SENİ TANIDIKÇA KAYBEDİYORUM
Sessizlikler umudumdu. Kanatlarıma aldığım karanlıklar gibi. Karanlıklar taşıyordum fark etmeden lakin kanatlarım umudun ulağı. Ve bozulan sessizliklerin dokunuşuydu yüreğimde yeşillenen umutlara vurduğum baltanın sebebi. Bir balta ki gökyüzüne bağlı olan ipi kesercesine bıraktı kurak umutlar coğrafyasına beni.. Yanlışlar yanlışlar yanlışlar.. Kimin doğrusunun aykırısını yaparken kaybetmeyi kazandık. Sahi kaybetmek de bir kazanmaktır değil mi ?
Bir sokak lambasının ışığını yaslıyorum sol yanıma. Sol yanım diyordu şair “ Ben ölsem, ölsem ölsem bile. Dipdiri o sol yanım..” Seni tanımak.. nefes almak gibi diyor içimdeki karanlıklardan bir ses. Sessizlikler içindeki sesler nefessiz bırakıyor yüreğimi. Seni tanıdıkça kaybediyorum.
Şimdi neredeyim nerelerdeyim bilemezsin ey kadın.. Bilmeni istediğim, fakat bir türlü bilmediğin onca şey koyu bir gökyüzü gibi çöküyor aydınlığıma.. Ben mi ? Aslında bende çok şey bildiğimi söyleyemem fakat bildiğim bir şeyler varsa hepsini yeniden, defalarca dinlemek istiyorum sesinden. Bilmek bazen de acı verir değil mi ? Acı çekmiş hiç kimsenin sesi artık eskisi gibi değildir. Farklı pencerelerle yaşıyorum içimde ve bu sayısız pencereler söz kesmişcesine birbirine bölüşüyorlar derecelendirilmiş karanlıkları. Her karanlık penceresine bir kuş konarmış gibi kaçıyor kanatlılardan. Ben ise bir sokak lambasının gövdesine saklıyorum yüreğimi. Bir sokağı baştan başa aydınlatamayan fakat yüreğinde yeniden doğacak güneşleri sonsuz bir umut gibi barındıran. Her şey o kadar yaşanılası olmalıydı ki ölmeler yaşarken susmalıydı. Bilmeler öldürüyor beni. Korkak bir adam değilim. Bilmekten korkuyorum.
16.20
23.08.2013
Gökyüzü gözlü kadına mektuplar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.