ! He mi de tez davranın! Duymadınız mı atı alan hipodroma koşu-
yor. Niye ,niye? Yarışlarda "parsayı" götüreyim diye.
Abe abiler , ablalar ! Siz neredesiniz, atı alanlar nerede!
Eskiden "Atı alan Üsküdar’ı geçermiş!" Ama o eskidenmiş yaaa ! Şimdi bu değişti. Biz
buraya çomak momak sokmadık. At da atçı da değişti de onun için uyanasınız diye söylü-
yoruz.
Şimdi gelin doğru oturup doğru konuşalım. Bunun aslı "Eğri oturup doğru konuşalım."
olacaktı. Ama ben şaşıyorum arkadaş bu işe! Yahu dostlar, eğri oturup da nasıl doğru konu-
şulur ? Var mı böyle bir babayiğit-anayiğit? Affedersiniz erenler, siz siz gördünüz mü böylesini hiç?
Kusura bakmayın;ama ben bunca yıldır eğri oturup da doğru konuşana hiç rastlamadım.
Bence, eğri oturunca eğri, doğru oturunca da doğru konuşulur. Bu durum anotomik yapıyla da
ilgilidir. Bu nedenle doğru oturup doğru konuşalım ,diyorum.
İyi de ediyorum ! Yaa !
Siz ,siz hani şu aşırı vatanseveri bir şey sanmıştınız ya ! Siz canım siz,ben değil!
İşte o sandığınız şey sandığınız gibi ne yazık ki ! Ne yazık ki diyorum;çünkü belki de ilk
kez bir sanınızı tutturuyorsunuz. Eh artık ,duvara bir çöp sokun da nişan olsun bari...
Aşırı vatansever tarafından pek nazikçe -yani işkence yöntemiyle- dövülen adam , niçin "Ah
arkam!" dediğini kendisini seve seve "pardon" döve döve konuşturana bi’ güzel, adam gibi
efendice anlatmış.Eh, o kadar dayaktan sonra sen de anlatırdın elbet. Sözün dibini de
-kazan dibi gibi oldu ;ama artık siz idare ediverin gayri - Aç parantez ,açıyorum abi/abla:"Eğer
benim dayım,siyasi kayıranım,azgın bürokratı,eli kanlı sülalem,batakçı bankerim,aşırı vatanse-
verim,el cümle torpilim olsaydı şimdi benim yerime sen "Ah arkam!" diyecektin,diye bağlamış.
Bağlamış ;ama bu bağlama bi’ halta yaramıyor ki!.. Çünkü,güzel yurdumun sahipsiz insanı
dayağı peşin yedi bir kez!
Yani sizin anlayacağınız ; imam yine bildiğini okuyor,kör ise tutabildiğini düzeltiyor.Aman yanlış
anlaşılmasın ha ! Kör sadece -âmâlar hariç- düzeltiyor.Düzmüyor.
Seninki de laf mı yani! Körü bilmem ;ama imam imam şu bizim imam,bilmediğini nasıl okur!
Nasıl okur ha! Uydur gitsin ,nasıl olsa Arapça öyle mi! Hele denesene bakalım ,görelim bilmediğini
okumak nasıl oluyormuş! Bak a aslanım/ceylanım, bu bir dil! Dil,dil! Öyle uydurmayla kaydırmayla
olmaz! Dil denince sayıyla kendine gel! Önce kendine sonra da herkese saygılı ve kibar davran!
Anlaşmak için kullandığın dili aman ha yere vurma! Kirletme! Dildeki züppeliğe son ver!
Batıya da Doğuya da özenip durma! Bizim dilimiz bize yeter!
Neyse canım ,bize elin dilinden . Hem nereden geldik ki biz bu konuya? Biz şu anda İstanbul’un
Bahçekapı’sındayız.
İyice çıkartasınsız diye bulunduğumuz yerin küçümenccik bir suretini size sunuyorum. Aman benim bu
nezaketimi yabana atmayın ha! Sonra size küserim bilmiş olun.
Bu Bahçekapı’nın bahçesi vaktiyle pek çokmuş. Attık;ama bakalım nasıl tutturacağız!
