Kroşe
Sylvester Stallone’ nin Rocky filmini izleyip de hayran kalmayanımız yoktur. Hele Rocky’nin ilk çekilenini izlemeye doyum olmuyor. Zaten Oskarlık olan da Rocky- 1. Her ne kadar serisi çekilse de hiçbiri ilkinin yerini tutmadı şimdiye kadar. Rocky Balboa yani İtalyan Aygırı. Zaten oyuncu da İtalyan asıllı bir Amerikalı. En az bütçe ile çekilmiş en iyi boks filmi denilir Rocky- 1 için.
Daha, film yeni başlarkenki görüntü unutulacak gibi değil, ne kadar da hoş bir manzara. Rocky’nin henüz ikinci sınıf da değil belki üçüncü sınıf bir boksörken giyindiği şortu bir hatırlamaya çalışın. Penyeden imal edilmiş, kremsi kirli beyaz renkte, sarkık vaziyette bir şey. Şort mu yoksa don mu olduğu belirsiz, asla klas bir boksörün giyinmeyeceği türden bir şort. Paçaların biri dizde, biri baldırda, beli ise kalın urganla tutturulmuş üçüncü sınıf bir boksör şortu..
15 raund boyunca dayak yiyor ancak düşmüyor Rocky. Yüzünde morarmadık yer kalmıyor maçın sonunda. Kolunu kıpırdatamaz hale geliyor ama ne yapıyor yapıyor iplere yaslanıyor, direniyor ancak yere kapaklanmıyor. Rakibi, sonunda dayak atmaktan düşüyor ve böylece kazanıyor maçı ve sonrasında olanları biliyorsunuz. Zaferden zafere koşuyor Rocky Balboa.
Bir film elbette bu. Ancak boks bu değil, her ne kadar izlenmesi keyf verse de. Sporların en ağırı aslında boks. Gerçi güreş için en zor spor denilir ama boks daha zor ve yıpratıcı olsa gerek.
Daha öncelerini pek hatırlamam ama boksa ilgim ve sevgim Ali ile başladı. Yani Muhammed Ali ile. Gerçek adı Cassius Marcellus Clay olan Ali ile.
Roma olimpiyatları şampiyonluğu sonrası profesyonel boksa adım atacak olan Ali, şampiyonluktan sonra İslam’ı seçecekti. Güzel olan bu insana İslam da ayrı bir güzellik katacaktı. Yüz ve gönül güzelliği vardı Ali’de. Üstüne üstlük bir de Müslüman olması O’nu ayrı bir yere taşıyacaktı.
Zaten bu insani duyguları taşıdığı için Amerikan’ın Vietnam’ı işgalini içine sindirememişti. Bu nedenle askere gitmemiş ve yasaklı ilan edilmişti. Ülkesinde boks yapması bile engellenmişti.
Şampiyonluğu üç kez kaybedip tekrar kazanan tek sporcu idi Ali. Kimleri devirmediki. Joe Frazier, Ken Norton, George Foreman, Jimmy Younk, Leon Spinks ve en sonrasında Japon İnoki. Frezier, Norton ve Spinks’e kaybettiği şampiyonlukları tekrar almasını bildi.
Ali’nin maçlarını sabah beşte kalkar izlerdim, siyah beyaz televizyondan. Günler öncesinden beklerdik o günün gelmesini ve ne kadar da sabırsızlanırdık..
Ali, ben ringde döğüşmüyor, bir sanat icra ediyorum derdi ve yüzünü gösterirdi. Hani hiçbir iz, yara bere var mı yüzümde derdi. Elbette bir sanattı Ali’nin yaptığı boks..
Kelebek gibi uçar arı gibi sokarım derdi ve ringi rakibine dar ederdi. Daha ringe ilk gelişinde bile bir farklı görürdünüz O’nu. Endişesiz bir yüz ifadesi vardı. Sanki daha maça çıkmadan galibiymiş sanırdınız bu duruşundan.
Vucut, dev cüsseli herkül gibi kimi boksörlerin yanında cılız bile kalırdı. Olağanüstü bir fizik yoktu zaten. Adaleli bir vücut da değildi Ali’ninki. Avantajı sanırım kol ve bacaklarıydı. Oransal olarak uzundu.Bu da ayakta dans etmeyi, direklerle rakibi uzakta tutmayı sağlıyordu. Boks benim için bir sanat derken bunu kastediyordu zaten. Esnek vücuduyla rakibi boşa çıkarıyor, direklerle dövüyor,rakibi hareketlendiğinde yüzünü kapatıyor, iplere yaslanıyor ve kendisini dinlendiriyordu. Tekrar atağa geçmek istediğinde ayaklarıyla dansa başlıyor, aparkatlarla çeneyi yokluyor, sağlı sollu kroşelerle rakibi bunaltıyordu.
Tarzı indirmek değildi zaten.İsterdi ki izleyici boksa doysun.İşi bitirecekse bile sırf bu nedenle uzatırdı.Olsa olsa nakavt son rauntda gelirdi. zaten hırpalanmaktan ayakta zorlukla duran rakibe son dakikalarda iyi bir indirirdi ve rakip boylu boyunca ringe uzanır bıraksan hiç kalkmazdı. Sonrasında hakem zorlukla kaldırırdı düştüğü yerden
Boks meraklıları bilir, Foreman daha yakın zamana kadar ringlerdeydi ve neredeyse 120 okkalık dev bir cüsseye sahipti ve Ali O’nun yanında oldukça sıska kalırdı. İşte bu dev Foreman’ı saf dışı bırakabilmişti Ali.
En zor maçlarından biri Jimmy Younk’laydı sanırım. Oysa içlerinde en cılız olanı O’ydu. Lastik top gibiydi Jimmy ve ne kadar da vursanız yere kapaklanmazdı. Ali, en zor maçım diye bahseder O’nunla yaptığı müsabakyı.
Her ne kadar sanat olarak nitelendirse de yaptığı işi, en sonunda bir araz bırakıyordu vücutta boks. Genç denilecek yaşta yakalanmıştı parkinsona. Rakiplerinin korkulu rüyası Ali gitmiş yerine eli titrek, güçlükle ayakta duran ve yürümekte zorlanan birisi gelmişti. Acı ve üzüntü veriyordu hayranlarına bu hali. Kalıcı bir hastalıktı ve tedavi sonuç da vermiyordu.
Vaktiyle ülkesi tarafından yasaklı bir sporcu ilan edilen Ali tekrar hatırlanmıştı nihayetinde. Bir özür dilemeydi bu, vaktiyle yapılanların yanlış olduğunun itirafı gibiydi sanki. Bir ödül, bir paye verilmek istenmişti Ali’ye ülkesi tarafından.
Atlanta Olimpiyatları açılışında meşaleyi O’nun yakması istenmişti. Ali’yi hayranlarıyla, sevenleriyle buluşturmanın ve O’nun tekrar hatırlanılmasını sağlamanın bir yoluydu anlaşılan bu.
Titrek eliyle meşaleyi yakacak ve olimpiyatların başlamasını sağlayacaktı ve milyonların gönlünde taht kuracaktı yeniden
Güzel ahlaklı örnek bir sporcuydu Ali. Herhalde, boksu ile olduğu kadar bu yönüyle de hatırlanacak…
Kemal GÜL
22.03.2013
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.