yabancı
Anadolu’nun küçük kentinde bir barın teras katında oturuyordu. Sıradan bir öğleden sonrayı daha sıradan kılan can yakıcı yaz güneşine rağmen oradaydı. Beyaz yüzünde haftalık sakal, üzerindeki elbiseler eprimiş, ütü isteyen gömlek ve pantolonu günlerdir parkta yatıyor izlenimi uyandırırken boşlukta bir noktaya bakıyordu genç adam. İncinmiş bir hali vardı. Barmen bardaklara bira doldururken bu esrarengiz yabancı adamı izliyordu. Siparişi bekleyen garson kıza baktı sonra:
“Bir haftadır her gün geliyor. Onu daha önce hiç görmedim. Kılığına baksan bir şeye benzetmezsin. Üzerindeki elbiseler hiç değişmedi. Aynı elbiselerle dolaşıyor. İçki için parayı nereden buluyor acaba? Sana da garip gelmiyor mu?”
“Yoo. Bence havalı bile sayılır.”
“Hadi oradan. Siz kızlar ne anlarsınız. Biraz sessiz, içine kapanık, ve melonkolik bir adam görseniz bayılırsınız. Hem ayrıca tekin birine benzemiyor. Belki de suçludur? Belki bir hırsız? Olamaz mı? Çalışan birine benzemiyor, hem bu saatte işte olması gerekmez miydi?”
“Hadi ver şunları, siparişleri götürmeliyim.” Dedi genç kız. Ardından bardakları tepsiye dizdi ve uzaklaştı. Barmen arkasından seslendi.
“Demedi deme! Havada bela kokusu alıyorum.”
Genç kız masada oturan yabancı adama yaklaştı. Masaya bira bardağını bıraktıktan sonra genç kızın yüzünde samimi bir gülümseme belirdi.
“Burada yabancısınız sanırım?”
Genç adam başıyla onayladı. Bir süre sessiz kaldılar. Genç adam konuşmak istiyor gibi görünüyordu ancak kurşun misali ağır ağzı hiç açılmadı. Bunun üzerine genç kız, “Afiyet olsun.” Diyerek içinde uyanan küçük şüpheyle uzaklaştı adamın yanından. Bara yaklaşınca bardakları kurulayan barmen, merakla sordu.
“Ne söyledi? Kimmiş? Öğrenebildin mi?”
“Yabancı.”
“Onu geç, biliyoruz. Buraya neden gelmiş sormadın mı?”
“Hayır. Konuşmayı pek sevmiyor sanırım.”
Bardağı gökyüzüne kaldırmış yudumlayan genç adamı izliyorlardı. Bu sırada yanlarına barın müdürü geldi.
“Neler oluyor?”
“Şurada oturan genç adam. Şüpheli bir hali var.”
“Abartıyor.” Dedi genç kız.
“Ne oldu?”
“Bir haftadır her gün geliyor. Fil gibi içiyor. Cebinde parası var. Ama ne ayak olduğunu çözemedik.”
“Bence yazar.” Dedi genç kız.
“Pıff… Yazarmış…”
“Bence benziyor. Şu paspal hali, yüzündeki masumiyet… Kısık gözlerinin derin derin bakması...”
“Sadece miyop.” Diyerek genç kızın lafını kesti barmen. “Yazarmış, hıh!”
“Sıradan biri işte. Adamı rahat bırakın.” Dedi barın müdürü. Ardından ayrıldı yanlarından.
“Bence polisi aramalıyız.”
“Aptal mısın? Bara gelen müşterileri mi ihbar edeceğiz, yok artık? Müdür duymasın!”
“Ya gerçekten bir suçluysa? Olamaz mı? Son bir ay içinde şehirde cinayetler işleniyor, hiç gazete okumuyor musun?”
“Bisturi katili mi? O mu?”
“Kurbanlarını öldürüp paralarını alıyor olabilir. Ayrıca dün barlar sokağında biri daha öldürüldü. Silahla vurmuşlar. Tam karnından. Belki de kiralık katil. Buraya iş için geldi. Ve işini bitirdi, şimdi de dikkatleri çekmemek için sosyal görünmeye çalışıyor. Artık ipini koparan bu şehire geliyor zaten…”
“Saçmalık. Şehirdeki bütün polisler onu ararken gün ortasında içmeye mi geliyor?”