Bahçekapılığı oradan geliyor, bilesiniz.Vay be! Şu bendeki engin tarih bilgisine ben bile şaşıyorum,doğrusu.
Darılmayın ;ama siz de şaşıyorsunuz değil mi!
Bizden öncekiler, Bahçekapı’yı hem bahçe, hem de onun kapısıyla görmüşler ve de birlikte yaşamışlar...
Gel zaman git zaman Bahçekapı beton denen yirminci yüzyılın harikası ile tanışmış. Evlenmişler.
Sefertası gibi apartmanları olmuş! He mi de pıtırak örneği! Böylece bahçeler birer birer yeşile
veda etmiş.
O zamanlar yeşilcilik yok ya ,ağaç ve doğa kıyımına kimse tepki vermiyor.Laf aramızda şimdi var da
ne halt oluyor ki! Adam ağacı kesip AVM ağacaı kesip AVM ağacı kesip AVM dikiyor.
Yani yine her şey aynı. Aynı tas aynı hamam. Hatta bunun kurnası ,takunyası,peştemali bile aynı...
Beton yığınlarıyla dolu Bahçekapı,bahçesi hariç "Bahçekapı" adıyla bizlere miras kalmış, ya da ödünç
verilmiş... Biz de bu mirasın ve hatta ödünçün içine etmişiz.
Bahçekapı ile Eminönü arasında Yeni Cami yer alır. Bir devrin görkemini ,sanatını yansıtır .
Hayranlık bırakır gönüllerine bakanların. Bakmasını bilenlerin...
Yeni Cami arkanızda kalacak. Yüzünüz Tahtakala’ye değil de Mahmutpaşa yokuşuna doğru olacak.
Burada kendinizi sağlama alacaksınız. Neme lazım ,ne olur ne olmaz! Çünkü burası İstanbul he mi
de Eminönü. Burada her türlüsü var : Yadı yabanı,tüylüsü tüysüzü,örtülüsü açığı,akılısı kaçığı,gavuru müslümanı, eniği enceği,hırlısı hırsızı,iti kopuğu,resmisi sivili,orospusu pezevengi,efendisi hanımı...
bilcümle İstanbulusu.
Abe ne olmuş İstanbul’a ya! Eee bizdeki İstanbul böyle! İşine gelirse. Sizinki ya sizinki nasıl? O da mı
bizimki gibi.
Yeni Camiyi arkanıza aldıysanız hiç kormayın.Şimdi sağlamdasınız demektir. Yine de korkarsanız
Adanalı efsuncu hocaya -televizyondan merakla ve de dehşetle izlenmiş bir programdı- halinizi arz
eden bi’ adet mektup yazınız. Hoca tez adam. Size hemen mektubunuzun aynını içinde bi’ dıkım
karabiber gönderecek. Siz programda gördüklerinizin şerrinden ömür boyu kurtulmak istiyordu-
nuz ya ,yılandan çıyandan korunmak gibi... Hocaya göre ,siz bu bi’ dıkım karabiberden işaret
parmağınıza -işaret parmağı tükürüklü olsun ,karabiberler daha iyi yapışıyor- bi’ dıkımcık bulaştırın.
Sonra diz çökün ve kıbleye dönün .İşaret parmağınızdaki karabiberi bir hamlede dileğinizle birlikte
yalayıp yutun. Oooh şifa niyetine! Bu sizin içindi. Cümle hane halkının yerine de aynı işlemin
yapılması aile saadeti için son derece önemlidir. Bunu ben değil,Adanalı efsuncu hoca yazıyor
mektubunda. Her şeyi size yazıldığı gibi yaparsanız aile saadeti tamamlanmış olur. Böylece
her şeyi sağlama almış olacaksınız.
