- 910 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
CUMARTESİ ANNELERİ
Kayıp Aranıyor
Yaşadığımız ülkede her an yeni bir insan kaybedilecek mi korkusunu gütmemek mümkün müdür? Ülkemizde yaşayan insanlar ne zaman ki düşünmeye ve yahut sorgulamaya başlasa başlarına bir işin gelmeme garantisini kim verebilir? Aslında beni bu yazıyı yazmaya iten sebep bir cumartesi annesinin feryadıdır. Bu annenin feryadına değinmeden evvel cumartesi annelerinin vermiş olduğu onurlu mücadele hakkında kısa bir bilgi edinelim
. Cumartesi anneleri ile Türkiye, ilk kez 27 Mayıs 1995’te tanıştı. 12 Mart 1995 Gazi Ayaklanması’nda onurlu mücadelesiyle dikkat çeken Hasan Ocak’ın 21 Mart’ta gözaltına alınmasıyla eylemlere başlandı. Eylemliklerin kurmuş olduğu baskıya daha fazla dayanamayan devlet, 55 gün sonra işkencede öldürülerek kimsesizler mezarlığına gömülen Hasan Ocak’ı teslim etmek zorunda kaldı. Hasan Ocak’ın mezarının bulunmasıyla oturma eylemine katılanlar acılı, öfkeli ve kararlı yüzlerle kayıplarını aramaya devam ettiler. Yetkililer ilk etapta önemsemediler Cumartesi Anneleri’ni, tıpkı Arjantin ’ de kaybolan, kaybedilen çocuklarını arayan anneler gibi… Acılı ve kararlı annelerin eylemleri büyüdükçe devletin de faşizan baskıları artıyordu. Cumartesi Annelerine polis saldırısı artıkça artıyordu. Anneler sokak ortasında coplanıyor, gaz bombalarına maruz kalıyor ve kimi zamanda gözaltına alınıyordu. Bu baskılara rağmen Cumartesi Anneleri eylem kararlılığını yıldıramadan, büyüterek devam ettiriyordu…
21 Ağustos 2010 ‘da bir araya gelen Cumartesi Anneleri, Başbakan Erdoğan’ın ‘’orada ne yaptıklarını bilmiyorum’’ şeklindeki ifadelerini hatırlatarak, “Bizim ne yaptığımızı herkes biliyor, peki siz orada ne yapıyorsunuz” diye seslendiler. Oysa Cumartesi Anneleri’nin tek istekleri çocuklarının veya kocalarının ölü ya da diri oldukları konusunda bilgi almaktır. Düşünün ki sizin babanız veya kocanız kaybedilmiş ve siz kendisinin ölü ya da diri olduğunu bilmiyorsunuz, bu sizi yıkmak la birlikte bazen de ölü olsa bile bir mezar taşı olsun dedirtecek kadar ümitsiz bir feryada dönüştüre biliyor.
Gelelim hikayemize; Gazeteci Ferhat Tepe’nin annesi bu feryadı yapan binlerce anneden yalnızca biri. Ferhat Tepe’nin babası olayı şöyle anlatıyor: Ferhat, Özgür Gündem gazetesinde muhabirdi. Evden 28 Temmuz 1993’te çıkarken kaçırıldı. Kaçırıldığından kısa bir süre sonra evin telefonu çaldı ve Ferhat’ın bırakılması için, benim DEP İl Başkanlığından ve partiden istifa etmem, 1 milyar lira para getirmem istendi. Ayrıca örgütün kaçırdığı dört Fransız turistin serbest bırakılması gerektiğini söyleyerek , "Örgüt Türk çocuklarını öldürüyor, biz de sizin çocuklarınızı öldüreceğiz" dediler.
Ferhat Tepe’nin babası İshak Tepe şöyle devam etti: Bana telefon eden kişinin sesinin, dönemin Tatvan Tugay Komutanı Korkmaz Tağma‘ nın sesine benzediğini fark ettim. Zaten daha önce beni tehdit etmişti ve onun sesini tanırım. Ama ne yazık ki devlet bana inanmadı. Ferhat, 8 Ağustos 1993 tarihinde Elazığ’da, Hazar Gölü’nün Sivrice Kıyısı’nda bir balıkçı tarafından ölü olarak bulundu. Ferhat’ım daha 18 yaşındaydı. Neden kıydılar?
Bir feryattır yükseliyor. Bir sitemdir bu; sorunlara gözlerini kapatıp, kulaklarını tıkayanlara…
Beni anlamınız için ila ben mi olmalısınız?
Beni anlamanız için ila yaşadığım zorbalığı mı yaşamalısınız?
Nedir bu kaçış, nedir bu duyarsızlığınız
Kendi korkaklığınızın ardına sığınarak bana isyancı dediniz utanmadan
Utanmadan kendi varlığınızı yok saydınız
Şimdi sizi bekleyen karanlık günler var
Ve tek suçlu sizsiniz…
DEMİR (ATEŞ)
2011 ŞUBAT
YORUMLAR
Bunların hepsi provokasyon, dış güçlerin oyunu, Türkiye'nin önünü kesmek isteyenlerin tezgahı, Haçlı ve Siyonist ajanların uşakları...
Diyenler olursa, onlara karşı Cumartesi Annelerinin olgunluğunu göstermenizi dilerim: “Bizim ne yaptığımızı herkes biliyor, peki siz orada ne yapıyorsunuz”
Güzel bir konuya değinmişsiniz; kaleminize sağlık. Saygılarımla.