“Saklanacak birine benzemiyor. Bir fikrim var, yanından geçerken çaktırmadan adamın ellerine bak. Bir kesik, tırnak izi, yara izi ya da elbiseleri üzerinde kırmızı bir leke var mı yok mu incele bakalım…”
“İyice abartıyorsun.”
“Sen dediğimi yap!”
“Of. Of. Belki de o katil sensin?”
“Söylenme. Dediğimi yap.” dedi barmen ve kızın ardından tısladı: “Orospu.”
Genç kız barmenin dediğini yaptı. Boş bardakları toplarken genç adamın masasına yaklaştı ve yanından geçerken şöyle bir göz attı adamın beyaz ellerine. Bir ressam eli gibi küçük ve bakımlı görünüyorlardı. Ancak kızın gördüğü bir şey tüm neşesini kaçırdı. Barmenin yanına geldiğinde kızın rengi kaçmıştı.
“Ne oldu?”
“Ellerinde küçük çizikler var. Ama emin değilim…”
“Biliyordum! Biliyordum!”
“N’apıyorsun?”
“Polisi arıyorum.”
“Saçmalama! Kesin bir şey yok ortada. Her şey olabilir. Belki kedisi yapmıştır?”
“Nerede yaşıyorsun yavrucuğum? İki kadın öldü. Bisturiyle doğrandılar. Sokaklarda bir katil dolaşıyor. Ne yani bu adam bahçıvan mı?”
“Bırak şu telefonu. İyice emin olmadan arayamayız.”
Kısa bir sessizlik oldu.
“Aklıma bir şey gelmiyor.” Dedi barmen.
“Ben gidip konuşturmaya çalışacağım. Belki yardımı olur.”
“Sakın! Eğer katil oysa dikkati üzerine çekmek istemezsin değil mi? Sıradaki kurban olmak ister misin?”
“Tanrım…” dedi genç kız. Sesinde kış mevsimi soğuğu vardı. “Sence buraya geliyor olması bu nedenle mi?”
“Yeni bir kurban arayışında…” dedi barmen esrarengiz bir ses tonuyla. Aynı anda büyüyen gözbebekleriyle yabancı adama baktılar.
“Yeter artık, beni korkutuyorsun.” Dedi genç kız.
“Arıyorum polisi.”
“Bekle! Bir şey yapıyor.”
Genç kız ve barmen, yabancı adamın kasaya doğru ağır adımlarla yürüyüşünü izlediler. Genç adam hesabı ödedi. Kapıdan çıkmadan önce birden durdu, genç kıza ve barmene baktı kısa süre için. Ardından başıyla selamladı onları. Genç kız ve barmen aynı anda gözlerini kaçırıp başka bir şeyle ilgileniyor gibi yaptılar.
“Sence anladı mı?”
“Bilmiyorum.” dedi genç kız. “Su ver bana.”
Barmen suyu doldurdu, kıza uzattı. Titreyen elleriyle bir nefes içti genç kız.
“Polisi aramalıydık.” Dedi barmen.
“Nasıl olsa yarın yine gelir.” Dedi genç kız ve yeni siparişleri almak üzere masalardan birine yöneldi.
O öğleden sonra tuhaf bir sessizlik yerleşti barın içine. Bardan sokaklara taştı sessizlik, şehir daha önce hiç bu kadar sessiz olmamıştı. Güneş, şehri terketmek istemiyor gibiydi. Ve yabancı adam bir hafta önce gömdüğü babasının mezarına son kez uğradıktan sonra dönmemek üzere çocukluğunun geçtiği şehri terk etti…
YORUMLAR
Okudum yazıyı.
Birincisi ,anadolu ve küçük bir kent demek yerine daha esrarengiz bir yer belirtmelisinz zira bahsettiginz mekan bildirimi aksakliklar çıkariyor ortaya
Ikincisi konu gayet merak uyandırıcı ama şüphe uyandırma kısmında noksanliklar var ki hiçbir barmen sürekli oraya gelen bir müşterisine hemen katil muamelesi yapmaz.zira müşterisiz kalabilir.barlara hep de aydınlık yüzlü insanlar gelmez.
Üçüncüsü,sona doğru olay hemen kapatılip hikayenin ne olduğu aciklanmis ve bunu yaparken dilbilgisel anlamda hatalar yapılmis.