Nah sağlama almış olacaksınız! Neden mi? Adanalı efsuncu hoca, size gönderdiği karabiberli mektubun
sol alt köşesine bi’ not düşmüş. Siz henüz o notu okumadınız galiba! Okuyun okuyun hele!Bakın ne
diyor notta : "Muhterem kardeşim, -size diyor, nasla bana değil- bu efsunun geçerli olması için hiçbir ücret
istemiyorum. -Bak hocanın kıyağına ,para bile istemiyor- Mektuba devam edelim ,mektuba devam
edelim.Sadece gönlünüzden ne koparsa onu tez elden gönderin! Yoksa efsun tutmaz! Muhterem kardeşim.
Şimdi sıkıysa para gönderme bakalım! Valla Adanalı efsuncu hoca, efsunu tersine işletir ha!
O zaman Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olusunuz.-yani akrep çıyan yılan... yandın valla!
Niye bu kadar kesin mi söylüyorum! Sana ne be kardeşim! Benim dünyamdan.
Hani sağlama almıştınız ya kendinizi , hiç korkmayın.Ama boş da durmayın. Tur atın,şarkı
söyleyin ya da türkü çığırın.Ancak arabeske batmamış türküleri seçin,hem gönlünüz açılır
içinize huzur dolar.Huzur dedim de ,şimdi gördüm.Tam karşınızda "çiçek pazarı" var.
Burası son yıllarda yeniden düzenlendi. o berbat görüntü zapttı rapta alındı.Etrafa da eni konu bir
çeki düzen verildi.Çiçekçiler Mısır Çarşısı’nın duvarı boyunca sıralandı. Hemen karşılarında da kuş ve
kuş yemi satanlar yerlerini aldılar.
Çiçek Pazarı’nda ,envayi çeşit çiçek ve tohumu satılıyor. Meraklısı da gelip alıyor.Küçücük saksılarda
cana can katan çiçekleri yetiştiriyorlar! Ne anlar insanoğlu bu işten ! Hiç vakit bulup da düşündünüz mü!
Bence oturup-oturmadan da olur- ve de vakit bulut bi’ güzel düşünün...
Çiçek Pazarı’nın bu yeni hali daha güzel oldu.-Bu sözüm oranın eski halini bilenleri epey duygulandırdı
sanırım.- O hengame ortadan kalktı. Çevreye karşı daha bir ciddiyet, bir saygı oluşturuldu.
Eee ne de olsa bu işler insan işi...İnsan, kendine bakmaz mı! Çevresine ,çevreci yaklaşımla kıyak
yapmaz mı! Siz ,insanın iyiden kötüden yana neler yapabileceğini bilmez misiniz!
Yaşamı ,dünyayı kirleten de insan; temizleyen de insan değil mi! Biz sadece insan olduğumuzu
beynimize,yüreğimize bi’ yerleştirebilsek!.. Ah! Bi’ yerleştirebilsek! O zaman bir başka olurdu
sözümüz, söyleşimiz...
Gülü,karanfili ,fesleğeni bir başka verirdik kadir bilene ,gözünün çiçeği gülene...
Yüreklere taze umutlar serpene ..
Anama,insanda kusur aramayan anama,bu Çiçek Pazarı’ndan bir saksı fesleğen almıştım.
Mis kokulu bir saksı fesleğen...
Vay ben neymişim be! Ne ince adammışım be! İncelikte üstüme yokmuş. Cümle alem elime su dökemezmiş.
Oysa altı üğstü bir saksı fesleğen almıştım anama.İşte hepi topu o.
Çiçek Pazarı’nın bitişiğindeki park da yapılan düzenlemeden payına düşeni aldı. Oraya da çeki
düzen verildi.
Bi’ de adam gibi kadın gibi yaşamaya çeki düzen verebilsek,ne iyi ederdik di mi!
Çayırı,çimeni,bankı,masası,ağacı,dalı elden geçti .Park,insana yakışır görüntüye kavuştu.
Göçmen Rüştem,vakitli vakitli suluyor çimenleri,çiçekleri,ağaçları.
Hortumu eline alınca , abe tebe demeden işini adam gibi yapıyor.
Ona bir sabah çayı ısmarladım,tiryakilere has bir bardak sabah çayı. Yanıma oturdu.
-Abe nerelisin sen?
-Abe ne yapacaksın,sen nerelisin?
