- 1373 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
’’Kutsal topraklara yolculuk’’
’’Kutsal topraklara yolculuk’’
Yolculuğa sayılı günler kalmıştı
İçimde içime sığmayan bir coşku vardı. Alnımı koyduğumda secdeye sanki Kâbe’de tavaf ediyordu gönlüm. Tüm bedenimde garip bir ürperti şehir kurmuştu. Hiç tanımadığım bir his bulutu gölgelemişti gönlümü ve zaman yaklaştıkça içimde, gönlümün semâsında bir hareketlilik zuhûr etmişti…
Yağmaya başlamıştı gönül topraklarıma duygunun rahmet yağmurları ve gönlüm sanki cennet ırmaklarıydı. İçimde bir huzur ayrı bir sevinç vardı. Resulullâh’ı gören yetim bayram çocukları gibiydi her bir yanım…
Âh… Sesler yankılanıyordu gönül hânemde hane-i saadete doğru ayaklanıp yürüyen sesler…
’’ Yetimin geliyor Efendim
Kabûl eyle tüm günahkârlığımla beni de hânenin eşsiz bereketine...’’
Günlerden Cumâ’ydı Bir sesle irkilmiştim…Tanımadığım bir numaraydı beni arayan….
— Serdar bey umre işlemleriniz onaylanmıştır cumartesi günü fatih ilçesinde Şeyh Zade Camii’nde bir toplantımız olacaktır iştirak etmenizi temenni ederiz. Diyordu ses…
Âh Örtüsüne dokunmaya ramak kalmıştı Kâbe’nin…
O günün nasıl geçtiğini hatırlamıyorum. Çabucak geçen bir zaman diliminden akıp geçmiştim cumartesi gününe…. Ve toplantıya katılmak üzere koyulmuştum yola…
Camî’ ye geldiğimde abdestimi tazeleyip öyle içeriye girmiştim. Çok şükür ki şükür secdesiyle baş başaydım…Bir günüm kalmıştı Elhamdülillah.
Bir süre içeride oturup özlem dolu olduğum Mekke ve Medine üzerine hayaller kurmaya başlamıştım..Biraz sonra bir kalabalık dikkatimi çekmişti .Toplanan kalabalığa dogru ilerlerken oturdum külliyenin içerisinde bir köşeye. Gözüm bir turiste sabitlenmişti ayakkabısını çıkarıp başını örtüp öyle girmişti içeriye...
İçime yönelip bu bizden olmayan ama dinimizin gereklerine hassasiyetle hürmet gösteren turist için niyâzda bulunmuştum Rabb’e…
‘ALLAH (cc) razı olsun senden ve dilerim yakın zamanda Hak dine girer de din kardeşimiz olursun inşaALLAH.’
Ve içim susmamıştı ardından örtümüze dil uzatan münafiklara değinmişti kalbi dudaklarım.
Ya Rabb ; Onları ıslah eyle (Âmin)
Seni ve Rasulun Efendimiz Hazreti Muhammed’i (sav) karalayan hak dinin gereği olan adabımıza dil uzatanları Islah eyle……
Ve bir ses
— toplantı başlıyor.
Yere serili hasırın üzerine oturmuştum.Şimdi mutluluğunu gizleyemeyen yüzler,gönüller ile aynı yerde olmanın sevincini yaşıyordu gönlüm yüzüme yerleşen tebessüm içerisinde…
Gönlüm bir heyecan tufânı gibi ırmaklar olup akıyordu.. Seller, okyanuslar dize gelircesine… Her gördüğüm insanda Rasûl’un nûru vardı. yani gözümün nûru vardı…
Kafile başkanımız, diğer hocalar eşliğinde anlatmaya başlamışlardı uymamız gereken adab ve terbiye ahlakını. Nasıl hareket etmemiz gerektigini en ince detayına varana kadar anlatmışlardı.
Her Medine Mekke deyişlerinde yüreğim hop oturup hop kalkıyordu, gönlüm semâlarda kanatlarım Rasûl’un nûruyla çırpınıyordu yavru bir güvercin edâsıyla…
Bitse toplantı bu günde geçse yarın olsa da kavuşsak kutsal topraklara kavuşsak Hakk’ın nûruna Resul-i Zişan’a kavuşsak …Deyip duruyordu dinmek bilmeyen özlem hasret tûfanının okşadığı gönlüm…
Zamanı gelmişti artık bugün yolculuğun esas günüydü rûh halay olarak üzerinde güvercin gibi kanat çırptığım ’’O’’ nûra gidiyordum... Sabah saat altı uçağı ile Medine’ye hareket edecektik. Üsküdar’da evimin önünde kalabalıktı dostlar her biri neşeli hürmetli birazda masum kıskançlığın keşkeleri ile bakıyorlardi..Sanki keşke bizde gide bilsek diyorlardı bakışlarıyla…Ya da sevinçten bana öyle geliyordu sanırım.Zaman neden geçmez deyip duruyordum içime..
Ve zamanı tüketmek için üsküdar sahiline vardık. Semâverdeki kaynayan çaydan alıp yudumlarken çayımı İstanbul’a şöyle bir baktım….
Yankıları gönül kulağımı sağır eden bir şükür Ey Âlemlerin,Kainâtın tüm canlı cansız her bir zerrenin sahibi Rabb’im zâtının ,sıfatının ,esmanın, ef’âlinin sonsuzluğunca hamd-ü senâlar olsun sana…
Efendimize selâm olsun…
Şükürden sonra kısa bir sessizlik eşliğinde biraz zaman geçmişti.. Yanımda olan abim amcamin oğlu ve iki yeğenimle koyulmuştuk yola..
