- 924 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SIĞINAK
Göz kapaklarım artık kontrolden çıkmış, kendiliğinden kapanıyor ve derin karanlıklarda kayboluyordu. Başım öne her düştüğünde kendime geliyor, tüm gücümle seslere cevap vermeye çalışıyordum. Leş gibi anason koktuğumuzu biliyordum. Eve falanca kişide kaldığımızı uydurmuştuk. Artık anlamı yoktu. Bir daha gidemeyecektik.
İçimden ‘’Çimenlerde uyusaydık keşke.’’ diye düşündüm. Sabaha karşı otlara düşen çiğ tanelerinden en fazla üşütürdük. Karşımdaki bank ve yanımdaki koltuklar üzerine uzanmış, baygın uyuklayan arkadaşlarıma baktım. Tek ben kalmıştım. Ve daha ne kadar dayanabileceğimi de bilmiyordum. İkinci adam bir süredir ortalarda görünmüyordu. Uzaktan sakince bizi gözetlediğinden emindim. Karşımdaki durmaksızın konuşuyordu. Sanki yıllardır insana aç, dinlenmeye muhtaç, aralıksız konuşuyordu. Arada benden gelen ‘’Aaa!’’, ‘’Öyle mi?’’ gibi onay sözcükleriyle coşmuş, dudakları arasındaki tükürükler ip gibi uzamıştı. Ona bakarken midem bulanıyordu. Son gücümle gülümsemeye çalışırken, tüm bu anlamsızlıklara bulduğum sonucun gerçek olup olmadığını hâlâ düşünüyordum. O anda tüm cümleleri gürültüyle kesen horlama sesini duydum. Artık kimsenin uyanmaya niyeti olmadığı belliydi. Herkes birazdan olacakları sessizce kabullenmişti.
En son kendi gülme sesimi duydum. Belki kısa belki de uzun sürdü sessizlik, bilmiyorum. Kendime gelmiş pür dikkat yüzüne bakıyordum. Gülümsemiyordu. Bakışlarındaki karanlığın içimi dondurduğunu hissettim. Artık orada kalmamam gerekiyordu.