Balkan göçmeniymiş. Dört kuşak önce göçüp gelmiş ecdadı. İstanbul’u yurt tutmuşlar. Ataları İstanbul’da
uzun süre zerzavatçılık yapmış.İstanbulluya taze ve hormonsuz -şimdikiler pek hormonlu da- sebzeler
meyveler yedirmişler.Zaman geçmiş. Devran sürmüş,kuşaklar nöbet değiştirmiş.Yaşam çabası elden ele
geçe geçe Rüstem’e kadar gelmiş.
Göçmen Rüstem,belediyede çalışıyor. Ama öyle bazıları gibi haybeci değil. Öyle salla başını,al maaşını
türündeki haybecilerden hiç değil.Çalışıp alın teri dökmeyi seviyor. Bunu mırın kırın etmeden yapıyor.
Doğaya hayran bir yanı var.İnsanı da seviyor, hem de sayıyor. Bu göçmen Rüstem, esasen kendine saygılı biri.
Hal böyle olunca ,başkalarına da saygı gösteriyor. İnanın her çiçeğe değil , her çimene tek tek hatır
soruyor.Onlarla konuşuyor.Konuşuyor be!
Bak şimdi şu göçmenin yaptığına .Durduk yerde başımıza iş çıkaracak .Çayırdı,çimendi derken bizi
rahatımızdan edecek.
Göçmen Rüstem’in sarı ve kalın kaşları var. Bıyıkları da kirli sarı. -Cigaradandır,tütünü kessin düzelir.
Burnu pek iri. Yamuk yumuk bir çenesi var. Oldukça da cüsseli. Öyle kahkaha ile gülmüyor.
Sadece gülümsüyor.
Göçmen Rüstem’le birkaç bardak çay içtik. Alt tarafı insanız ya. Hak yemeyelim şimdi üst tarafımız da
insandır be!
Bir sıcaklık gelip gitti yüreklerimizden,bize belli etmeden. Daha sonra o, kalkıp işine koyuldu.
Ben ise İş Bankası Yeni Cami şubesine yöneldim.
Şubenin önü mahşer gibiydi. İğne atsan yere düşmez, derler ya işte onun gibi bir şeydi kalabalık.
Bu saatte bankanın kapısında ne işim olduğunu merak ettiğinizi tahmin etmek güç değil ki!
Canım, küçük bir kar peşindeyim, herkes gibi. Malı götürüyorum usul usul. Hisseciliğe bulaştım.
Aman kimseye belli etmeyin ne olur! Çünkü dost var düşman var di mi! Siz de bulaşmak isterseniz
hisse işine benim yere batasıca dostum Selim’i bulacaksınız.
Kârdan vazgeçtim şu karımın bilezik parasını kurtarsam! Ah bi’ kurtarsam!
YORUMLAR
beğeni ile okudum gülümseten cümlelere talkıldım. biraz dahasıda var misali. İstabul her semti ayrı bir şehir ayrı bir hülya. Rüya göreni de çok gereçeği göreni de. Aldatılanı kazanandan katmer katmer fazla. Herkes denize olta atıyor Galata köprüsünde balık tutamayıp evine balıkçıdan balık alanıda. Velhasılı güzel dokunaklı yazı emek verilmiş,emeğe değmiş. Espirili hoş eleştiler yerli yerine oturmuş. Fesleğen de güzel çiçek has çiçek dost çiçek. Yazlıkta her sene iki saksı alırım biri mutlaka beni yolda bırakır öbürünü yazlıktan dönerken bahçeye gömerim. Kıbrıslılar feslekan çiçeğim diye şarkı söyler. Bazen İstanbulda herkes yabancı yerliyim diyen 30-40 yıl oradadır. Kıbrıslı daha osmanlı geldi bana. Diye düşünürüm ya.teşekkürler.
Şükrü Beşiktaş
Merhaba,
Ağacı,çiçeği ,doğayı, hayvanları sevebilmek insanı "insan" yapan çok önemli bir erdem!
Teşekkür ederim ,selamlar !
Şükrü Beşiktaş
Çok teşekkür ederim.
Saygılar selamlar.