- 2434 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
EROL GÜNAYDIN
En çok parlayan olmasa da hiç sönmeyen yıldızlardan biri:
EROL GÜNAYDIN
Yazar ve tiyatro eleştirmeni Ayşegül Yüksel, Cumhuriyet gazetesindeki çeşitli sanatçılarımız üzerine "Onlar yıllanmış şarap gibidir" başlığı ile yazdığı yazısında Erol Günaydın için şöyle yazmış:
"Maratonu git gide güçlenerek sürdürmekte olanlara ne demeli? Bir tanesi var ki, 60’lı yıllarda Dormen Tiyatrosu’nun has oyuncusu olarak komik ya da dramatik birbirinden güzel rollere imza atıp 80’lerde Ortaoyuncular’da Ferhan Şensoy’la aşık attıktan sonra dizilerin vazgeçilmez adamı oldu. Eski dizilerin de yinelendiği şu yaz günlerinde gözüm televizyona takıldıkça şaşıp kalıyorum. Bir bakıyorsunuz taksi durağının -cebinde akrep olsa da- aklı başında "ağabey"i, bir başka yerde kaytan bıyıklı bıçkın, bir ötekisinde ise evlere şenlik kaynana. Her rolde farklı bir oyunculuk. Dramdan farsa uzanan bir çeşitlilik içinde çıtayı hep yüksek tutan, yorum ustası Erol Günaydın’dan söz ettiğimiz belli."
Ayşegül Yüksel, Adile Naşit, İsmet Ay, Selim Naşit Özcan, Münir Özkul, Suna Pekuysal, Şener Şen ve Asuman Arsan gibi sanatçılarla ilgili bir genelleme de yapmış:
"Yardımcı oyuncular ya da karakter oyuncuları, sanat dünyasına güzel ya da yakışıklı oldukları için değil, yetenekli ve tutkulu oldukları için girmişlerdir. Onlar, uğraşlarında direnmişlerdir. Onlar, tiyatrodaki ve sinemadaki komposizyon rollerine coşkuyla sarılırlar. Onlar, sıradan olanı "sıradışı" yapmayı başaranlardır. Onlar oynadıkları rolleri "canayakın" kılanlardır. Onlar, bizim düş kahramanlarımız değil, "biz"dirler, "bizden"dirler. Onlar, kötü bir diziyi ya da filmi bile onların hatırı için izlediklerimizdir. Onlar, en parlak yıldızların daha çok parlaması için geceyi dolduran alçakgönüllü yıldızlardır."
1999’da Berlin’de düzenlenen 4. Diyalog Tiyatro Festivali’ne katılan yıllarca tiyatronun tozunu yutmuş, televizyon dizilerinde farklı tiplemelerle televizyon dizilerinde oynayan ve parlak yıldızların daha çok parlamasına yarayan alçakgönüllü yıldızlardan biri olan usta tiyatro, sinema, tv sanatçısı, senaryo yazarı ve yönetmen Erol Günaydın’dı. Kendisiyle tiyatro yaşamının yanı sıra, geleneksel gösteri sanatlarımızın en eskilerinden biri olan Meddah ve Meddahlık hakkında bilgiler içeren ve de Meddahlıkla Stand-Up gösterisini karşılaştıran bir sohbetim oldu.
Sanat yaşamınızı kısaca özetler misiniz?
1933 Trabzon Akçaabat doğumluyum. Trabzon’dan İstanbul’a okumak için geldim. Gırgır bir çocuktum. Güldürürdüm herkesi, tabiki meddah olduğumu bilmeden. Galatasaray Lisesi’nde Galatasaray formasıyla Hamlet’i oynadım. O zamandan bu zamana hep sahnedeyim. Ahmet Kutsi Tecer hocalarımdan biridir. Haldun Dormen’le tanıştırıldım. O yıllarda tiyatrocular adam yerine konmazdı. Nikah şahitlikleri bile kabul edilmezdi. Babam bile tiyatrocu olmamı "maymunluk" diye nitelendirirdi.
Hangi oyunla profesyonel oldunuz?