Köprüden geçerken yeğenlerimden biri demişti ki ; Abi ‘Lebbeyk’ diyelim mi?
EyvALLAH deyip başlamıstık hep birlikte…Havalimanına gidiyorduk. Hep bir ağızdan başlayan bu nidâ gönülden yakara yakara söyleniyordu...
’’Lebbeyk Allahümme Lebbeyk Lebbeyke lâ şerîke leke Lebbeyk İnne’l - hamde ve’n-ni’mete Leke ve’l -mülk Lâ şerîke lek’’....
Bir süre devam etmiştik söylemeye.. Ve sonra susmuştuk bir derin suskunluk oluşmuştu ilerlerken yolumuzda…
Ben bir ses duyuyordum kulağımda ve gönlümde bir ses.. Sonra dönüp amcamın oğluna soruyordum Sende duyuyor musun?
-Bende sana soracaktım evet bu ses yankılanıyor. Demişti… Abim ve yeğenlerimde duymuştu bu derinden gelen bu sesi... Hayâl değildi biz susmuştuk ama ’’Lebbeyk’’ susmamıştı...Nidâ hâlâ çınlıyordu kulağımızda...
sonunda gelmiştik. Üç dört saatlik uzun bir süremiz kalmıştı İstanbul’dan ayrılmaya. Bir o kadar da uçakta medine semâlarını görmemize uzun bir süre vardı…
Kısa zaman bile uzuyordu sanki g/özümde bedenime sığmayan rûhum ile… Zamanı hissettim.
Oturmuş bir başıma gökyüzüne bakarken Dursun Ali Erzincanlı’dan şiirler,naâtlar dinliyordum..
Uhud şiirini dinlerken gözlerimi kapatıp savaşın tam orta yerinde bulmuştum kendimi Hz. Hamzâ gibi delik deşikti yüreğim. İçim kan gölüydü…
Doğumunu izliyordum güneşin. İstanbul aydınlığa kavuşmuştu ya sen Medine’m tüm kainâtı aydınlatan değilmisin sen…
Kendinden geçmekmiydi bilmiyorum ama yaşadıklarım bende tarifi olmayacak güzellikleri yeşertmişti...
’’Lebbeyk Allahümme Lebbeyk Lebbeyke lâ şerîke leke Lebbeyk İnne’l - hamde ve’n-ni’mete Leke ve’l -mülk Lâ şerîke lek’’....
Dakikalar kalmıştı kavuşmamıza çok az kalmıştı. İstanbul’a tepeden bakıyordum yönümüz Medine…
Dûalar ile hızla geçen bir zamanın ardından bir ses duymuştum.
- Çöl göründü çöl göründü…
Heyecanım katlanmış giderek kalbimin hızı daha da artmıştı… ALLAH ALLAH diye atan kalbim ulaşmıştı artık Medine topraklarına...
Âh Medine’deydim… Kalbimin dudakları ayaklarını bastıgın toprağı koydu secdemin alnına ya Resulullâh…
Kısa bir otobüs yolculuğundan sonra işte görünmüştü işte ’’O’’ işte çağrılan bizler işte ’’Ravza-i mutahhara ’’ önünden geçtik yükselen binalar kapatmıştı görüş alanımızı.Bir derin üzüntü çöreklenmişti gönlüme. Bir kaç bina geçtikten sonra yine görünmüştü sonra yeni binalar……
Ve işte şimdi yeşil kubbe şükür sana ya Rabb ...Şükür kavuşturana efendim…Âh bir bina daha kapatmıştı görüş alanımızı…
Sonunda Ravza-i mutahhara’ya mesafesi yüz metre yakınlarında bulunan bir otelin önündeydik.Herkes birbiri ile adeta yarışıyordu eşyalarını çabucak bırakıp kâinatın efendisine Hz. Muhammed’e koşmak için…
Ve bende otelın lobisine bırakıp bavulumu harem-i şerife gidip abdestimi tazeleyip efendimize koşmuştum…
Artık Ravza-i mutahhara’daydım…İçeride bir nûr yağmıştı üzerime…Gönlüme, rûhuma bir nûr inmişti ve tarifi hiç bir anlatım ile mümkün değildi. Efendimizin kokusu dönüyordu kâbeyi tavaf edercesine içeride.. Evet anlatamayacağım bir koku bir nûr….İşte ben işte Râsul...
Haydi ey günahkâr bedenim haykır ALLAH’ı ve Onun nurunu diyordum. Başladı gönlüm döne döne zikretmeye..
’’Essalâtü vesselâmü aleyke ya Rasulallah,Essalâtü vesselâmü aleyke ya Habiballah’’
-İşte geldim Efendim şefâat dilenmeye... Sana lâyık olamayan günahkâr bedenimle geldim… Ümmetinden beni de kabûl eyle demek için geldim... Şefâat eyle bize ey Nebî.. Ey..Âlemlerin nûru ey ALLAH’ın Râsulü , gönül yetimliğimin babası sana geldim.. Okşa gönlümün Medine Mekke çocukları yanlarını oğlum diyerek sev efendim...Anam babam sana fedâ olsun efendim.. Anam babam sana fedâ olsun YA RESÛLALLAH
Böyle geçmişti bir süre hali yakarışım sonra yönelmiştim Râsul’un ardında safa geçmeye.. Artık yeşil halıdaydım.Etrafımda binlerce sahabe. Nûr yağıyordu göklerden efendimizin üzerine… İşte sesi duyulmuştu Bilal’in..
İlk günüm böyle geçmişti.. İşte Râsul işte sahabeler işte Medine ve Cennet-ül Bakii …….
Serdar Özyanız
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.