- 591 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sesim de yok, sözüm de!
"Buradan gitme,
Buralar gitsin.
-Sen gitme!
"Ön yüzü sadece denize bakan bir yerdeyim. Gündüz de bir tek güneşi almışım arkama yürüyorum bilmediğim sokaklarda. Daha önce hiç görmediğim yüzler görüyorum, duymadığım sözler işitiyorum. Anlamaya çalışmıyorum ne konuşuluyorsa, sağır kulağa geçiriyorum. Rüzgara dokunuyorum özleyince, saçlarımı açıyorum onu hissetmek için. Sonra bulunduğum şehri gören bir tepeye çıkıyorum, deniz kokusunu çekiyorum içime..."
Bana dediler ki;
"Önce unutmalısın."
Söz dinliyorum uslu bir çocuk gibi. Bütün gereksiz sözleri, eşyaları küçük bir çantaya sığdırıyorum. Dönüp bakmadan sıkıştırıyorum uzanamayacağım bir yere. Onlarca hastane raporunu da arasına iliştiriyorum. Birkaç gün öncesinde gelen görücü usulü çiçeklerin de kuruduğunu farkediyorum. Küflenmeye başlayan krizantemlerin, aylar öncesinden kurutulmuş güllerin kokusu yayılıyor odama. Hepsini topluyorum.
Onca yıkıntı arasında tutunarak ayağa kalktığım dünyaya bakıyorum, çirkin suratlı cadıların elmalarından yemişim, kötü niyetli büyücüler uykularımı bölmüş, isimsiz bir hayaleti konuk etmişim aşka niyetlenerek. Ne cadılara gücüm yetti, ne sihirlere sözcüklerim, elinden tuttuğum hayalet bıraktı ellerimi,
-gitti.
Kalabalıkları terkediyorum şimdi. Elimde küçük bir çanta ve içinde bomboş bir defter. Birkaç saat süren bir yola yolculuk ediyorum. Gün batımını yakalıyorum İzmir’in batısını geçerken. Şirin bir köy çarpıyor gözüme adını iliştiriyorum defterime ilerde gelme ümidiyle. Birkaç saat sonra vardığım yerde hoyrat bir rüzgar karşılıyor beni,
hoşgeldin’ der gibi ...
Esiyorum ben de hoş bulduk diyerek...
Sabahlar görüyorum, akşamlara kavuşuyor. Rüzgarlar ise dinginliğine. Deniz kokusuyla doluyor uyuduğum oda. Rüyalar görüyorum;
"kanatlarım var; uçamıyorum. Ufak bir yara var tam sol tarafta, nokta büyüklüğünde. Ağlıyorum; kuru bir hüzünle çöküyorum bulunduğum yere. Sonra ellerimden tutuyor kuşlar; salıyor özgürlüğüme..."
Sahiller insanlarla dolu, denizle buluşuyor, güneşle kavruluyor onca yorgunluktan çıkan bedenler. Eğleniyor insanlar ya da eğlenmeye çalışıyorlar. Sadece denize giriyorum, o sonsuzluğu hissedince kaçıyorum koşarayak kumları döve döve...
Siz batmakta olan bir gemide olsaydınız, korkar mıydınız?
Yaşama telaşı sarmışsa her yanınızı ve birçok şeyi yarına ertelemişseniz korkarsınız. Sevdiklerinizi, kırdıklarınızı hatırlamışsanız; korkarsınız. Yarım bıraktıklarınız varsa ya da gözü arkada bıraktıysanız birini , korkardınız. Yaz ortasında aniden çıkan dalgaların eskimeye yüz tutmuş bir vapurun dümenine yön verdiğini anladığımda; düşündüm.
korkmadım.
Ayaklarıma çarpan deniz suyuna dokundum, karşımda telaşlanan yaşlı bir adamın yaşama telaşına, yarım bıraktıklarına ve yüzündeki çizgilere dokunur gibi baktım.
Ne yarım bıraktığım bir defter ne de gözü arkada bir beden...
Korku neydi?
"Korku dedikleri şey ölüme meydan okuyabilir miydi?"
Farklı dillerde, farklı dinlerde buluşan insanlara bakıyorum. Kalabalıklardan sıyrılıp denize değen bir noktada kurulan bir kafede oturuyorum. Sıcak bir çay eşliğinde denizin kucakladığı adalara takılıyorum bir ara. Sonra tam önümde bulunan sandalı ıslatan orta yaşlı bir adama; neden ıslattığını merak ederek soruyorum. Çürümeye yüz tutmasın diye ıslatıyormuş onu her gece.
" Anlıyorum ki hala ayaktaysak gözyaşlarımız sayesinde."
Gün boyunca dar sokaklarında yürüyorum, eski evlerin tarih kokan pencerelerinde genç bir kız gönlünü verdiği bir delikanlının yolunu gözlüyor. O an bütün yolları yıkmak, uzakları yakın etmek istiyorum.
Kendime hakim olamayıp inceden ah ediyorum kalpsizlere, korkaklara. Sessiz sakin kırılıyorum geride bıraktıklarıma. Her geçen gün daha da boynumu bükse de geçmiş de geçiyor işte bugünkü gibi.
Birileri yalnız bırakıyor gidiyor, başka birileri gelip kalabalık bir huzur getiriyor. Birileri iyi dileklerle dolduruyor avuçlarını, birilerinin kısmetine ah edilen bir yürek düşüyor.
Dünyaya bakıyorum, katledilen onca küçük bedenlere. Nefes almaya çalışırken çırpınan avuçlarına takılıyor gözüm. Aldığım nefesten utanıyorum, kayıtsız kaldığımız katliamlarla birlikte katlediyorum insanlık dedikleri yalanı.
Katlediyorum bugün yarına dair her şeyi.
Bütün planlarımızı alt üst ediyorum.
Sessizliğin o kulak tırmalayan sesini de götürün, sakinliğin çığlığını da. Sözüm yok ne yitene, ne gidene. Sözüm olsaydı yeterdim her şeye, herkese,
kendime.
" Bütün ölümler bize olsaydı çocuklar, öyle bir ölseydik ki;
Size hiç ölüm kalmasaydı..."
Nuray Kaçan- Ayvalık Günlüğü’nden...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.