1955 yılında "Papazkaçtı" oyunuyla profesyonel tiyatroculuğum başladı. 1956’da Muhsin Ertuğrul’un başında bulunduğu Devlet Tiyatrosu’na başladım. İlk oyunumuzda yuhalandık. Ancak yuhalanmayan alkışın kıymetini bilemez. Bir oyunda yine açlığımdan karpuz, helva gibi oyunda kullanılan oyun aksesuarlarını yiyince adım "aksesuar yiyen oyuncu"ya çıktı. Daha sonra Küçük Sahne Dormen’e girdim. O sıralar çok İngiliz oyunları oynardık. İngiliz olmaktan bana bıkkınlık gelmişti. 1955’ten başlayarak Cep, Ankara Devlet, Dormen, Gen-Ar tiyatrolarında sahneye çıktım. TV’de Meddah gösterileri sundum. Radyo skeçlerinin yanı sıra Yaygara 70, Uyy Balon Dünya, İstanbul Masalı Müzikallerini ve birçok film senaryosu yazdım. 1969’da Oliver Müzikali’ndeki rolümle İlhan İskender Ödülü’nü, Güzel Bir Gün adlı filmin senaryosuyla da Antalya Film Şenliği’nde ödül aldım. 1972’de kurulan Akbank Çocuk Tiyatrosu yöneticiliğine getirildim. Onlarca sinema ve televizyon dizilerinde oynadım.
Bu yıl katıldığınız Diyalog Tiyatro Festivali’nde iki bölümlük bir oyun sergilediniz. Birinci bölüm Meddahlık üzerineydi. Meddahlık üzerine neler söyleyebilirsiniz?
Tıpkı şimdi bende de olduğu gibi, Meddahın elinde bir değnek ve omuzunda büyükçe bir mendil vardır. Kahve ve benzeri yerlerde sandalye üstünde oturarak olayları dramatize ederek anlatır. Değneyini yere vurarak izleyicilerin dikkatini kendine çeker ve oyunun başladığının işaretini verir. Elindeki bastonu tüfek, süpürge, at yerine kullanır. Mendille de çeşitli etnik grupların ve değişik mesleklerin taklidi veya kadın taklidi sırasında başörtüsü olarak kullanır. Meddah gösterileri genellikle Ramazan aylarında İstanbul’un çeşitli semtlerindeki kahvehanelerde yapılırdı. Aksaray, Fatih, Dolmabahçe, Tophane ve Sultanahmet’teki kahvehaneler bunlardan bazılarıydı. Meddahlık ekonomik bir tiyatro sanatıydı. Şimdikiler Stand-up diyorlar. İsmi ne olursa olsun yaptıkları Meddahlıktır. Meddahlık ismini bile çağa uydurdular.
Son zamanlarda bir Stand-up şovmenciliği türedi. Kimi "ben Stand-up yapıyorum" derken, kimi sanatçı da "hayır ben Stand-up’çı değil, Meddahım!" diyor. Aradaki fark?
Yukarıda da söylediğim gibi, ismi ne olursa olsun yaptıkları Meddah sanatıdır. Aşık Veysel’e soruyorlar: "Aşık, senin türkülerini gitarla aranje ediyorlar, alafranga aletlerle çalıyorlar. Ne diyorsun? Cevabı: "Vallahi bunun özü domatestir. Kimisi sirkeli yer, kimisi limon sıkar, kimisi ısırır, kimisi doğrar yer. Ama özü domatestir." olur. Stand-up’mış veya talk-şov’muş; ne olarak adlandırılırsa adlandırılsın; bunun özü Meddahlıktır. Yani tek kişilik gösteridir. Farklılığı şudur: Meddah denen adam tıpkı tiyatro oyunu gibi bir oyunu oynar. Dramatizedir. Başından sonuna kadar hikayesi vardır. Hikayesini bitirir ve sonunda "Edeyim meclise bir kısa beyan, bu kıssadan hisse alan arif ola" der ve mesajını halka verir. Ama şimdikiler çağa uygun olarak güncel ve günlük espirilerle, küçük küçük hikayelerle biraz politik, biraz dedikoduya kaçarak konularını işlliyorlar. Daha çok güldürü tarafına kaçıyorlar.
Meddahlık kayboluyor diyebilir miyiz?
Hayır, meddahlık kaybolmuyor; çağa uyarak isim değiştiriyor; Stand-up gibi. Meddahlık veya Stand-up’çılık en ekonomik bir tiyatro türüdür. Bir insan bundan daha rahat para kazanamaz. Bir cebinden alıp öbür cebine koyuyor. Kimseye maaş vermiyor, kimseye sigorta ödemiyor; parayı tek başına alıp gidiyor. Bundan dolayı da bu işi yapanlar çoğaldı. Ben bundan çok mutluyum. Biz öncüleri olduk. Şimdiki gençler başka isimler altında da olsa Meddahlık sanatını devam ettiriyorlar. Orjinal yapmaya çalışanlar olduğu gibi bu işi çağa uydurup yapmaya çalışanlar var. Nasıl yaparlarsa yapsınlar; gösteri sanatı yapıp halka hizmet ediyorlar. Sağolsunlar, varolsunlar...
ADEM DURSUN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.